İsrail’in Gazze’de yaptıklarına Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) verdiği büyük destek, ABD’nin dünyayı yorumlama biçiminde ve izlediği tutumda sadece siyasi değil, ahlaki açıdan da büyük sorunlar olduğunu bir kez daha gösterdi. Çünkü ABD; sürekli olarak çatışmaları, gerilimleri özendiren, silahlanmayı teşvik eden siyasetler izliyor. ABD; dünyayı Soğuk Savaş kalıplarıyla yorumlamayı sürdürüyor. O nedenle sürekli bir karşıtlık, öteki, düşman gereksinimi duyuyor. ABD’de siyasette, bürokraside, iş dünyasında, akademide Çin’in, ABD’nin günümüzdeki en büyük rakibi olduğu kabul edildiğinden, Çin’in artan etkisine karşı, ABD’nin mutlaka önlem alması gerektiği yönünde de tam bir görüş birliği bulunuyor. Fakat ABD’de halen çok geniş bir kesim; ülkenin aşınan hegemonyasını, zayıflayan gücünü kabul etmekte zorlanıyor, bu durumu içine sindiremiyor, halen ABD’yi tek başına dünyanın efendisi sanıyor. O nedenle ABD; her ne pahasına olursa olsun NATO’yu genişletmek istiyor, Ukrayna’daki savaşı uzatmaya çalışıyor, daha çok silahlanıyor ve müttefiklerini de daha fazla silahlanmaya zorluyor. Son olarak Gazze’de yaşananlar da bunu bir kez daha gösterdi, ABD hemen Gazze açıklarına deniz kuvvetlerini gönderdi, Rusya ve Çin’i suçlamaktan geri durmadı. Rusya karşısında izlediği siyasetin de Çin’i çevreleme politikasının da umduğu sonuçları vermediğini göremeyen ABD; Orta Doğu’da da bir kez daha Soğuk Savaş’tan kalma kamplaşma, kutuplaştırma siyasetini devreye soktu. ABD; bu politikayı izlerken, Rusya’dan Çin’e, İran’dan Kuzey Kore’ye dek, başka ülkelerin rejimleri hakkında ileri geri konuşmaktan, başka ülkelerin içişlerine müdahale etmeye çalışmaktan geri durmuyor. Dünya tarihine bakıp, tarihte büyük güçler arasındaki rekabetin genellikle silahlı güç yoluyla çözüldüğüne sürekli atıf yapan ABD; bir yandan NATO’yu genişletip bir yandan da Çin’in etrafında NATO’ya kardeş yeni ittifaklara öncülük ederek, kutuplaşma siyasetinin dozunu artırıyor. Hem muhataplarını ABD’ye karşı şüpheci bakmakla, ABD’ye güvenmemekle suçluyor hem de muhataplarının ABD’den daha fazla şüphelenmesine neden olacak adımlar atıyor. Örneğin ticaret savaşlarını başlatan ABD, gümrük tarifeleri konusunda serbest ticarete aykırı adımlar atan ABD, ülkesindeki Çinli öğrencilere karşı olumsuz tavır takınan ABD, Taiwan ve Güney Çin Denizi konularında Çin’e karşı düşmanca siyaset güden, Çin’in hassasiyetlerine karşı tavır alan ABD, Rusya’ya karşı yaptırımlara öncülük eden ABD, Suriye’de işgalci biçimde asker bulunduran ABD, İran’da rejimi değiştirmeye kalkan ABD, hiç yüzü kızarmadan kalkıp dünya barışı için çabaladığından bahsedebiliyor. Bunları yapmak yerine ABD’nin, kendisi ve başka ülkeler arasında hem sistem hem de değer farklılıkları olduğunu kabul etmesi ve buna uygun davranması gerekiyor. Farklılıkları sürekli gündemde tutmak, başkalarının ABD’ye benzemesi gerektiğini savunmak, farklılıklar nedeniyle başka devletlerle eşit ilişki kurmaktan uzak durmak, dünya barışına da zarar veriyor. Kısacası, ABD’nin, ulusal strateji anlayışını ve jeopolitik kültürünü, düşman tanımı üzerine inşa etmekten vazgeçmesi gerekiyor.