İran İsrail’e Heniye suikastı dolayısıyla yapacağını söylediği misillemeyi evvelki akşam (1 Ekim Salı) itibariyle gerçekleştirdi. CGTN TÜRK için yapmakta olduğumuz Hasan Hocaya Soruyorum programında Yakup Aslan’ın sorusuna verdiğim cevapta İran’ın mutlaka bir askeri karşılık vereceğini söylemiştim (https://www.youtube.com/watch?v=2KZbQnUOEvE).
İran’ın 180 ila 250 balistik füzeyle verdiği karşılık hem kullanılan füzelerin etkinliği hem de zamanlaması açısından belli analizler yapmayı gerekli kılıyor. Öyle anlaşılıyor ki, bu defaki saldırı Nisan ayında İran’ın Suriye’deki büyükelçilik binasının vurularak bazı diplomatlarının ve üst düzey askeri komutanlarının öldürülmesine verdiği karşılıktan çok daha kapsamlı. Bugün (3 Ekim Perşembe) gerek İsrail gerekse Batı basını İsrail’in vurulan tesislerinde hasarın ciddi olduğunu yazıyorlardı. Buna göre sadece havaalanları değil ayrıca Mossad karargahlarının bahçelerine de füzeler atılmış. Bu, muhtemelen "Bir sonraki sefer doğrudan karargahları hedef alacağımdan emin olmalısın" tarzında bir uyarı anlamına geliyor. Özellikle F35'lerin ve Gazze operasyonlarını yapan F15 ve F16’ların ve konuşlandığı Nevatim havaalanının vurulması ve hasarın saklanamaz boyutlarda olması birçok açıdan önemli.
Önceki misillemede yüzlerce drone atılarak İsrail’in hava savunma sistemi (Demir Kubbe) aşırı derecede meşgul hale getirilmiş ve Demir Kubbe’nin aynı anda Hizbullah’ın da füzelerle yaptığı saldırı nedeniyle yeterince etkili olamamasından faydalanılarak aradaki boşluklardan balistik füzeler fırlatılmıştı. Bu füzeler özellikle İsrail’in stratejik hava üssü olan Nevatim’i vurmuş veya etrafına düşmüştü. Bu defa iki bin kilometreden fazla mesafeyi aşarak 10 ila 12 dakikada İsrail’e ulaşan balistik füzelerle yapılan saldırı Nisan ayındaki misilleme ile mukayese edilemeyecek kadar kapsamlı.
İran savaştan korkmadığını gösterdi
Bu saldırı teorik olarak İsrail’in İran cumhurbaşkanının cenaze törenine katılan Hamas liderlerinden İsmail Heniye’nin öldürülmesine verilen cevap. Fakat aradan geçen süre ve İsrail’in Hizbullah’a karşı başlattığı kara harekatının ilk günlerine denk gelmesi askeri-politik açılardan da pek çok hususu ön plana çıkarıyor. Örneğin İsrail’in güneyde Gazze’de bir soykırım yaptıktan sonra kuzeye dönüp Hizbullah’a saldırmasıyla başlayan gerginliğin ilk günlerinde kendilerini Direniş Ekseni Güçleri olarak tanımlayan Ensarullah (Yemen), Hizbullah ve özellikle de İran iç kamuoyunda Tahran’ın kendi vekillerine yeterince sahip çıkmadığı eleştirilere sebep olmuştu.
İran’ın füze saldırısını yaptıktan sonra İsrail’in cevap vermesi halinde daha da sert karşılıklar vermeye hazır olduğunu vurgulamakta olduğunun altını çizelim. Bu tarz açıklamalar artık sıradan olmaktan çıktı. Hatta bazı sosyal medya kaynaklarına Tahran yönetimi Amerika’nın ricasını kendilerine taşıyan Irak hükümeti arabulucularına bundan sonra savaşın kuralları da olmayacağını söylemişler.
İsrail herkese saldırarak kendi sonunu getiriyor olabilir mi?
İsrail bir açıdan gücünün zirvesinde gibi görünse de başka pek çok açılardan da kendisine ciddi zararlar verebilen saldırılara yeterince karşı koyamıyor. Mesela Hizbullah’ın Tel Aviv’e kadar İsrail hedeflerini vurabilmesi, İran’ın ise hipersonik füzelerle İsrail’i adeta hallaç pamuğu gibi atma kabiliyeti olduğunu göstermesi, güney cephesinde Yemen’den gelen hipersonik füzelere karşı fazla bir şey yapamaması gibi olaylar İsrail’in yenilmezliği varsayımına büyük darbeler vuruyor. Bugüne kadar Arap devletlerine karşı giriştiği savaşların hiçbirinde İsrail toprakları havadan ciddi bir şekilde bombalanamamıştı. Hizbullah elindeki füzelerle İsrail şehirlerini 2006 yılındaki savaşta da vurmayı başarmıştı ama hiçbir zaman bu denli kapsamlı bir saldırıyla karşılaşmamıştı Tel Aviv...
Hamas’ın 7 Ekim 2023 tarihindeki saldırısı sırasında ve sonrasında kullandığı çok daha basit füzelerle İsrail’in Demir Kubbe hava savunma sistemini delmesiyle başlayan çatışmalar sırasında İsrail Gazze’de bir soykırım yaptı ama rehinelerin kurtarılması ve Hamas’ın kökünün kazınması anlamına gelen savaş hedeflerine ulaşamadı. Dahası bu çatışmalar yüz binlerce İsrail vatandaşının ülkeyi terk etmesine neden oldu. Ve şimdi bir yandan İran’dan gelen balistik füzeler öte yandan Hizbullah ile girişilecek (kaldı ki ilk gün içerisinde İsrail ciddi kayıplar vererek geri çekilmiş görünüyor) ve İsrail’in adeta karabasanı olan kara savaşı bu süreci daha da hızlandırabilir. Sonuçta İsrail vatandaşlarının çok büyük bir kısmının çifte vatandaş olduklarını ve güvenlik devleti olan İsrail’de can güvenliklerinin tehdit altına girmesinden dolayı ülkeden ayrılmaları ihtimalinin hiç de az olmadığının altını çizmek gerekir (https://www.youtube.com/watch?v=uvB3zltqHQg).
Bütün bunlara bir de artık yerleşmiş olan çok kutuplu dünya düzenini eklemek gerekir. Başta Rusya ve Çin gibi Amerika’nın tek kutuplu dünya hegemonyasına kafa tutan devletlerin attıkları adımlar Kolektif Batı’yı özellikle de Orta Doğu’da boşuna harcadıkları enerjisini ve büyük maliyeti sonlandırarak veya en azından azaltarak bölgedeki angajmanlarını azaltmaya yönlendiriyor. Örneğin 10 yıl sonra Amerika ve Kolektif Batı bataklığa çevirdikleri Orta Doğu’ya isteseler de fazlaca bir kaynak ayıramayabilirler. Zaten İran liderliğindeki Direniş Ekseni Güçleri de bu varsayımlara oynuyor gibi görünüyorlar. Orta vadede kaybedeceğini anlayan İsrail, savaşı Kolektif Batı’nın hala güçlü ve etkili olduğu şimdilerde başlatmak istiyor gibi; ancak savaşı bu türden varsayımlarla erkene alanlar genellikle ağır bedeller ödediler, Almanya ve Avusturya-Macaristan tarafının 1914’de yaptığı gibi…