Orta Doğu’da İsrail’in Gazze’deki katliamları sürüyor, gerilim devam ediyor ve çatışmaların bölgesel boyut kazanıp kazanmayacağı, kazanırsa yeni bir dünya savaşını tetikleyip tetiklemeyeceği merak ediliyor. Bu soruyu nesnel duruma bakarak yanıtlayalım. 

ABD açısından bakıldığında, son yıllarda hegemonyası aşınan, devlet kapasitesi zayıflayan bir güç olarak, bölgesel bir savaşı istemesi düşünülemez. O nedenle ABD; İsrail’e verdiği sonsuz, sınırsız, koşulsuz desteğe rağmen, savaşın İran’ı da içine alacak şekilde yayılmasına karşıdır. ABD; her ne kadar donanmasıyla Doğu Akdeniz’den Kızıldeniz’e dek İsrail’in arkasında olsa da, savaşın genişlemesinden yana değildir. 

İsrail açısından bakıldığında, yaptığı onca katliama, sergilediği onca vahşete rağmen, ABD ve Avrupa’nın sınırsız desteğini arkaladığı halde, Hamas’ı bitiremediği, hedeflerine ulaşamadığı görülmüştür. İsrail; her ne kadar sürekli olarak İran’ı kışkırtsa da, İran’ın Irak ve Suriye’deki vekil güçlerine, İran’ın Irak ve Suriye’deki diplomatik ve askeri misyonlarına saldırsa da, dahası İran içinde saldırılar, suikastlar düzenlese de, İran, İsrail’le savaştan uzak durmaktadır. İki ülke arasındaki gerilim yüksek olsa da, iki devletin doğrudan savaşmaları söz konusu değildir. Ayrıca dünyada İsrail karşıtlığı daha da artarken, İsrail; İran’ın İsrail’e saldırmasını istiyorsa, bu yönde İran’ı tahrik ediyorsa, bu sayede İsrail’i “İran saldırısına uğrayan, kendini savunan ülke” olarak sunmanın hesabını yapıyor demektir. İran, İsrail’in bu hesabının farkındadır.   

İran açısından bakıldığında, İran; dünyada mevcut ABD ve İsrail karşıtlığının artmasından memnundur. İran doğrudan savaşmak, kendi topraklarında savaşmak yerine, vekil güçlerle (Hizbullah, Hamas, Haşdi Şabi, Husiler gibi) ve sınırları ötesinde savaşmayı tercih eder. İran’ın son yıllarda saygınlığı, inandırıcılığı, caydırıcılığı hayli yara almış, zayıflamıştır. İç bünyesinde ciddi sorunlar vardır. Ekonomisi kırılgandır. Son cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılım oranının düşüklüğü, halkla iktidar arasındaki ayrışmanın kanıtlarından sadece biridir. İran’ın dillendirdiği İsrail karşıtı söylemin dozuyla, İran’ın gücü arasında uyum yoktur. Nitekim İsrail’e yaptığı misillemelerin etkisi çok sınırlı kalmıştır. 

Hamas açısından bakıldığında, Hamas; dünyada hiçbir ordunun aynı anda birden çok cephede savaşmak istemediğini bilen bir örgüt olarak, İsrail’in de birden çok cephede (örneğin bir yandan Filistin’de Hamas’a karşı, diğer yandan Lübnan’da Hizbullah’a karşı) savaşmak istemediğini bilir. Üstelik Hizbullah, Hamas’tan sayı, silah, donanım, tecrübe olarak çok daha güçlüdür. Hamas’ın dezavantajı, eskiden Arap – İsrail uyuşmazlığı olarak anılan, sonra zemin kaybederek Filistin – İsrail gerilimi olarak tanımlanan meselenin, son yıllarda daha da zemin kaybedip Hamas – İsrail çatışması olarak anılır hale gelmesidir. Bu konu İslam İşbirliği Teşkilatı’nın olsun, Arap Ligi’nin olsun çok gündeminde değildir. Öyle ki Arap dünyasının iki önemli devleti, Mısır ve Suudi Arabistan olsun, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, Katar, Ürdün, Bahreyn olsun, İsrail’le ilişkilerini daha da geliştirmenin hesabını yapmakta, Filistin meselesini de adeta ayak bağı olarak görmektedirler.

Kısacası, her an bölgesel savaş çıkacağı senaryoları gerçekçi değildir.

BARIŞ DOSTER