Türkiye’nin BRICS üyeliği konusundaki niyetini açıklaması, son günlerde dış politika tartışmalarında hayli öne çıktı. Şüphesiz bu niyet, gerek Türkiye açısından gerekse BRICS açısından önemli. Çünkü hem dünyadaki güç dengesinin batıdan doğuya kaydığını bir kez daha gösteriyor hem de Türk dış politikası açısından simgesel önem taşıyor.

BRICS üyeliğinin başka boyutları da var elbette. Tartışalım…

Öncelikle şunu saptamak gerekiyor: BRICS gibi, ŞİÖ gibi, Avrasya Ekonomik Birliği gibi, Kuşak ve Yol Girişimi gibi örgütler, projeler, ittifaklar, girişimler hem birbirleriyle etkileşimleri hem de giderek daha fazla rağbet görmeleri nedeniyle çok önemliler. Bu yapıların pek çok ortak üyesi var, bu üyelerin çıkarlarının örtüştüğü, yollarının kesiştiği pek çok konu var. Ulaştırmadan altyapıya dek işbirliği yaptıkları, yapmaları gereken pek çok alan var. Bu da doğal ve kaçınılmaz olarak birbirleriyle uyumlu çalışmalarını gerektiriyor.

Bu örgütlerin üyesi olan devletler arasındaki ticari ilişkilerin gelişmesi, ekonomik ortaklıkların artması, hem siyasi, diplomatik, toplumsal, kültürel alanlardaki işbirliklerine yansıyor hem de sinerji yaratıyor. Aynı zamanda ABD’nin öncülük ettiği, kurallarını koyduğu, kurumlarını kurduğu yapıların etkisini de azaltıyor. ABD dolarının küresel ölçekte rezerv para birimi olarak kullanımını aşağı çekiyor. Bölgesel ticareti, ulusal para birimleriyle ticareti, bölgesel ittifakları, çok taraflılığı güçlendiriyor.

Çok taraflı bir dünya düzeni konusunda Rusya askeri anlamda, Çin ise iktisadi anlamda öne çıkan ülkeler. Rusya; Ukrayna üzerinden kendisine silah gösteren ABD ve ABD’nin saldırı ve işgal aygıtı olan NATO’ya karşı mücadele ediyor. Çin ise Latin Amerika’dan Afrika’ya dek çok geniş bir coğrafyada ekonomik adımlar atıyor.

Son olarak 4 – 6 Eylül tarihleri arasında Çin’de yapılan Çin – Afrika İşbirliği Forumu, Çin’in bu kıtadaki ekonomik, politik, diplomatik etkisini göstermesi açısından önemliydi.

Çin’in Afrika’nın en büyük ticaret ortağı olduğu, 2023 yılında Çin ile Afrika arasındaki ticaretin 282 milyar doları geçtiği düşünüldüğünde, bu gelişmelerin en çok ABD’yi ve onun Avrupa’daki emperyalist ortaklarını üzdüğü görülür. Keza Çin’in Rusya’yla ilişkileri, bu iki devletin ABD’nin emperyalist saldırganlıklarına karşı yaptıkları işbirliği de, yine ABD’nin ve NATO’nun hiç işine gelmemektedir.

2024 yılı Temmuz ayında, Çin’in Filistin’deki El Fetih ve Hamas dahil 14 grubu, bir masa etrafında toplaması, uzlaştırması, ortak bir bildiriye imza atmalarını sağlaması da Çin’in arabuluculuk kabiliyetini göstermesi yanında, Ortadoğu’daki, İslam dünyasındaki, Arap alemindeki etkisini göstermesi açısından önemlidir. Çünkü söz konusu bildiri, Filistin’de birleşik bir hükümeti, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün yeniden etkin hale gelmesini, Hamas’ın bu örgütte yerini almasını, Filistin’de tek bir hükümetin kurulmasını öngörmektedir. Çin’in bu adımı, 2023 yılı Mart ayında, İran ve Suudi Arabistan ilişkilerindeki normalleşmede yaptığı arabuluculuktan sonra, bölgedeki çok önemli ve iddialı bir adım olarak değerlendirilmelidir.

Özetle, ticari ilişkiler, doğal olarak siyasi ve diplomatik ilişkilere yansırken; küresel güneyin örgütleri arasındaki işbirliği çoğalır ve çeşitlenirken, çok taraflı bir düzene geçiş hızlanmaktadır. Bu da ABD emperyalizminin etki alanını, manevra sahasını daraltmaktadır.

Barış Doster