İsrail’in, Hamas’ın siyasi büro şefi İsmail Haniye’yi, İran’ın başkenti Tahran’da, İran Cumhurbaşkanı Mesut Pezeşkiyan’ın yemin törenine katıldıktan saatler sonra öldürmesi, Ortadoğu’da zaten çok yüksek olan gerilimi daha da tırmandırdı. Önceki gün de Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta Hizbullah’ın önemli komutanlarından Fuat Şükrü’nün yine İsrail tarafından öldürüldüğü dikkate alındığında, bölgede tansiyonun daha da yükseleceği görülüyor.
Mevcut durumu ve olası gelişmeleri maddeler halinde sıralayalım…
Birincisi, İsrail; ABD’den açık destek almadıkça, savaşı bölgeselleştirme, daha da genişletme yönünde adım atmaz. ABD’nin desteğini almadıkça, bölgesel bir savaşta, birden çok cephede, başarı şansı olmadığını bilir.
İkincisi, İsrail; 7 Ekim 2023’ten bu yana onca vahşetine, barbarlığına, katliamlarına karşın, Filistin’de, Gazze’de Hamas’a karşı istediği sonucu alamadı. Durum buyken, İsrail; Hamas’a oranla gerek sayı, gerek silah olarak daha üstün bir güç olan Hizbullah’la da savaşmanın, İsrail’i çok zor duruma düşüreceğinin farkındadır. Hele de 2006 yılı Temmuz ayındaki savaşta, Hizbullah’ın, İsrail’in yenilmezlik algısını ve iddiasını çökerttiği anımsanırsa, bu durum daha iyi anlaşılır.
Üçüncüsü, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun, geçtiğimiz hafta ABD kongresinde ayakta alkışlanması, konuşmasının 70 kez alkışlarla kesilmesi, şüphesiz ABD’nin İsrail’e verdiği sonsuz, sınırsız, koşulsuz desteğin göstergelerinden sadece biridir. ABD’de İsrail’e destek partiler üstüdür, başkanın partisinden, beyaz veya esmer olmasından, kadın ya da erkek olmasından bağımsızdır. Fakat ABD; zaten dünya genelinde çok yüksek olan ABD karşıtlığının, İsrail’e verilen bu destek nedeniyle daha da yükseldiği bir ortamda ve ayrıca nesnel olarak ABD hegemonyasının aşındığı bir süreçte, İsrail’e savaşı tüm bölgeye yayması için destek vermez.
Dördüncüsü, Lübnan siyasi, idari, iktisadi istikrarını büyük ölçüde yitirmiş, yolsuzluklar almış başını yürümüş, halk günlük ihtiyaçlarını dahi karşılayamaz hale gelmişken, ülkenin yönetiminde, toplumsal yapısında, bürokrasisinde, güvenliğinde çok etkili bir güç olan Hizbullah, açıktan İsrail’e savaş açıp, Lübnan’ın daha da perişan hale gelmesini, yakılıp yıkılmasını göze alamaz. Bunun halkta Hizbullah’a yönelik tepkiyi artıracağını bilir.
Beşincisi, İran’ın önceki cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin ölümünün ardından birkaç ay sonra, bu kez İran’ın başkenti Tahran’da, İran Cumhurbaşkanının yemin töreninin hemen ardından, İran’ın çok önem verdiği, Direniş Ekseni’nin bir üyesi olarak gördüğü Hamas’ın siyasi büro şefinin öldürülmesi, İran devleti, istihbaratı, güvenlik güçleri adına önemli bir eksikliği göstermiştir.
Altıncısı, Türkiye; gücü yettiğince Filistin halkının yanındadır. Bu tavır Türkiye’de siyaset üstüdür ve farklı siyasal görüşten tüm yurttaşların ortak tavrıdır. Bunun sadece dini değil, tarihi, siyasi, kültürel, vicdani, ahlaki, insani boyutları da vardır. O nedenle Türk Milleti; özelde Filistin’in, genelde Arap ve İslam dünyasının, sözde soykırım iddiaları konusunda, KKTC’nin tanınması konusunda, terörle mücadele konusunda Türkiye’nin beklentilerini karşılamamasını hiç sorun etmez ve Filistin halkına desteğini kesintisiz sürdürür. Bunun ötesinde Türkiye’nin Filistin’deki savaşa aktif olarak katılmasını beklemek ise gerçekçi değildir. Türkiye ve İsrail’in savaşmasını beklemek, nesnellikten kopmak anlamına gelir.
Yedincisi, Çin’in ev sahipliğinde geçtiğimiz hafta, Filistinli 14 grubun (El Fetih ve Hamas dahil), kapsamlı bir ulusal birlik, geçici uzlaşma hükümeti ve ortak mücadele konusunda anlaşması, hem Filistin davasının seyri açısından hem de Çin’in izlediği diplomasinin Ortadoğu’da yükselen etkinliği açısından dikkat çekmiştir.
Sekizincisi, Hizbullah ve Hamas, şimdiye dek pek çok siyasi ve askeri liderleri, İsrail ve ABD tarafından öldürülen örgütlerdir. Bu mücadele konusunda çok deneyimlidirler. O yüzden liderlerine yönelik bu suikastlar sonrasında, bu örgütlerde bir yarılma, ayrışma beklenmemelidir. Dahası ABD ve İsrail’in bu cinayetleri, örgütlerdeki ve tabanlarındaki mücadele ruhunu daha da pekiştirir.
Dokuzuncusu, İran olsun, Hamas ve Hizbullah olsun, şüphesiz İsrail’e yanıt verecek, misillemede bulunacaklardır. Bunun yeri, zamanı, dozu, şiddeti, kapsamı, hedefi önemlidir elbette. Çünkü bu tepki hem iddialarını, özgüvenlerini, askeri kabiliyet ve kapasitelerini ortaya koyar hem de İsrail’e, ABD’ye, dünyaya ve aynı zamanda bu örgütlerin kendi tabanlarına, İslam dünyasına, Arap alemine yönelik olarak güçlerini göstermesi açısından önem taşır.
Özetle Ortadoğu; önümüzdeki günlerde önemli gelişmelere tanıklık etmesi edecektir.