Türkiye - Çin ilişkilerinin geleceği
Barış Doster
Çin 1978 yılında başlayan reform süreciyle, Çin’e özgü sosyalizm ve Çin’e özgü kalkınma modeliyle adeta bir ekonomik mucize yaratmıştır. Bu sayede dünyanın fabrikası olarak anılan, büyümenin lokomotifi olarak öne çıkan Çin, ABD’nin ardından dünyanın ikinci büyük ekonomisi olmayı başarmıştır. Satın alma gücü paritesi üzerinden yapılan hesaplarda ise ABD’yi geçmiştir. ABD’nin üç büyük dış ticaret ortağından biri (Kanada ve Meksika’yla birlikte), Avrupa Birliği’nin, ABD’yle birlikte iki büyük dış ticaret ortağından biri, çok sayıda ülkenin de en büyük dış ticaret ortağı olmuştur. Türkiye’nin de Almanya ve Rusya’yla birlikte üç büyük dış ticaret ortağı arasındadır.
Çin; büyük bir üretici, tüketici, ihracatçı, ithalatçı ve yatırımcıdır. Ekonomik gücünün yanında, bölgesel ve küresel diplomaside attığı adımlarla da dikkat çekmektedir. SİÖ ve BRICS gibi kurumlarda öncüdür. BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesinden biridir. 2013 yılından bu yana Çin, dünyanın da gündeminde olan Kuşak ve Yol İnisiyatifi’yle de öne çıkmaktadır. Asya Altyapı Yatırım Bankası’yla üstlendiği işlev, dikkat çekmektedir. Afrika’dan Latin Amerika’ya dek geniş bir coğrafyada artan ağırlığı, ekonomik, politik, diplomatik düzlemde önemlidir. Konfüçyüs Enstitüleri kültürel düzlemde, patent sayısı ise bilimsel ve endüstriyel düzlemde başarılıdır. Çin üniversitelerinin dünya sıralamasında öne çıkmaları, dünyanın en büyük 10, 100 ve 500 şirketi arasında yer alan Çinli şirketlerin artması, Çin’in gelişimini gösteren diğer veriler arasındadır.
Türkiye – Çin ilişkilerini, Çin’in bu özelliklerini dikkate alarak düşünmek gerekir. Çünkü iki devlet arasında kapasiteleri, ölçekleri, hacimleri arasındaki fark nedeniyle yaklaşım, öncelik, çıkar, hedef, beklenti farkı vardır. Olması da doğaldır. İki devletin ittifak ilişkileri de farklıdır, tehdit tanımları da. Bu da doğaldır. İki devletin tarihinde de büyük uygarlıklar, köklü imparatorluklar vardır. İkisinin de devlet gelenekleri güçlüdür. İkisi de ABD kaynaklı tehditlerle boğuşmaktadır. ABD kaynaklı tehdit iki devleti birbirine yakınlaştıran, işbirliği yapmalarını gerektiren önemli unsurlardan biridir.
Türkiye, Çin açısından önemli bir pazardır. Jeopolitik konumuyla, stratejik önemiyle, özellikle Kuşak ve Yol İnisiyatifi açısından kıymetlidir. Çin’in yatırım gücü yüksektir. Türkiye’nin de dış kaynak ve yabancı yatırımcı arayışı vardır. İki millet de çok kutuplu dünya düzeninden yanadır. Çin, sadece ekonomik gücüyle değil, kültürel, toplumsal yönleriyle, turizmden spora, teknolojiden bilime dek farklı nitelikleriyle son yıllarda Türkiye’de daha yakından ve ilgiyle takip edilmektedir. Çin’in Türkiye’deki yatırımlarına koşut olarak, her alanda görünürlüğü artmakta, bu da Çin söz konusu olduğunda farkındalık yaratmaktadır. Ticari ilişkilere koşut olarak, karşılıklı turizm de gelişmekte, ayrıca Türkiye’deki Çinli gelinlerin sayısı, Çin’e üniversite okumaya giden Türk öğrencilerin sayısı artmaktadır. İki ülkenin ticarette ulusal para birimlerini tercih etmesi, bölgesel sorunlarda birbirlerine yakın politikalara sahip olması hem ikili ilişkiler hem de bölgesel ilişkiler açısından önemlidir.
Sözün özü, Türkiye – Çin ilişkilerinin daha da gelişmesi, sadece iki ülke açısından değil, hem bölgesel sorunların çözümü hem de bölgesel işbirliklerinin gelişmesi açısından önemlidir.