Dünya kamuoyu günlerdir Biden’ın giderayak Ukrayna'ya vermiş olduğu Rusya topraklarında füze kullanma iznini tartışıyor. Birkaç gün önce ABD'nin önde gelen medya kuruluşu olan The New York Times’ta çıkan bir haber Ukrayna Savaşı'nın seyrini değiştirecek nitelikteydi. Adı verilmeyen üst düzey yetkililere dayandırılan haberde Biden’ın ATACMS füzelerinin Rusya topraklarında kullanılmasına izin verdiği belirtiliyordu. Halihazırda, bu füzeler zaten Ukrayna topraklarında bulunuyor ve Ukrayna bunu savunma amaçlı kendi topraklarında kullanıyordu. 300 km menzili olan bu füzeler artık Rusya topraklarındaki kimi hedeflere karşı kullanılabilecek.

Aylardır Ukrayna lideri Zelenskiy bu tür sofistike silahların Rusya topraklarında da kullanılmasına izin verilmesi konusunda ABD nezdinde Batılı müttefiklere çağrıda bulunuyordu. Özellikle Ukrayna'ya yönelik füze saldırılarının yapıldığı üslerin ve hava saldırılarında kullanılan hava alanlarının vurulması konusunda bu uzun menzilli füzelere ihtiyacı bulunmaktaydı ve Zelenskiy, bu noktada da uzun süredir ABD'den bu füzelerin Rusya topraklarında kullanılmasına izin vermesini istiyordu. Lakin Biden yönetimi bu talebe karşı çıkıyordu.

Biden’ın giderayak uzun menzilli füzelere izin vermesinin olası nedenlerine bakıldığında üç ana neden ortaya çıkıyor:

1)     Trump’ın barış girişimini sabote etmek

2)    Seçim kaybını telafi etmek için Trump’ın işlerini zorlaştırmak

3)    Rusya'nın Kursk’a Kuzey Kore askerlerini konuşlandırmasına karşı bir yanıt vermek

Amerikan basınında çıkan haberlere göre yukarıda sayılan nedenlerin içerisinde yer alan Kuzey Kore'nin asker göndermesine yönelik bir yanıt olarak füze izninin verildiği gerekçesi en kuvvetli gerekçe olarak öne çıkmaktadır; fakat Rusya'nın işgal altındaki kendi toprağında Ukrayna'ya karşı BM Antlaşmasının meşru müdafaa hakkını düzenleyen 51. maddesi uyarınca müşterek meşru müdafaa hakkını kullanma yolunu seçmiş olması ve bu bağlamda Kuzey Kore ile birlikte bu meşru müdafaa hakkını gerçekleştiriyor olması şu an için uluslararası hukuka uygun bir durumdur. Bu nedenle Rusya Kuzey Kore askerlerini Ukrayna'da cepheye değil Rusya toprakları içerisinde Ukrayna'nın işgali altındaki Kursk’a göndermiştir. Çünkü Moskova uluslararası meşruiyeti ancak bu şekilde sağlayabilmektedir. Ayrıca, Kuzey Kore'nin asker göndermesinin diğer bir meşruiyet kaynağı da Rusya ve Kuzey Kore arasında geçtiğimiz haziran ayında imzalanan stratejik ortaklık anlaşmasıdır. Bu anlaşmaya göre tarafların herhangi bir saldırı durumunda birbirlerini savunmaya yönelik taahhütleri bulunmaktadır.

Rusya, müşterek meşru müdafaayı daha önce 2015 yılında Suriye'de de uygulamıştır. Suriye'de BM Antlaşması'nın 51. maddesi uyarınca müşterek meşru müdafaa için Rusya'yı ülkesine davet etmiştir. O günden bugüne Rusya askerî anlamda Suriye'de bulunmaktadır ve Suriye'nin savunmasını birlikte gerçekleştirmektedirler. Kaldı ki, Ukrayna da NATO ve AB ülkelerinden askeri ve lojistik destek almaktadır. Sahada yabancı ülkelerden askeri ve teknik danışmanlar ve paralı askerler görev yapmakta ve bu ülkeler tarafından Ukrayna'ya silah ve mühimmat desteği verilmektedir. Dolayısıyla, Kuzey Kore’nin asker göndermesi aslında durumu eşitlemiştir.  

ATACMS füzelerinin menzili 300 kilometre. Moskova'nın sınırdan kuş uçuşu uzaklığı 500 km. Bu füzelerle Moskova’yı vurması mümkün değil ama Ukrayna, daha çok Rusya topraklarındaki askeri üslerin yanında Rusya'nın enerji altyapısını da vurabilecek imkana kavuşacak. Özellikle, 300 km’lik bir menzil içerisinde Rusya'nın en önemli lojistik ikmal hatları da bulunmaktadır. Putin, daha önce 14 Eylül'de bu konuyla ilgili olarak Ukrayna'nın bu sofistike silahları Rusya topraklarında kullanmasına izin verilmesi durumunda NATO’nun savaşa dahil olduğunu kabul ederek savaşın tarafı sayacağı konusunda uyarmıştı. Bir başka deyişle Rusya böyle bir izni casus belli (savaş nedeni) sayacağını duyurmuştur.

Meselenin Ukrayna boyutuna bakıldığında ise Zelenskiy sessiz kalmayı tercih ederek kendisine yöneltilen sorulara da yuvarlak cevaplar vererek tam manasıyla soruları yanıtlamaktan kaçındı. Hatta füze izniyle ilgili soruya verdiği cevap oldukça ilginçti: "Bizim yerimize sahada füzeler konuşacak" şeklinde bir açıklama yaptı. Bu da akıllara "Yakın zamanda bir füze saldırısı mı olacak?" sorusunu getirdi. Brezilya'daki G20 toplantısına katılan Rusya'yı Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile ABD Dışişleri Bakanı Blinken arasında  gayri resmi bir görüşmesi olabilir beklentisi vardı ama gerçekleşmedi.  Bu görüşmede ABD tarafından Rusya’ya Kuzey Kore askerlerinin çekilmesi karşılığında iznin iptal edileceği şeklinde bir teklif yapılabilir beklentisi vardı. Belki de Beyaz Saray’dan resmi açıklama veya onay G20 zirvesinin sona ermesinden sonra gelebilir, bekleyip göreceğiz…

Sonuç olarak Biden yönetimi bir tür kamu diplomasisi uygulayarak füze izni meselesini Amerikan medyasına sızdırıp olası sonuçlarını görme adına bir nevi savaşın tarafları ve diğer ülkeler bazında bir nabız tutmayı da amaçlamış olabilir. Kim ne diyecek, bunu görme adına bir adım atılmış olabilir. Amaç ne olursa olsun topal ördek konumunda bulunan Biden, Üçüncü Dünya Savaşı'na neden olabilecek böyle bir adım attıysa bu ABD’deki siyasi teamülleri de ihlal etmiş anlamına gelir ki mevcut Başkan ile seçilmiş Başkan arasında yeni bir siyasi krizi tetikler. Çünkü bu adımı atmadan önce muhakkak seçilmiş Başkan olan Trump’a bilgi vermiş olması gerekirdi.

Teamüle göre topal ördek olan başkan ortada yakın bir savaş tehlikesi yoksa asker gönderme, savaş açma, barış yapma gibi bir sonraki yönetimi bağlayacak ciddi kararları alamıyor. Eğer böyle bir karar almak zorunda ise bunu seçilmiş Başkanla istişare ederek onun onayını almak zorunda. Velev ki böyle bir izin Ukrayna’ya verildi. 20 Ocak'ta Trump’ın başkanlık yemini ettikten sonra ilk icraatı bu izni iptal etmek olacaktır. Bu açık bir durum. Kaldı ki ABD Savunma Bakanlığı yani Pentagon, füzelerin Rusya topraklarında kullanılmasına yönelik izne en başından beri karşı çıkıyor. Zira bu durumun ABD ile Rusya arasında doğrudan bir çatışmaya neden olabileceğinden endişe ediliyor.

Geçtiğimiz günlerde Belarus lideri Lukaşenko yaptığı açıklamada Rus paralı asker grubu Wagner’i kontrol etmekte zorlandığını, Wagner’in batıya yürümek istediğini, Wagner’in Polonya'ya saldırmak istediğini söylemişti. Lukaşenko’nun bu açıklamaları bir durum tespiti değil açıkça yakın zamanda bir Amerikan üssünün kurulduğu Polonya'ya açık bir tehdittir. Dolayısıyla, NATO ile Rusya arasında yaşanacak savaşta cephe hattında iki ülke öne çıkacak. Bunlardan biri Belarus belki bir diğeri de Kuzey Kore olacak.

Tüm bu tartışmaların gölgesinde 19 Kasım günü Rusya, nükleer doktrininde değişikliğe gitti. Yeni nükleer doktrinin öne çıkan bazı maddelerine şöyledir:

·        Rusya, kendisine veya Belarus'a yönelik bir saldırı durumunda, toprak bütünlüğüne yönelik kritik bir tehdit oluşması durumunda nükleer silah kullanabilir;

·        Herhangi bir askeri koalisyon (NATO) devletinin Rusya'ya veya müttefiklerine yönelik saldırısı, bu koalisyonun bir bütün olarak saldırganlığı olarak kabul edilir;

·        Nükleer olmayan bir devletin (Ukrayna) Rusya'ya veya müttefiklerine karşı nükleer bir devletin desteğiyle saldırması ortak bir saldırı olarak kabul edilir;

·        Rusya, kendisine veya müttefiklerine karşı kitle imha silahlarının kullanılmasına yanıt olarak nükleer silah kullanma hakkını saklı tutar;

Görüldüğü üzere, Rusya, her türlü olasılığa karşı hazırlığını tamamlamış durumda ancak kanaatimce meseleyi daha düşük bir tonda ele alarak 20 Ocak tarihine kadar Ukrayna ile çok fazla sürtüşmeye girmeden iki aylık süreci atlatmak istiyor. Putin, Trump ile masaya oturmak arzusunda. Bunun için nispeten düşük yoğunluklu bir çatışma süreci kabul edilebilir nitelikte. Hatırlanacağı üzere bu tartışmalar ve restleşmeler daha önce Ukrayna’ya Leopar ve Abrams tanklarının ve F-16’ların verilmesi sürecinde de yaşanmıştı.

Fakat meselenin bir başka boyutu var ki o da uluslararası silah şirketleridir. Dünyada 25 silah şirketi var ve bunların 13’ü ABD’de. Ukrayna savaşıyla bu şirketlerin işleri de açılmış durumda. 7/24 çalışmalarına rağmen ürün yetiştiremiyorlar. Bu nedenle, silah şirketlerinin Biden yönetimi üzerinde etkileri olduğu gibi, Trump yönetimi üzerinde de etkileri olacağı açıktır. Zira silah lobileri hem Amerikan hem de dünya siyasetini etkileyebilen şirketlerdir. Bu şirketler hem Amerikan siyasetinin hem de Amerikan ekonomisinin ayakta durmasını sağlıyor. Netice itibariyle silah şirketlerinin karnı doymadan savaşların sonu gelemeyecek.