İçinden geçtiğimiz zamanın bizlerin yüzüne çarpa çarpa anlattığı hatta çoğu zaman yara bere içinde bıraktığı olaylardan bile ders çıkaramamak ne garip değil mi? Mesele sadece futbol değil elbette… Futbol altı üstü bir renk, bir oyundan ibaret. Ve gittikçe endüstriyelleşen bir oyun! Her geçen gün pastanın büyüdüğü, büyüdükçe de kural tanımaksızın üzerine çökülen, itibarsızlaştırılan bir oyun futbol. Keşke tek derdimiz bu olsaydı… İnsan haklarından adalete, sağlıktan eğitime, kentleşmeden çevre duyarlılığına her şeyin çarpık geliştiği bir toplumda futbolun bunlardan azade göverip serpilmesini beklemek ziyadesiyle saf dillilik olurdu tabii ki. Lakin insan yine de çocukluğundan itibaren tutulduğu oyunun çıkar çevreleri tarafından bu kadar hor kullanılmasına, itilip kakılmasına razı olamıyor. Bu durum gittikçe normalleşirken, mevcut yapının radikal önlemler alınmadığı sürece daha da kötüye gideceğini yıllardır anlatanlardan biri olarak ne yazık ki bir kere daha haklı çıkmanın üzüntüsünü yaşıyorum. Her türlü imkânı olmasına rağmen olup bitenleri sadece izleyen sözde yetkililerin timsah gözyaşları dökerek toplumu maniple etmelerine de öfkeliyim. Mesela Futbol Federasyonu Başkanı Mehmet Büyükekşi’ye! Hayatına bir iş insanı olarak devam ederken, birden bire önce Gaziantepspor’a başkan oldu, ardından da tek aday olarak Türkiye Futbol Federasyonu’na… Muhtemelen Büyükekşi, Gaziantepspor’a başkan olana dek kulübün renklerinden bile bihaberdi. Ama emir büyük yerden gelince bu gibi şeylerin de bir önemi kalmıyordur diye düşünüyorum. Ve Süper Lig’de geçen iki sezonun sonunda gelen TFF başkanlığı… O günkü TFF seçimlerini dün gibi anımsıyorum. Aday olmak isteyenler, minimum 62 kongre delegesinin imzasını TFF genel kuruluna sunmak mecburiyetindeydiler. Mehmet Büyükekşi, toplam 304 delegenin 234’ünden bu imzayı kısa süre içinde toplayarak aday olmuştu. Eğer daha kapsamlı bir çalışma yapsaydı muhtemelen bu rakam daha da yükselecekti ama buna gerek yoktu. Zira diğer 8 aday adayından hiçbiri bahsettiğim o minimum 62 imzayı toplayamadıkları için aday bile olamadılar! Önemli bir hatırlatma daha yapayım: Büyükekşi’nin topladığı imzaların sahipleri o günün Süper Lig kulüplerinin yöneticileriydi. Yani bugün ortalığı yangın yerine çeviren takımların tamamı Büyükekşi’nin tek aday olarak girdiği seçimde TFF başkanı olması için omuz verdiler. Yaşadığımız futbol cehenneminde hepsinin taşıdığı odunların payı vardır! Ezcümle; bakmayın şimdi ağlayıp sızlamalarına. Tabii, Mehmet Büyükekşi’yi ayrı değerlendirmemiz lazım. Hakem Halil Umut Meler’in yaşadığı yumruklu, tekmeli saldırının ardından kameraların karşısına geçip “Yeteeeeer” diye bağırarak meseleleri çözemeyeceğini o da biliyor aslında ama çaresizlik böyle bir şey işte. Siyasi güçle koltuk sahibi olan her insan gibi o da bunun altında eziliyor, daha da ezilecek. Düşünsenize, Büyükekşi’nin görevde olduğu süre içinde daha önce hakem hataları dediğimiz şeyler artık ‘hakem operasyonları’ olarak anılıyor. Aynı dönem içinde kulüp başkanları ve yöneticilerinin akıl ve izan dışı yaptıkları ‘hakem vurmak, federasyonda adam tokatlamak, ligi bitirtmemek’ gibi söylemlerle tansiyonu yükseltmelerine zemin hazırlanıyor. Bakımı yapılamayan çimler yeşile boyanıyor. Yayıncı kuruluş dışında kimseye faydası olmayan play-off modeli kulüplere danışmadan (sosyal medyadan bir anketle) dayatılıyor. 2017 yılında 500 milyon + 90 milyon toplam 590 milyon dolar olan yayın ihalesi bugüne geldiğimizde yaklaşık 72 milyon dolar sevilesine geriliyor. Cumhuriyet’in 100. yılında oynanacak Süper Kupa finali Suudilere pazarlanıyor. Bu liste böyle uzar da gider aslında… İki telefonunda birden tespit edildiği iddia edilen ve terör örgütünün iletişim programı olduğu bilinen Bylock meselesine hiç değinmiyorum bile. O programı bizler kullansaydık başımıza nelerin geleceğini hepimiz çok net biliyoruz da neyse… Tüm bunlar sizin döneminizde ve çoğunlukla da sizin gözetiminiz ve işbirliğiniz eşliğinde yaşandı, yaşanmaya da devam ediyor sayın başkan. Yani aslında siz ‘Yeteeeer’ diye bağıracak kişi değil, tam tersi ‘Yeteeeer’ diye bağırılacak kişisiniz. Yazının başlığında da yazdığım gibi siz ülke futbolunun en ‘BüyükEksi’sisiniz. İstifa edemeyeceğinizin farkındayım. O nedenle bu saatten sonra Türkiye’ye yapacağınız en doğru hizmet, sizi bu göreve getiren makamdan ‘görevden affınızı istemek’ olacaktır. Zira istifa, cesur insanların işidir…