Putin’in saflığının nedeni
Mehmet Ali Güller
Rus devlet kanalı Rossiya 1’de yayınlanan “Moskova-Kremlin-Putin” programında konuşan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Batı’yla ilişkilerinde saflık yaptığını itiraf etti.
Eğer Putin Batı’yla “Rus tipi” kafa bulmuyorsa ya da bir politik kazanç varsayımıyla saflığı oynamıyorsa veya Batı’nın kurnazlığına dikkat çekmek için böyle bir yol izlemiyorsa, durum Kremlin açısından hayli sorunludur.
Nedeni şu:
PUTİN’İN İTİRAFI
Putin, Batı ile ilişkilerinde saf duygulara sahip olduğunu belirterek şu şaşırtıcı sözleri dile getirdi:
“Bizde de saflık mevcuttu. Geriye dönüp baktığımda, ki size kesinlikle içtenlikle söylüyorum, neredeyse 20 yıl boyunca, Sovyetler Birliği’nin güvenlik teşkilatlarında ve dış istihbaratında çalışmış olmama rağmen, daha sonra da St. Petersburg belediye başkan yardımcılığı, Güvenlik Servisi (FSB) direktörlüğü, Güvenlik Konseyi Sekreteri ve hatta ilk aşamada hükümet başkanlığı görevlerimde dahi Rusya’nın farklılaştığını düşünerek artık Batı ile ideolojik bir çatışmanın hiçbir temeli olmadığına ilişkin saf fikirlere sahiptim.”
Evet, Putin ve diğer Rus yetkililer o kadar saflar ki, kendi ifadesiyle “ABD’nin, Rusya Federasyonu topraklarında ayrılıkçılık ve terörizme destek verdiğini fark ettiklerinde” bile, bunu “ABD’nin SSCB’yle savaşmaya alışmasının bir devamı” olarak yorumluyorlar!
BRZESİNKİ’NİN HARİTASI KREMLİN’DE ANLAŞILMADI MI?
Genel olarak emperyalist Batı’nın ne kadar kurnaz olduğu herkesin malumu ama bunca tecrübeye sahip Putin’in ve Rus devlet adamlarının saflığı ise elbette şaşırtıcı!
90’larda Türkiye’de bile en deneyimsiz komünistin görebildiğini Putin’lerin görememiş olması elbette pek inandırıcı gelmiyor ama Putin’in “içtenlikle söylüyorum” demesine inanmak durumundayız.
Peki bu nasıl olabiliyor? SSCB dağıldıktan sonra Rus devleti nasıl oluyor da emperyalist ABD ile barış içinde yaşayabileceğini sanıyor?
Hadi hepsini geçtik. ABD’nin en önemli stratejistlerinden Zbigniew Bzrezinski’nin 1997’de yayınlanan Büyük Satranç Tahtası kitabını Kremlin’de kimse okumadı mı? Ya da okuyup ciddiye mi almadı?
Brzesinski, Avrupa’nın batısından doğusuna uzanan ve Rusya’nın derinliklerini hedef alan jeopolitik hattı, haritasıyla birlikte kitabında çiziyor: “2010 yılına kadar Fransa-Almanya-Polonya-Ukrayna siyasi işbirliği 230 milyonluk nüfusuyla, Avrupa’nın jeostratejik derinliğini artıran bir işbirliğine dönüşebilir.” (Zbigniew Brzezinski, Büyük Satranç Tahtası, İnkılap, 2005, s.123).
NATO’nun genişletilerek SSCB’den sonra Rusya’nın da çevrelenmesi gizli saklı olmadı ki? 1999’da Çekya, Macaristan ve Polonya NATO üyesi yapılırken, hedef elbette Rusya’ydı.
ABD’nin SSCB’den sonra Rusya’yı da hedef aldığına, Doğu Avrupa’dan ve özellikle Ukrayna üzerinden Rusya’yı geriletmeyi amaçladığına dair o kadar çok veri var ki, insan hakikaten Kremlin’in saf yöneticilerinin 90’larda bunları fark edememiş olmasına şaşıyor!
ÇÜNKÜ PUTİN’LER RUS MİLLİYETÇİSİ
Peki Putin başta Rus devlet aygıtının aktörleri neden bu gerçeği göremediler? Meseleyi Putin’in “saftım” demesiyle açıklayabilir miyiz?
Üzerinde düşündüğümde bulabildiğim açıklama şu oldu:
Putin, bir komünist değil, bir Rus milliyetçisi. SSCB’nin dağılmasının ardından Rus devlet aygıtının kritik koltuklarına oturanların çoğunluğu da Rus milliyetçisi.
Milliyetçi olarak, yıktıkları sosyalist ekonominin yerine Rusya’da Batı tipi kapitalizmi inşa etmeyi hedeflediler. Bu durum belki de onları, Batı’yla aynı ideolojik zeminde olmaları üzerinden aynı cephede bulundukları varsayımına götürdü.
Stalin’den sonra Sovyetler Birliği Komünist Partisi (SBKP) içinde başlayan revizyonizm ve ilerleyen yıllar boyunca partinin bir işçi partisinden bir bürokratlar partisine dönüşmesi ve gittikçe bir “devlet burjuvazisi” sınıfının ortaya çıkması, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ni en sonunda dağılmaya götürmüştü.
1989’da SBKP içinde komünistler artık azınlıktı. Ve çoktan SBKP’nin “tam denetiminden” çıkmış olan Kızılordu da, devrimin çökmesini izler konuma düşmüştü; küçük bir girişim dışında devrim yapan ordu devrimini korumaya yeltenememişti.
Bu ideolojik zeminde Rus devlet aygıtını yönetmeye başlayan Rus milliyetçileri de “dünya kapitalist düzeniyle” birleşebileceğini düşündü.
Putin’in saflık olarak açıkladığı süreç, çok özetle böyle…
Neyse ki 2000’lerde Rus devlet aygıtı 1990’lardaki bu “saflıktan” uyandı!
Tarihsel süreç ve ortak organizasyonların gelişimi dikkate alınırsa, bu uyanmada ABD’nin Orta Asya planlarına karşı Çin’in Rusya’yla işbirliği zemini oluşturması ve Çin Komünist Partisi’nin de bir miktar etkisi olmuş olmalı.