ABD’nin tutmayan hesapları ve müttefikleri
Barış Doster
Rusya; Moskova’daki terörist saldırının arkasında ABD olduğunu açıkladığında, hiç kimse şaşırmadı. ABD’yle birlikte, İngiltere ve Ukrayna’yı da suçladı Rusya. Dünyada teröre, darbelere en büyük destek ABD’den geldiği için, Rusya’nın açıklamaları, geniş bir kabul de gördü.
Peki, ABD; bu yolla neyi amaçlıyor? Hesabı ne? Bu hesap tutar mı?
Tartışalım…
Birincisi, ABD; küresel düzlemde aşınan hegemonyasını, zayıflayan hakimiyetini yeniden kurmak için, neredeyse çeyrek yüzyıl boyunca ortalama yüzde 10 büyüyen, bu büyümeye koşut olarak üçüncü dünyada, küresel güneyde, gelişmekte olan ülkelerde, büyük önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün sözleriyle mazlum milletlerde, etkisini artıran Çin’e karşı hamleler yapıyor. ABD; bu ülkelerde kaybettiği nüfuzunu yeniden kazanmanın, ekonomik yardımlarla, büyük yatırımlarla, altyapı projeleriyle, ticareti geliştirmek suretiyle, istihdamı artıracak fabrikalar, işletmeler kurmak yoluyla mümkün olacağını düşünüyor.
İkincisi ABD; Çin’i çevrelemek adına, İngiltere’den Avustralya’ya, Japonya’dan Güney Kore’ye, Filipinler’den Yeni Zelanda’ya, Hindistan’dan Endonezya’ya dek müttefiklerini devreye sokuyor. Bu ülkelerle birlikte yeni paktlar kuruyor, yeni antlaşmalar imzalıyor. Rusya’ya karşı da hem İngiltere’yi hem Avrupa’daki müttefiklerini cepheye sürüyor.
Üçüncüsü, dış politikasında stratejik müttefik, müttefik gibi kavramlara temkinli, tedbirli, ihtiyatlı, mesafeli bakan, ortaklık, işbirliği, kapsamlı işbirliği, stratejik ortaklık gibi kavramları yeğleyen Çin; ABD’yi, ittifakların, blokların kutuplaşmayı artırdığını söyleyerek uyarıyor. ABD bu uyarılara karşın, düşmanca adımlar atmayı sürdürüyor.
Dördüncüsü, ABD; ittifak ilişkilerinde, müttefiklerinin çıkarlarını değil, tamamen kendi çıkarlarını ve önceliklerini dayattığından, bu ittifaklarda da sadece ABD’nin dediği oluyor. Bu ilişkilerin bir de coğrafi boyutu var. Çünkü ittifak ilişkilerinde coğrafya önemli bir unsurdur, ortak çıkarların, hedeflerin, kaygıların, benzer rejimlerin yanında. Mesela, ABD; aralarındaki dil ve kültür bağına karşın, Kanada ve Avustralya için bile stratejik müttefik demez. Üstelik Kanada’yla sınır komşusudur. Dahası Kanada, pek çok ABD başkanının, başkan olduktan sonra, ilk dış ziyaret ettiği ülkedir. ABD, Kanada ve Meksika NAFTA üyesi oldukları halde (Kuzey Amerika Serbest Ticaret Bölgesi), Meksika da ABD’nin stratejik müttefiki değildir.
Beşincisi, Rusya’yı yakın ve silahlı tehdit, Çin’i ise ekonomik, teknolojik, endüstriyel boyutuyla asıl büyük tehdit olarak tanımlayan ABD; kurallarını kendisinin koyduğu, kurumlarını kendisinin kurduğu uluslararası düzene uymamayı, kendisinde bir hak, bir ayrıcalık olarak görüyor. Yeni bir uluslararası düzenin şekillendiğini gören ve bunu engelleyemeyen ABD; bu yeni düzenin ekonomik, politik, diplomatik, askeri boyutlarını, adımlarını, ittifaklarını, kurumlarını kabul etmekte zorlanıyor. Yıllardır dünyada gücün batıdan doğuya, Atlantik’ten Pasifik ve Avrasya’ya kaydığını görüyor ama bu gidişatı önleyemiyor. O yüzden ABD’nin hem doğrudan hem de ABD emperyalizminin saldırı ve işgal aygıtı olan NATO aracılığıyla saldırıları, işgalleri devam ediyor. NATO’nun genişlemesi ve Rusya’nın sınırlarına daha fazla yaklaşması da bu kapsamda.
Altıncısı, ABD; Çin’e karşı, Hint – Pasifik Stratejisi kapsamında, Çin’i yakın çevresindeki ABD müttefiki ülkelerle çevrelemek için attığı adımlardan umduğunu henüz bulamadı. Avrupa’daki müttefikleriyle Hint – Pasifik’teki müttefiklerini birbirlerine daha yakın kılmak için çalışmaya başladı. Çin’i dışlamaya, yalnızlaştırmaya yönelik çabalarında başarısız oldu.
Tüm bu nedenlerle ABD; yeni bir Soğuk Savaş istiyor. Bu amaçla, hem Atlantik’teki nüfuzunu tahkim etmek ve müttefiklerinin sadakatini artırmak zorunda hem de bu müttefiklerine daha fazla iş yüklemeye mecbur.
Barış Doster
YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYIN