“Ölen bir hükümdarın kadınlarının geleceği olabilir miydi? Kral anneleri belki, oğullarına emanet edilen eyalet krallıklarına, çocuklarının yanına gidebilirlerdi. Ama ötekiler, isimsiz sıradan kadınlar, Yüce Ölü’nün mezar-sarayında yaşamak, bir manastırda rahibe olmak ya da Batı Sarayı’nda, yalnız ve kimsesiz ölümü beklemek arasında bir seçim yapmak zorundaydılar.”
1972 Beijing doğumlu, uzun yıllardır Paris’te yaşayan, “Go Oyuncusu” adlı romanı da Türkçeye çevrilmiş olan Shan Sa, etkileyici eseri “İmparatoriçe”nin (Doğan Kitap, 2005) ana kahramanı Wu Zetian’ın ağzından Yasak Kent’in gerçeğini böyle anlatıyor ve ekliyor: “İmparatorun sarayı bir kurallar ve kuraldışı eylemler dünyasıydı. Yanlış bir söz için kolayca ölünürdü ve tabular çok kolay yıkılırdı.”
Ama Wu Zetian, bir cariye olarak girdiği ve bin bir entrikanın döndüğü imparatorluk sarayında hayatta kalmayı başaracak, giderek yükselecek, ölen imparatorun yerine tahta geçerek Çin medeniyetini doruklara taşıyacak, Çin tarihinin gördüğü en kanlı, en otoriter ve en komplocu hükümdar olarak anılacaktır. Başlangıçta kendisini “bir kuyunun dibine atılmış çakıl taşı” gibi hisseden Wu, doğal davranmanın yasaklandığı ve barbarlara özgü bir kusur kabul edildiği, “güzelliği, yalanları ve cesetleri saklayan renkli bir perde” olan sarayda adını tarihe yazdırır. Saraydaki on bin kadın arasında, tarihin anaforuna kapılmayan tek kadın olarak, yeteneklerinin karşılığını alır. Shan Sa şöyle yazıyor: “Hanedanlar tarihinde, bir imparatoriçenin, kocasının sağlığında tül bir perdenin ardından devleti yönettiği görülmüş şey değildi.”
Tang hanedanlığının sonu, Zhou’nun başlangıcı
16 Şubat 624’te bugünkü Sichuan eyaletinin Guangyaun şehrinde doğan Wu Zetian 14 yaşında imparator Taizong tarafından cariye olarak saraya getirildi ve imparator ölünce kurallar gereğince Budist rahibe oldu. Yeni imparator Gaozong, daha saraydayken ona âşık olmuştu ve yeniden saraya döndürüldü. Gaozong’un eşi Wang tarafından hiç sevilmeyen ve Gaozong’dan doğan kızını boğarak öldürüp suçu Wing’e atan Wu Zetian, Yasak Kent’teki yerini sağlamlaştırdı. Devlet işlerine de karışmaya başlayan ve ölen her imparatorun ardından gücünü artıran Wu, 690 yılında resmen tahta çıktı, Tang hanedanlığını sona erdiren, Zhou hanedanlığını başlatan isim olarak tanındı. Tang hanedanlığının kalan üyelerini de, öz oğlu dahil tek tek yok eden, eski devlet adamlarının çoğunu ya öldüren ya da sürgüne gönderen Wu, tarihi kayıtlarla da oynayarak kendi soyunu önemli kıldı. Devlet yapısında önemli değişikliklere giden, sosyal ve ekonomik reformlara girişen kadın imparator, Shan Sa’nın romanında şöyle demektedir: “Yönetme sanatı, her gün tekrarlanacak bir talim, bir çeşit ayindi. Duygudan arınmış ve kararlı olarak insanları yönetiyor ve bu kirletilmiş dünyanın üstünde bir zeytinyağı damlası gibi yüzüyordum.”
Mezardaki boş kitabe
Hükümranlığı boyunca devlet otoritesini sağlamlaştıran, ekonomiyi geliştiren, kültürel atılımlar yapan Wu Zetian 705 yılında öldü. Mezar taşına boş bir kitabe konulmasını istemişti. Bir teze göre bunun nedeni, yaptığı işlerin mezar taşına sığmayacak, anlatılamayacak kadar büyük olmasıydı.
Yaşamı, 1939’da Fang Peilin, 1963’te Li Han Hsiang tarafından beyazperdeye aktarılan, 1995’te bir televizyon dizisine konu olan Wu Zetian, “Siyasete karışan bir kadın, kümeste horozun yerine ötmeye kalkışan bir tavuk kadar gülünç olur” diyen Konfüçyüs’ü yalanlayan kadın olarak da biliniyor. Shan Sa ise romanının sonlarında onun ağzından şöyle diyor:
“İmparatorlar benim kanunlarımı, benim kurallarımı uyguluyorlardı. Ama, kadın ahlaksızlığının sembolü haline gelmiştim. Yıllıklar, suçu İmparatoriçe Wang’a atabilmek için öz kızımı boğduğumu yazıyordu. Kadın düşmanı tarihçiler büyük oğlumu, otoriteme karşı geldiği için öldürttüğümü iddia ediyorlardı. Romancılar, ahlaksız hayallerini bana mal edip, sefahat içinde geçmiş bir ömür uydurdular. Zamanla gerçeklerden şüphe edilir oldu, yalanlar kök saldı.”
Tunca Arslan
YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYIN