Xi’nin Fransa ziyareti
Jessica Durdu
Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping'in Fransa, Sırbistan ve Macaristan’ı kapsayan Avrupa gezisi, uluslararası politikada yeni bir dönemin başlangıcına işaret edebilir. Bu ziyaretler, kıtalar arası ilişkilerin geleceği açısından kritik mesajlar verebilir. Xi’nin bu ziyaretlerde ele alacağı konuların küresel ekonomi, bölgesel istikrar ve uluslararası iş birliği gibi alanlarda yeni ufuklar açacağı kesin.
Pazar günü Çin Cumhurbaşkanı Xi’nin Paris'e varması ile 2019 yılından itibaren Avrupa’ya yapılan ilk resmi ziyaret başlamış oldu. Ancak dünya gündemine bakıldığında 2019 yılından bu yana pek çok dinamiğin değiştiği görülüyor. Öncelikle tüm dünya neredeyse yüzyılda bir görülen ve milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine sebep olan bir pandemi atlattı. Neredeyse ikinci yılını dolduracak olan Rusya-Ukrayna krizi başladı. Binlerce masum sivilin hayatını kaybetmesine sebep olan İsrail-Filistin savaşı tarihinin en kanlı zamanlarından birini yaşamaya başladı. Ülkelerin teknoloji açısından birbiriyle yarışmasının sonucu olarak özellikle elektrikli araçlar başta olmak üzere regülasyonlar ve yönetmeliklerle kâğıt üstünde ticaret savaşları başladı. Dolayısıyla Xi ve Macron’un masasında 2019’dakinden çok daha farklı bir gündem bulunuyor. Her ne kadar yapılan açıklamalar iki liderin özellikle ticaret, yatırım ve Ortadoğu konularına odaklanacağını belirtse de masada başka konuların olacağını da öngörmek mümkün.
Peki Çin liderinin Fransa turunun ardından ikili ilişkilerde ve dünya siyasetinde muhtemel değişiklikler ve bu değişikliklerin etkileri neler olabilir? Ve Macron ne istiyor?
Tarihsel olarak bakıldığında Çin Fransa ilişkileri kilit konularda genellikle uyumlu tutumlara, zaman zamansa birbiriyle tezat düşen fikirlere sahip. Örneğin Fransa ABD'nin Taiwan kışkırtmalarına karşın, Avrupa'nın Taiwan konusuna müdahale etmemesi gerektiğini savunan ülkeler arasında. Bu, Beijing için oldukça önemli bir konu. NATO bağlamında bakıldığında ise Fransa Çin ile ilişkilerin Amerika ve NATO mu yoksa Çin mi? gibi bir seçim altında bırakılmaması gerektiğini ve üçüncü bir yolun varlığının olabileceğini düşünen ülkeler arasında. Ticari açıdan bakıldığında ise, iki ülkenin şu ana kadarki ticaretinin 79 milyar USD’ye ulaşması ve karşılıklı yapılan toplam yatırımın 26 milyar USD’yi aşması ikili ticari ilişkilerin de geldiği boyutu göstermekte. Bu kapsamda Çin-Fransa ilişkileri dünya siyasetindeki dinamikleri etkileyebilecek ve dolayısıyla hem ABD hem de AB tarafından yakından takip edilen önemli bir konu.
Öncelikle Avrupa Birliği ülkelerinin kendi aralarında Çin'in yükselişine karşı nasıl bir tepki vereceklerine dair ortak bir karar veremediği aşikâr. Bu konuda ülkeler arasında farklı görüşler mevcut. Fransa özelinde incelendiğinde, Cumhurbaşkanı Macron’un Çin Cumhurbaşkanı ile olan ikili görüşmelere Avrupa Birliği Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen’i de davet etmesi, Fransa’nın Çin ve Avrupa Birliği arasında bir birleştirici rol oynamak istediğine yorumlanabilir. Sonuçta Fransa her zaman Avrupa Birliği'nin kendine has bir politikası olması gerektiğini ve her zaman ABD’nin önerilerini takip etmek zorunda olmadığını bilen bir ülke. Ya da Macron'un kendi deyişiyle, Fransa'nın ve Avrupa Birliği'nin ABD’den daha otonom bir politika izlemesi gerektiğini düşünüyor.
Fransa, Avrupa Birliği'nin küresel düzende çok kutupluluk anlayışı içerisinde üçüncü bir kutup olma fikrini destekliyor. Burada Fransa'nın önemli bir nükleer ve askeri güç olduğunun, Avrupa'daki ikinci, dünyadaki yedinci büyük ekonomi olduğunun ve en önemlisi Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ndeki 5 daimî temsilciden biri olduğunun altının çizilmesi gerekir. Bu kapsamda Fransa gibi bir ülkenin daha özerk bir politika takip etme isteğinin ABD ve AB tarafından da dikkate alınması gerekebilir.
Peki bu ziyaret Ukrayna krizi için ne gibi bir sonuç getirebilir? Her şeyden önce bir barış teşviği getirebilir. Halihazırda Ukrayna krizinin sunduğu resme baktığımızda ABD’nin kışkırtması ile Rusya ile baş edebileceğini zanneden bir Ukrayna, bu krizi fırsat bilerek NATO merkezinde bayrağını göndere çeken İsveç ve Finlandiya ve şu ana kadar Rusya’yı hedef gösteren ancak artık ABD ve NATO’nun söz verdiği desteği arkasında görüp göremeyeceğinden kuşkulanmaya başlayan bir Fransa var. Dolayısıyla artık Ukrayna’nın da Avrupa’nın da dışarıdan bakan ve aslında taraf olmayan bir göze ihtiyacı var. Şu ana kadar her ne kadar Fransa diğer ülkeler gibi Çin’i sürekli Rusya'yı kınamaya davet etse de bu gerçekleşmedi. Çünkü Çin Cumhurbaşkanı Xi’nin Le Figaro gazetesinde yazdığı mektupta söylediği gibi Ukrayna krizini Çin çıkartmadı ve Çin bu krizde bir taraf değil. Dolayısıyla Çin'in herhangi bir tarafı kınamasını gerektirecek bir durum da yok. Ancak tabii ki Macron Çin'in hem uluslararası arenadaki varlığı hem de Rusya ile olan iyi ilişkileri dolayısıyla Beijing’in Moskova ile arabuluculuk yeteneğinin farkında. Dolayısıyla Avrupa Birliği'nin ya da Macron’un Çin'den Rusya ile müzakereleri gerçekleştirmesi ve böylece dolaylı yoldan Avrupa'nın güvenliğinin de garanti altına alınması gibi bir isteği olması beklenebilir. Sonuçta Xi’nin de 2023 yılındaki Çin-Fransa ikili görüşmelerinde dediği gibi, iki ülke de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin daimî üyesi, ki bu durum uluslararası ilişkilerde iki ülkeyi de küreselleşme ve demokratikleşmeyi teşvik eden öncü ülkeler haline getiriyor.
Son olarak Fransa’nın Çin’e karşı tutumunu anlamak için, ülkenin iç dinamiklerine de değinmek gerekir. Yapılan son anketler Fransız vatandaşlarının yüzde 76’sının Macron’un tekrar seçildiği 2022 yılından itibaren sergilediği performanstan memnun olmadığını gösteriyor. Bu bir Cumhurbaşkanı için çok büyük ve tehlikeli bir oran ve acilen bir önlem alınması gerektiğinin de en somut sinyalidir. Fransız siyasetinde ekonominin kötüleştiği, siyasette aşırı sağcılara desteğin arttığı ve Ukrayna krizinden kaynaklanan güvensizlik algısının halkın tabanında bile endişe yarattığı böyle bir dönemde Macron’un hem kendi siyasi statüsünü hem de ülkesinin duruşunu korumak için AB’nin genel tutumu dışında kalan bazı kararlar alması beklenebilir. Dolayısıyla Fransa, Çin ile iş birliğin geliştirerek hem uluslararası politikada hem de ekonomik anlamda AB ya da dolaylı yoldan ABD’nin etkisi altında kalmadan, özgün bir Fransa imajını geri kazanmayı hedefliyor olabilir. Çinli düşünür Konfüçyüs’ün dediği gibi; gerçek ahlaki dürüstlüğe sahip bir insan hem dost hem de bağımsız olan, ilkelerinden ödün vermeyen, önyargısız ve taraf tutmadan bağımsız olan kişidir. Kendi gücünde ne kadar da yılmazdır! Xi’nin Fransa ziyareti Fransa’nın kendi gücünü fark etmesini teşvik eder mi? İlerleyen dönemde göreceğiz.
Jessica Durdu