Pazar günü Almanya Şansölyesi Olaf Scholz ve beraberindeki heyet Chongqing’e vardı. Bu, Scholz’un göreve başlamasından beri Çin’e yaptığı ikinci resmi ziyaret. Bu ziyareti birkaç açıdan yorumlamak mümkün ama en genel anlamda Almanya Şansölyesinin Çin'e gerçekleştirdiği ziyaret ve yeni iş birlikleri konusundaki istekli tavrı, son zamanlarda Avrupa'da yaşanan siyasi ve ekonomik belirsizliklerin bir yansıması olarak yorumlanabilir. Almanya, AB içindeki belirsizliklerin artmasıyla birlikte, kendine dış dünyada daha güçlü bir ekonomik alternatif arayışına girmiş gibi görünüyor. Bu bağlamda, Çin'in yükselen güç olarak ortaya çıkması ve ekonomik potansiyeli, Almanya'nın dikkatini çeken önemli bir faktör. Almanya'nın ticari açıdan AB'deki belirsizliklerden endişe duyması, Çin'in Almanya için cazip bir ekonomik alternatif olduğu fikrini güçlendiriyor. 2023 verilerine göre iki ülke 253 milyar Euro gibi yüksek bir ticaret hacmine sahip ve Çin’de halihazırda 5000 Alman şirket faaliyet gösteriyor. Almanya Ekonomi Enstitüsü verilerine göre Almanların Çin’deki direkt yatırımı geçtiğimiz yıl yüzde 4.3’lük bir artışla rekor seviye olan 12 milyar Euro’ya ulaştı. Ek olarak Alman iş dünyası aynı zamanda Çin’e karşı yüksek bir güvene sahip. Almanya Ticaret Odasının 566 üyesi ile yapmış olduğu ankete göre üyelerin yüzde 91’i Çin ile iş birliğine devam edeceğini; yüzde 50’den fazlası ise Çin’e olan yatırımlarını artırmak istediklerini belirtiyor. Özellikle Şansölyenin Çin ziyareti sırasında elektrikli araçlar hakkında yapılan görüşmeler, Almanya'nın Çin'den gelecek teknolojik ve ticari iş birliğine olan ilgisini ortaya koyuyor. Almanya, Çin'in elektrikli araç pazarındaki güçlü varlığını göz önünde bulundurarak, Çin ile bu alanda iş birliğine ayrı bir önem veriyor. Özellikle Almanya’nın konvansiyonel araç piyasasındaki prestijli markalarına rağmen yeni teknolojiyi yakalamak için ve dolayısıyla rekabet yeteneğini artırmak için Çin’in elektrikli araçlarına ilgi duyması çok doğal. Öyle ki, gelen heyette BMW ve Mercedes-Benz gibi dev Alman araç markalarının da üst düzey CEO’ları yer alıyor. Şansölye de yaptığı açıklamada Alman piyasasının Çin’in elektrikli araçlarına açık olduğunu ve daha çok Çin aracı görmeyi umut ettiklerini de ifade etti. Bu ziyaret ve açıklamanın AB’nin Çin’in elektrikli araçlarına karşı yürüttüğü anti-sübvansiyon incelemeleri sırasında yapılması ise Almanya ve AB’nin Çinli şirketler ile olan iş birliğinin derinliği konusundaki görüş ayrılığını görmek açısından manidar. AB’nin ABD ile olan güçlü bağı hala gözle görünür şekilde belirgin. Dolayısıyla AB’nin ABD’nin çıkarlarına hizmet etmeyecek bir karara varması çok öngörülen bir gelişme değil. Ancak Almanya'nın Çin ile daha fazla iş birliği yapma isteği, özellikle Brüksel ve Washington kaynaklı olmak üzere bazı tartışmalara yol açabilir. Benzer şekilde yakın dönemde AB'nin Çin'den ithal edilen elektrikli araçlara ek tarifeler getirme teklifinin Almanya tarafından desteklenmemesi bazı eleştirilere neden olmuştu. Çin ise Almanya’nın kazan-kazan ilkeleri çerçevesindeki bu ticaret atılımlarını olumlu karşılıyor. Cuma günü yapılan basın toplantısında Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mao Ning’de Çin’in Almanya’nın Avrupa ve dünyada daha aktif rol oynamasını desteklediklerini net şekilde ifade etmişti. Zaten halihazırda Kuşak ve Yol Girişiminin de önemli bir parçası Almanya. Çin’in Dusseldorf Konsolosluğunun verilerine göre son 10 yılda Çin-AB arasında 85.000’den fazla yük treni seferi gerçekleşti ve bu trenler 25 AB ülkesinin 219 şehrine ulaştı. Dolayısıyla Almanya’nın AB’nin Çin ile olan iş birliğini artırmaya yönelik öncülük edici adımları iki ülkenin ilişkilerini derinleştirebilir. Özellikle son yıllarda Almanya'nın Avrupa genelinde karşı karşıya kaldığı bir dizi sorun ve belirsizlik, ülkenin AB dışı dünyada daha güvenilir bir alternatif arayışına girmesine yol açıyor. Brexit, Ukrayna savaşı ve küresel ekonomik sıkıntılar, Almanya’yı AB’den daha bağımsız bir politika izlemeye yönlendiriyor. Diğer bir deyişle Almanya artık bulunduğu jeopolitik ortamda hem ekonomik hem de siyasi açıdan endişe duymaya başlamış olabilir. Almanya'nın Çin ziyareti, bu yeni dönüşümün bir yansıması olarak değerlendirilebilir ve gelecekte Avrupa'daki siyasi ve ekonomik dinamikleri etkileyebilir. Geçtiğimiz yıl Xinhua ile röportajında Volkswagen Group CEO’su Oliver Blume’un dediği gibi “Çin ile iş yapmak şirketi çok daha güçlü yapıyor”. Benzer bir açıdan, Çin’in potansiyeli ve ilhamı kazan-kazan iş birliği ile Almanya’yı da uzun vadede daha güçlü bir aktöre dönüştürebilir. YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYIN