Ünlü İspanyol yönetmen Luis Bunuel, yaşamını ve filmlerini anlattığı anı kitabı “Son Nefesim”de çocukluk yıllarından söz ederken, Aragon bölgesinin bazı köylerinde, özellikle de Calanda kasabasında kuşaktan kuşağa aktarılmış bir geleneğe vurgu yapar. 18. yüzyılın sonuna kadar süren, 1900’lı yıllarda tamamen kaybolan, Bunuel’in “Calanda trampetleri” diye tanımladığı bir etkinliktir bu.
Kutsal Cuma günlerinde sabahtan başlayıp ertesi gün aynı saatlere kadar devam eden, aralıksız çalınan trampetlerin ritminden kaynaklanan büyüleyici titreşimlerin herkesin benliğini ele geçirdiği, 24 saatlik benzersiz bir ayin sürecidir Bunuel’in anlattığı. “Doğa, tüm gece sürecek trampetlerin ritmine boyun eğmiş gibidir. Bu gümbürtüler arasında uyuyan bir kişi, trampetler uzaklaşıp gittiğinde hemen o an uyanıverirdi” der ve Calanda trampetleri birden sustuğunda görülen etkiyi şöyle aktarır: “Calandalılar artık çalmayan trampetlerin ritmine uyarak, kısa, kesik tümcelerle garip bir şekilde konuşurlardı.”
Havai fişekler sustuğunda…
Beijing’de, üstelik Calanda’daki gibi 24 saat de değil, Çin Yeni Yılı öncesinde birkaç hafta boyunca gece gündüz süren havai fişekli, çatapatlı kutlamalara tanık olduğumda Bunuel’in trampetçilerini anmış, kulakları aralıksız gürültüye alışan insanların aniden gelen sessizlik karşısında nasıl uyandıklarını çok iyi anlamıştım. Günler boyunca tüm kent, Çin’in neredeyse tamamında olduğu gibi neşeli bir gürültüyle ve yapay bir sisle kaplanmış, havai fişeklerin gündüz saatlerinde de durmaksızın ciyuvlaması, seriye bağlanmış çatapatların çıtırtısı pıtırtısı bir süre sonra gerçekten alışkanlık yapmış, sessizliğin nasıl bir şey olduğunu unutmuştum.
"Ne gece durur ne ne gündüz"
Wang Xuewen, “Çin Kültüründe Bayramlar” (Kaynak Yayınları, 2020) kitabında, Bahar Bayramı’nın, yani Çin Yeni Yılı’nın “40 günden fazla süre boyunca kutlandığını” belirtiyor ve şöyle diyor: “Bu kameri yılbaşı kutlamaları kameri on ikinci ayın sekizinci günü başlar ve Fener Bayramı’ndan sonra (birinci ayın on beşinci günü) sona erer. Bazı bölgelerde, ikinci ayın ikinci gününden sonra sona erer.”
Gerçekten 40 gün mü sürmüştü hatırlamıyorum ama Çinlilerin bir yılı geride bırakıp yenisini karşılama biçimlerinin benzersizliği hiç aklımdan çıkmadı. Yediden yetmişe her Çinlinin katılıp üretilen gürültüye ortak olduğu, ataları andığı, eski yılı uğurlarken yeni yılı sevinçle karşıladığı alabildiğine cümbüşlü bir atmosfere bürünmüştü her yer. Gürültü giderek ritmik bir nitelik kazanıyor, bir süre sonra da tıpkı Calanda’da olduğu gibi kendisini unutturuyordu. Konfüçyüs’ün dediği gibiydi her şey: “İşte böyle akar gider, ne gece durur ne de gündüz”.
Çin’e turistik amaçla giden yabancılara, Yasak Kent ve Tiananmen Meydanı’nı, Yazlık Saray’ı, Çin Seddi’ni, Yeraltı Heykel Ordusu’nu vb. mutlaka görmeleri tavsiye edilir. Kendi adıma, bunların yanına mutlaka Çin Yeni Yılı kutlamalarının birkaç gününe tanık olmayı da ekliyorum.
Yılan Yılı’na merhaba
Çin bugün (29 Ocak) Ejderha Yılı’nı bitirip Yılan Yılı’na girmiş olacak. Şu günlerde tüm ülkede “İster zengin ister fakir olsun tüm insanlar Bahar Bayramı’nı kutlamak için eve geri döner” sözünün karşılığını veren bir hareketliliğin yaşandığı, havaalanlarının, garların, otogarların tıklım tıklım dolu olduğu, yüz milyonlarca insanın müthiş bir trafik yarattığı da malum.
Çin Burçlar Kuşağı’nın beşinci sırasında yer alan ve Wolfram Eberhard’ın “Çin Simgeleri Sözlüğüénde yazdığına göre “beş zararlı yaratıktan” biri olan yılan, akıllı ama aldatıcı bir hayvan olarak kabul edilir, insanları aldatan kişilerin “yılan kalpli” oldukları söylenir. Ayrıca yılan entrika ve hileyle de bir tutulur.
Ama madalyonun bir de öbür yüzü vardır ve Çin’de yılanın algılanışı bu kadarla sınırlı değildir, Batı’dakinden oldukça farklıdır. Bilinir ki Çin kültüründe hilenin bir ucu zekâya açılır. Mitolojik “Beyaz Yılan” efsanesinin çok popüler olduğu ve operalara, filmlere konu edildiği Çin’de yılan tapınılan, gizemli ve zarafetin simgesi kabul edilen, ikili yanı olan bir hayvandır da… Genellikle gizemli ve bilge bir yaratık olarak görülür. Dönüşüm ve yenilenmeyi temsil eder, çünkü yılanlar büyümek için derilerini dökerler. Bu özellik, yılanı yaşam ve ölüm döngüleriyle ilişkilendirir, bu da onu Çin ruhsal inançlarında güçlü bir sembol yapar. Ayrıca, yılanın hızlı ve kesin bir şekilde saldırabilme yeteneği, ona hem korkulan hem de saygı duyulan bir itibar kazandırmıştır. Bu güç ve zarafet ikiliği, burç döngüsündeki rolünü destekler, çekicilik zekâ ile buluşur, yılan karşımıza pratik bilgeliğin sembolü olarak çıkar.
Tüm Çinli dostlarıma mutlu ve neşeli bir Yılan Yılı diliyorum.
Tunca Arslan