Diyarbakır’ın Bağlar ilçesi Tavşantepe köyünde kaybolan ve 19 gün sonra dere kenarında cesedi bulunan sekiz yaşındaki Narin Güran’ın ölümü tüm Türkiye’yi yasa boğdu ve günlerce ana gündem maddesi oldu. Ben bu satırları yazdığım sırada cinayetin nedeni ve kim tarafından işlendiği henüz aydınlığa kavuşmamış olsa da Narin’in ailesinden ve akrabalarından çok sayıda kişinin gözaltına alınması ve itirafların başlaması, olayın hukuki boyutunun kısa süre içinde çözüleceğini gösteriyor. Buna karşılık, kapalı köy toplumunda gizli saklı tutulanlar, kadınların ve kız çocuklarının ikinci sınıf insan muamelesi görmesi, küçücük bir köydeki ürpertici gerçekler ve ağır feodal baskı ise yüzyılların sorunları olarak karşımızda beliriyorlar.
Türkiye bu dünyada ancak sekiz yıl yaşayabilen küçük Narin’in kaybolmasına ve ölümünün ardındaki gerçeklere odaklanmışken bu süreçte dünyanın farklı yerlerinde de cinayetler işlendi, gene çocuklar öldürüldü, farklı toplumlarda infialler oluştu, suç ve suçluyla ilgili farklı gerçekler ortaya döküldü. Amerika Birleşik Devletleri’nin Georgia eyaletinde, artık ne yazık ki bu ülkenin tarihsel gerçeği haline gelmiş okul saldırılarından bir yenisi yaşandı ve ikisi öğretmen ikisi öğrenci dört kişi yaşamını yitirdi. Fail, aynı okulda öğrenci olan 14 yaşında bir başka çocuk. Dünyada bireysel silahlanmanın en kolay olduğu ülkelerden biri niteliğindeki ABD’deki okul saldırıları kitaplara, filmlere konu olurken, ülkeyi yönetenlerin bu soruna köklü bir çözüm bulmaya yanaşmamaları da dikkat çekiyor.
Cinayetlerin ardından mağarada intihar
Çin’de ise 31 Ağustos’tan bu yana ülkeyi meşgul eden bir olayda saldırı sonucu üçü çocuk ikisi yaşlı birey beş kişi yaşamını yitirdi ve bu cinayetlerin ülkedeki etkisi sarsıcı oldu. Çünkü Çin, terör eylemleri dışında bu tür toplu cinayetlere pek de alışık bir ülke sayılmaz.
Çin’in güneyindeki Guangxi-Zhuang özerk bölgesindeki Fangchenggang şehrinin Xiaofengchang köyünde yaşayan 53 yaşındaki Lu Cheng’in, çevresinde içe dönük, sakin bir insan olarak tanınırken beş kişiyi öldürüp iki kişiyi yaralayarak kaçması ve uzun süre yakalanamaması şok etkisi yaratırken, polis katilin yakalanmasına yardımcı olacak bilgi sağlayanlara 50 bin yuan ödül verileceğini duyurmuştu. Bekâr yaşadığı belirtilen, saldırıyı gerçekleştirdikten sonra motosikletiyle dağlık-kırlık alana doğru kaçtığı tespit edilen Lu Cheng beş gün boyunca yoğun aramalara rağmen yakalanamayınca Vietnam’a geçtiği iddia edilmiş, ancak 5 Eylül’de dağdaki bir mağarada cesedi bulunmuştu. Yetkililer Lu’nun ceza korkusuyla kendi canına kıydığını duyururken, saldırıların planlı gerçekleştiği, bir “cinnet cinayetinin” söz konusu olmadığı açıklanmıştı. Küçük bir köyde işlenen cinayetlerin nedeni ve neden bu kişilerin neden hedef seçildiği ise soru işareti olarak duruyor.
Sık sık toplu katliam olaylarının gerçekleştiği ve kamuoyunun bu tür haberlere “alışık” olduğu bazı ülkelerin aksine Lu Cheng vakasının 1,5 milyar nüfusa sahip Çin’de şok etkisi yaratması normal sayılabilir. Çin, küresel çapta en düşük suç oranlarından birine sahip olmasına rağmen, yetkililer rastgele şiddet eylemlerindeki artışın bir parçası olarak değerlendiriyor Xiaofengchang cinayetlerini. Bu eylemler hâlâ nadir olarak gerçekleşse de halk arasında güven duygusunun tahribatına yol açıyor ve uzmanlar bu olayların kısmen sosyal baskılar ve bazen aşırı ve öngörülemeyen şekillerde ortaya çıkan ruh sağlığı sorunları tarafından körüklendiğini öne sürüyor. Yetkililer bu sorunları çözmek için çabalarını yoğunlaştırıyor ancak savunmasız nüfusa yönelik sürekli teyakkuz ve destek ihtiyacı da her geçen gün artıyor.
Çin’de genel suç oranı düşük
Kamu Güvenliği Bakanlığı’nın 2023 verilerine göre Çin genel suç oranlarının en düşük düzeyde bulunduğu ülkelerden biri olma konumunu koruyor. Siber suçlar ve tele-dolandırıcılık gibi suçlarda artış kaydedilmesine rağmen (aile içi şiddet olayları hariç) geleneksel şiddet suçlarının yıllardır azaldığı ifade ediliyor. Verilere göre 2023 yılında, kamu güvenliği organları tarafından ülke çapında açılan toplam ceza davası sayısı 2019’a kıyasla yüzde 12,9 azalırken, ele alınan kamu güvenliği davalarının sayısı da yüzde 9,7 azalmış durumda. Bunlar arasında patlamalar ve cinayetler gibi ciddi şiddet içeren ceza davalarının sayısı ise yüzde 10,7 azaldı. Bakanlık sözcüsü Li Guozhong, bir basın brifinginde Çin’deki cinayet oranının 100 bin kişide 0,46 olduğunu vurgulamıştı. 2011 yılında Çin’de bildirilen cinayet oranı 100 bin kişide 1,0 idi.
İster sert ceza yasalarıyla, ister dinlerin emirleriyle yasaklansın, insanın insanı öldürmesi sıradanlaştıkça, örneğin İsrail gibi bir devlet masum çocuk ölümleriyle “zafer duygusu” tatmaya devam ettikçe, Türkiye, ABD ya da Çin fark etmeden, cinayetleri konuşmayı, çocukların yasını tutmayı sürdüreceğiz demektir.
Tunca Arslan