Cumhurbaşkanı Erdoğan, 25 Ekim'de BRICS Kazan Zirvesi'nin dönüşünde yaptığı açıklamada “Çin ile geçmişten bugüne uzanan bağlarımız bulunuyor. Birbirlerini etkileyerek gelişmiş iki büyük uygarlığın mirasçılarıyız. İlişkilerimizi bu bağlar üzerine inşa ediyor, köklü yeni bağlar kurmak için çalışıyoruz. Çin dünya siyasetinde de ticaretinde de son derece etkin bir ülke. Stratejik ortaklık düzeyindeki ilişkilerimizi geliştirmek üzere yeni adımlar atabiliriz. Çinli dostlarımızla ikili ticaret hacminin artırılmasından, yatırım potansiyellerine kadar birçok konu zaman zaman üzerinde duruyoruz” diyerek Türkiye’nin Çin ile ilişkilerini yeni bir seviyeye çıkaracağını ve iki ülke ilişkilerinde yeni bir dönemin başlayacağını  söylemesi ve 2025 yılında Xi Jinping’in Türkiye’yi kendisinin de iade-i ziyaret bağlamında Çin’i ziyaret edeceğine işaret etmesi iki ülke arasında 1971’den bu tarafa süren ilişkilerin yeni bir seviyeye çıkarılacağını duyurdu.  

Her ne kadar iki ülke arasındaki ilişkilerde özellikle Soğuk Savaş döneminde farklı ideolojik kamplarda olması nedeniyle inişler ve çıkışlar  yaşanmış olsa da hatta zaman zaman günümüzde de yaşanıyor olsa da artık ideolojiler yüzyılı geride kaldı. 21.yüzyıl tüm farklılıklara rağmen işbirliği yüzyılı olacak. Bu yeni yüzyılda ülkelerin tüm farklılıklarına rağmen bir araya geldikleri zeminin adı çok kutuplu, çok merkezli ve çok sesli sistemdir. Bu nedenle Türkiye  ile Çin arasında zaten var olan ticaretten savunma alanına kadar olan ilişkilere yeni bir boyut eklenmek üzere… Bu boyut aslında iki ülke arasındaki, ilişkilerin üzerinde büyüyeceği zemini de sağlamış olacak. Uzun yıllar iki ülke arasında her şeye rağmen konuşulmayan tek bir şey ise eğitim alanında işbirliği olmuştur. Özellikle eğitim alanında ortak bir zemin oluşturmak iki ülke arasındaki, ilişkileri yeni dönemde özellikle temeli çok kutuplu sistem üzerine kurulacak olan yeni dünyada Çin ve Türkiye’yi ortak bir zemin üzerine getirecektir. Bu bağlamda, uzun zamandan beri gündemde olan Türk-Çin Üniversitesi için somut adımlar atılması gündeme geldi.

Bu bağlamda, Türkiye-Çin Dostluk Vakfı’nın 3-11 Kasım tarihleri arasında Çengdu, Çangşa ve Pekin’e akademisyen, gazeteci ve siyasetçilerin oluşturduğu bir heyet ile gerçekleştirdiği çalışma ziyaretinde dünyanın ilk ona giren üniversiteleri ziyaret edilerek, akademisyenler ve yetkililer ile eğitim alanında olası işbirliği imkanları görüşüldü. Ayrıca hükümet ve parti yetkilileri ile de yapılan görüşmede görüldü ki Çin tarafı eğitim alanında özellikle ortak eğitim kurumu açma konusunda oldukça istekliler. Hatta Cengdu’da en üst yetkili olan ÇKP eyalet sekreteri Türk-Çin Üniversitesi'nin kendi eyaletleri olan Siçuan’da açılmasına talip olduklarını bile söyledi. Fakat prensip olarak Türk-Çin Üniversitesi'nin tıpkı Türk-Alman Üniversitesi gibi Türkiye’de açılması amaçlanıyor.   

Bu süreçte görüldü ki aslında iki ülkenin halkları ve kamu görevlileri birbirlerini tanımıyor ve tüm süreci de aslında bozan bu durum. Bunun üstesinden gelebilmek için en uygun zeminin ortak eğitim kurumları olduğu düşünülüyor. Tıpkı Türk-Alman Üniversitesi gibi bir Türk-Çin Üniversitesi'nin hatta ortaokul ve lisesinin iki ülke arasındaki ön yargılara ve yanlış bilgilere dayalı ilişkileri ortadan kaldırmaya ve iki ülke halkı arasında daha sağlam ilişkiler kurmaya yönelik  adımların atılması gerekliliği ortaya çıkmış durumda. 

Sonuç olarak yanı başımızda Küresel Güney’de temelini çok kutuplu sistemin oluşturduğu çok sesli, çok merkezli  yeni bir dünya kuruluyor. Bu yeni dünyanın öncülerinden birisi de Çin. Türkiye’nin önünde önemli bir fırsat var. Bu yeni dünyanın aktörleri Türkiye’ye saygı duyuyorlar ve Türkiye ile işbirliği yapmak istiyorlar ve işbirliği için ise en önemli zemini eğitim alanı oluşturuyor. Türkiye de bu yeni dünyada yerini almalı. Daha şimdiden Küresel Güney ile işbirliği eğitim alanında başlamış durumda. Türkiye-Mısır Üniversitesi'nin kurulması gündemde… Çin ile neden olmasın?