2025 yılına çatışmaların, anlaşmazlıkların ve savaşın gölgesinde girdik. Yeni yıla Almanya ve ABD’de yaşanan saldırılarla başladık. Oysa 2025 yılında tüm dünyanın temel beklentisi savaşın, çatışmaların, gözyaşının olmadığı barış dolu bir yıldı; ancak yeni yıla bu umutlarımızı solduracak birtakım gelişmelerle girdik denilebilir.
“2025 yılında bizi neler bekliyor?” sorusuna, herhalde verilebilecek en büyük cevap Orta Doğu’da ve Avrupa’da kalıcı bir barış umudu olabilir. Bir yandan Ukrayna’da yaşanan savaşın kalıcı bir barış anlaşmasıyla çözülme beklentisi ve umudu, öbür tarafta Gazze’de yaşanan katliamın bir an önce durdurularak iki devletli çözüm sürecinin başlatılması hayali. Dikkat edilirse Ukrayna’da bir umut, beklenti varken mesele Gazze-Filistin olunca beklenti ve umudun yerini ancak hayal alabiliyor çünkü karşımızda hukuk ve düzen tanımayan ve ABD’nin sınırsız desteğini almış bir İsrail var. ABD İsrail’e verdiği desteği kesmediği sürece Filistin’e barış gelmesi oldukça zor görünüyor. Netanyahu ve Galant’a Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin vermiş olduğu tutuklama kararını ABD’nin tanımaması bile bu barışın önündeki en büyük engeldir. Maalesef 2025 yılında da Gazze meselesini konuşmaya devam edeceğiz.
2024 sürprizlerle dolu bir yıl oldu. Gazze nedeniyle İsrail’in yayılmacı ve saldırgan politikalarından Lübnan da zarar gördü. Olası bir İsrail-İran savaşı neredeyse direkten döndü. Bütün dikkatler İsrail üzerinden olası bir İran ile savaşın bölgesel yansımaları üzerine çevrilmişken bir anda ibre Suriye’ye döndü ve muhalif grupların başlatmış olduğu bir yıldırım harekatıyla 8 Aralık’ta Esad rejimi devrilip yeni bir Suriye siyaset sahnesine çıkmış oldu. Esad’ın sahneden çekilmesi Ahmet eş Şara önderliğinde yeni bir Suriye hükümetinin sahneye girmesi Orta Doğu’daki dengeleri de allak bullak etti. Bu süreçte İsrail gaspçı politikasını bir kez daha devreye sokarak Golan’ın ötesindeki Suriye topraklarının bir kısmını işgal etti. İsrail’in bu fırsatçı politikaları kendisini Suriye’de de göstermiş oldu.
İsrail’in halihazırda, kimi iddialara göre Suriye’nin yüzde 20’lik bir parçasını elinde tuttuğu söyleniyor, aynı zamanda ele geçirdiği bölgelerdeki su kaynaklarına da el koymuş durumda. Hatta YPG/PYD ile Fırat’ın doğusundaki su kaynakları üzerinde dahi pazarlık yaptığı iddia ediliyor. Bir iddiaya göre ise Fırat’ın suyuna bile göz dikmiş durumda. Su olmadan büyük İsrail olmaz. İsrail’in ihtiyaç duyduğu en büyük şey sudur. Tatlı su kaynaklarına hâkim olmadan, bu kaynakları kontrol etmeden büyük İsrail’in kurulamayacağının farkındadır. Bu nedenle çevresinde ve bölgede su kaynaklarının peşinde olan bir İsrail bulunmaktadır. Dolayısıyla suyu takip et politikası İsrail’in bir numaralı politikası haline gelmiş durumdadır.
2024 yılında işleri en çok ters giden ülke ise İran olmuştur. Ülkede Cumhurbaşkanı Reisi’nin şaibeli bir helikopter kazasında hayatını kaybetmesi, yerine seçilen Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan’ın yemin töreninde misafir olarak bulunan İsrail’le savaş halindeki Hamas’ın lideri İsmail Haniye’nin Devrim Muhafızlarının konuk evinde İsrail tarafından uzaktan kumandalı bir bombayla öldürülmesi, İsrail ile yaşanan füzeler savaşı, Suriye’yi kaybetmesi, İsrail’in Hizbullah’ın peş peşe iki liderini öldürmesi ve üst kadrolara büyük zarar vermesi… Bütün bunlar, sonuç olarak İran’ın bölgedeki etkinliğine ve prestijine büyük ölçüde zarar vermiştir. 2025 yılı muhtemelen İran’ın yeniden ayağa kalkmaya çalışacağı yıl olacak ve bu bağlamda da daha agresif bir İran’ı görme ihtimalimiz mümkün. Suriye’nin İran’ın Orta Doğu’da tekrar ayağa kalkmak için kullanacağı saha olma potansiyeli bulunmaktadır.
Trump ve Çin
2025 yılı aynı zamanda yeni bir Amerikan yönetiminin de göreve başlayacağı yıl olacak. Biden ile geçen son 4 yıl gerçekten dünya için zor bir yıl oldu. Avrupa’da ve Orta Doğu’da çatışmaların yaşandığı, Asya-Pasifik bölgesinde ise Çin’ i savaşa sürüklemek için Tayvan ve Güney Çin Denizi meselelerinin aleni kullanıldığı ve yapay ittifakların oluşturulduğu bir dönemin kapanıyor olması da önemlidir. Lakin Trump’ın yeni dönemde ne yapacağını kestirmek oldukça zor. Ukrayna savaşına son vereceğim diyor ama bunun bir gecede olmayacağı da açık. Hele de Ukrayna’yı görmezden gelip Rusya ile tek taraflı bir barış süreci başlatması da mevcut konjonktür açısından mümkün değil. Böyle bir durumu Trump Avrupalı müttefiklerine anlatamaz. “Zaten Trump da Avrupalı müttefikleri çok fazla önemsemiyor” gibi bir düşünce akıllara gelebilir ancak Avrupa’nın Çin ile mücadelesinde Trump’a lazım olduğunu da unutmamak gerekir. Avrupa destek vermezse Trump, Çin’e karşı başarı elde edemez. AB Trump’ın Çin ile mücadelesine soğuk bakıyor. Çünkü Çin’le daha çok ekonomik temelli bir mücadelenin hem küresel hem de bölgesel ekonomiye zararının oldukça fazla olacağına inanıyor. Bu nedenle, Avrupa Birliği Trump’ın Çin’e karşı politikasının hem Amerikan ekonomisine hem de Avrupa Birliği ekonomisine açıktan zarar verdiğini sürekli dile getiriyor.
Tüm bu eleştiri ve karşı çıkışlara rağmen Trump, Çin’e yeni tarifeler koymak için hazırlanıyor. Öbür tarafta Çin ise Trump’ın ilk dönemindeki politikalarına karşı endişe ve tepkiden uzak bir tavır sergiliyor. Çin, Trump’ın ikinci döneminden açıkçası çok da endişe duymuyor. Çin’in tek sorunu Trump’ın Çin’in ABD’nin dışında dünyanın geri kalanıyla yapacağı ticarete bir şekilde engel olmaya çalışması veya zorluk çıkarmasıdır. Diğer bir endişesi de ABD’nin yapay gerginlikler üzerinden çatışma çıkarma stratejisinin Trump döneminde de bir politika aracı olarak devam etmesidir. Bu durum, Çin’in önemli ticari ilişkilerinin bulunduğu bölgelerde ortaya çıkabilecek gerginlikler nedeniyle ticaretin aksamasına neden olacağı gibi özellikle enerji kaynakları ve enerji iletim hatları üzerindeki olası çatışma noktaları da Çin’in enerjiyi kesintisiz bir şekilde temin etme politikasını sekteye uğratacaktır. Bu bağlamda, özellikle Orta Doğu’da petrol üreticisi ülkelerle olan ilişkilerini doğrudan etkileyecektir. Trump'ın Orta Doğu'da ABD’nin hegemonyasını pekiştirmek adına ortaya koyduğu çaba bu yeni dönemde de devam edecek gibi gözüküyor. Dolayısıyla, Çin’in son dönemde ilişkilerini geliştirmeye başladığı Suudi Arabistan Trump’ın birincil hedefi olmaya devam edecek gibi görünüyor.
Pekin yönetimi, Biden döneminde özellikle Tayvan konusunda oldukça zor günler yaşadı. 1972 den bu tarafa imzalanmış olan Tayvan’a yönelik bütün taahhütnameler ve verilen sözler bizzat ABD tarafından çiğnenmiş, Çin’in tek Çin politikası buharlaştırılmaya çalışılmıştır. Bununla da yetinmeyen ABD Güney Çin denizi üzerindeki tartışmaları alevlendirecek Filipinler’i sahaya sürmüş, Japonya ve Güney Kore de Filipinler’e destek vermiştir. Benzer bir girişimi Vietnam’da yapmaya çalışmışsa da Vietnam tercihini Rusya ve Çin’den yana kullanarak bu süreçten uzak kalmayı tercih etmiştir. Şimdi temel merak konusu Trump’ın Biden’in mirasını devam ettirip ettirmeyeceği konusu. Özellikle Tayvan ve Güney Çin denizi tartışmalarında Trump’ın tavrı ne olacak? Ayrıca Biden döneminde oluşturmuş olduğu AUKUS paktı ile Japonya Güney Kore ve Filipinler ile ayrı ayrı yapmış olduğu üçlü ittifak anlaşmalarının geleceği ne olacak? Bu sorular aslında Pasifik bölgesinin geleceği açısından önemli ve cevaplarını zaman bize gösterecektir.
Trump, Afganistan’a geri dönecek
Tüm bu tartışmaların yanında 2025’te bir diğer bilinmeyen gelişme de Afganistan’da olacak gibi. Zira Afganistan’dan Amerikan askerlerinin çekilmesine yönelik ve iktidarın Taliban'a devredilmesine yönelik anlaşmayı Trump yönetimi hazırlamış ve imzalamıştı. ABD iktidarı Taliban'a verirken karşılığında ne tür bir taviz aldığı veya ne tür bir fırsata sahip olduğunu hiçbir zaman öğrenemedik çünkü bu süreç tamamlanmadan Trump görevi Biden’a devretti. Biden da topyekûn ABD ve NATO’yu Afganistan’dan çıkardı. Ancak ABD, Taliban iktidarını tanımadı. Trump, Biden’ın Afganistan politikasını ve oradan çekiliş sürecini sürekli eleştirdi özellikle Bagram Üssü’nün boşaltılması ve Taliban'a yüklü miktarda bir askeri ekipmanın bırakılmasını çok sert ifadelerle eleştirdi. “Ben olsaydım Bagram Üssü’nü boşaltmazdım, orada güçlü bir üssümüz durmaya devam ederdi” dedi. Şimdi Trump’ın Afganistan meselesinde de 2025’te kaldığı yerden devam edeceğini görmekteyiz. Çünkü Trump'ın Taliban'a iktidarı devretmesinin bir amacı vardı ve bu amacın ne olduğunu Trump ikinci dönemde kazanamayınca göremedik. Trump'ın 2025’te ilk adımlarından birisi Afganistan’da Bagram Üssü’nü yeniden açmak olacak. Biden’in son dönem politikası Orta Asya’da yeniden Amerikan varlığını ve görünürlüğünü canlandırmaktı. Bu nedenle 2023’ten itibaren C5+1 toplantılarına ağırlık verilmişti. Şimdi, Trump bu mirası, bu yolu izleyecek mi? göreceğiz.