Zhuangzi ya da diğer yazılışla Chuang Tzu adıyla ilk kez yıllar önce Borges ve Casares’in ortak imzasını taşıyan “Olağanüstü Masallar” (Mitos Yay., çev: Ergün Akça, 1993) kitabında karşılaştım. Okuyanlar bilir; antolojik bir düşler labirenti niteliğindeki, düşlenmiş geçmişte mi yoksa düşleniyor olan şimdide mi geçtiği belli olmayan kitabın “Chuang Tzu’nun Düşü” başlıklı kısacık bölümünde şu satırlar yer alır:
“Chuang Tzu düşünde bir kelebek olduğunu gördü, ama uyandığında, düşünde kendini bir kelebek olarak gören bir insan mı, yoksa düşünde kendini bir insan olarak gören bir kelebek mi olduğunu bilemedi.”
Bu mesel, olağanüstü bir hayal gücünün yansıdığı, tam bir masal-hikaye koleksiyonu olan “Zhuangzi Metinleri” (İş Kültür Yay., çev: Giray Fidan, 2020) adlı kitapta ise doğrudan Zhuangzi’nin ağzından şöyle aktarılıyor:
“Ben, Zhuangzi, bir seferinde rüyamda bir kelebek olduğumu gördüm, mutlu mutlu kanat çırpan bir kelebek. Öyle mutluydum ki Zhuangzi olduğumu unutmuştum. Aniden uyanınca aslında Zhuangzi olduğumu anlayıp hayrete düştüm. Zhuangzi mi rüyasında kelebek olduğunu gördü, yoksa kelebek mi rüyasında Zhuangzi olduğunu gördü? Zhuangzi ve kelebek arasında bazı farklılıklar olmalı. Buna ‘şeylerin dönüşümü’ denir.”
Yeryüzünde huzurlu gezinme
Çin felsefe tarihinin en önemli düşünürlerinden biri olan Zhuangzi (M.Ö 369-286), kendisini Borges ve Casares aracılığıyla, özellikle de post-modern çağda popüler kılan “kelebeğin rüyası” meselinden çok daha fazlasını barındırıyor hiç kuşku yok ki. Savaşan Devletler Dönemi’nde Song devletindeki gençlik yıllarında hasır çarıklar örerek geçimini sağlayan ve son derece basit yaşam süren, Taoizmin temsilcisi olan bir adamın düşünceleriyle çağlar boyunca iz bırakması başka nasıl mümkün olabilir ki zaten.
“Benliği eriterek yeryüzünde huzurlu gezinme”nin filozofu olarak tanınan Zhuangzi, bir retorik ustasıdır ve Konfüçyüsçü düşüncenin aksine insanları toplumsal bağımlılıktan kurtulmaya ikna etmeye çalışır. Konfüçyüsçülüğe göre dünyaya dahil olmak ve bunu katmanlandırmak önemlidir, Zhuangzi ise her türlü zincirden kurtulmayı önerir. Gücü önemsemez, gücün insana zincirler ördüğünü söyler ve daha özgür bir yolda yürümek için cesaret sahibi olmak gerektiğine inanır. Gezginliği, felsefesinin kilit noktası olarak görür. “Zhuangzi Metinleri” de insanlara kendilerini çok fazla ciddiye almamalarını, ancak bu şekilde bir güç mücadelesinden kurtulabileceklerini ifade eden bir kitaptır. Ona göre ideal yönetim şekli de boşluktan örülü bir dünyada seyahat eden kişinin zihni gibi olmalıdır ve hiçbir kontrol olmamalıdır. Wen Haiming “Çin Felsefesi”nde (Kaynak Yay., çev: Aysun Güneysu, 2014) şöyle demektedir:
“Zhuangzi insanın kontrol edilmesi yöntemine karşıdır. Çünkü o dünya üzerinde mükemmel ve uyumlu bir yönetim anlayışı yürütmek için, olayların ve durumların dönüşümüyle bir arada olma ve onların doğal ritmiyle akma halini savunur.”
Sessizce oturmak ve unutmak
Gerçek özgürlüğün yolunun herhangi bir kişiye ya da herhangi bir şeye “bel bağlamamaktan” geçtiğini savunan Zhuangzi, bunu sağlamak için de “her şeyi bütünüyle unutmayı” önerir. Tanımladığı yöntem “sessizce oturmak ve unutmak” (zuowang) biçimindedir. Tıpkı evrendeki her şeyin kaynağı olan Tao’nun doğal ve hareketsiz olması gibi... Bu aynı zamanda doğaya tapmanın da biçimlerinden biridir.
Ülkesini gezerek görerek tanıyan, kral ve aristokratlardan hiç hoşlanmayan, kendisine teklif edilen yüksek görevleri elinin tersiyle iten Zhuangzi, Çin’in manevi-düşünsel atalarından biri kabul ediliyor, günümüzdeki pek çok düşünce biçimine dayanak oluşturuyor ve çağları aşan “Zhuangzi Metinleri” günümüzde de çok şey öğrenerek, hâlâ heyecanla okunuyor.
Tunca Arslan