Şevket Süreyya Aydemir (1897-1976), Türkiye’nin yakın dönem siyasetinde, düşün, tarih ve yazarlık dünyasında, bürokrasisinde izler bırakan önemli bir şahsiyet. Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü’yü anlattığı üçer ciltlik “Tek Adam” ve “İkinci Adam” incelemeleri, “Enver Paşa” biyografisi, kendi yaşamını anlattığı “Suyu Arayan Adam”  kitabı ve “Kırmızı Mektuplar”ıyla fırtınalı yılları, bir imparatorluğun çöküşü ve yeni bir cumhuriyetin doğuşunu, dünyadaki ve coğrafyamızdaki altüst oluşları sayfalara dökmüş bir kalem erbabı. Balkan Savaşı’nı ve Birinci Dünya Savaşı’nı görmüş, İttihat ve Terakki üyesi olmuş, Turan idealleri peşinde koşarken komünizmi savunmaya başlayarak bir dönem Sovyetler Birliği’nde yaşamış, sonunda Kemalizm’de karar kılmış ve Kadro Hareketi’nin kurucularından olmuş Şevket Süreyya’yı bilmeden, özellikle de “Suyu Arayan Adam”ı okumadan bu topraklardaki bir neslin yazgısını kavramak zordur.

Osmanlı yıkılırken arayış süreci

“Suyu Arayan Adam”, bir roman gibi heyecanla ve çok şey öğrenerek okunan, 400 sayfalık bir yaşam öyküsüdür. Edirne’de bir göçmen mahallesinde geçen çocukluk, yeni göçmen kafileleri ve çöküş dönemindeki imparatorluğun, “Anlaşılamayan, sırrı çözülemeyen bir sıra olaylar hızla birbirini kovalamaya başladı. Girit, Tuna eyaletleri, Bosna-Hersek geri alınamadıktan başka, kimse daha ne olduğunu anlamaya vakit kalmadan, Osmanlı Afrikası (Trablusgarp-Bingazi) ile Ege adaları da elden çıktı” gerçeği, yalın ve akıcı bir dille aktarılır. Balkan Savaşı yenilgisi, Osmanlıyı oluşturan milletlerin birer birer kendi benliğine dönüşü, Şevket Süreyya’nın muallim mektebi öğrenciliği, Kafkas cephesinde şehit olan ağabeyi, yedek subaylık dönemi, Anadolu’daki serüvenleri, Ruslarla savaş, Çarlığın yıkılışı ve ardından Azerbaycan’a, sonra Moskova’ya, Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi’ne (KUTV) gidiş ayrıntılarıyla anlatılır “Suyu Arayan Adam”da. 1923’te Türkiye’ye döner Şevket Süreyya, Aydınlık dergisinde yazmaya başlar ve tutuklanır. Bir süre cezaevinde kaldıktan sonra affedilir ve Kemalist kadrolardan biri olarak genç Cumhuriyet için çalışmaya başlar.

Kadrocular

Aydemir’in “Çin Asrı” öngörüsü

“Suyu Arayan Adam”ın bölümlerinden biri “Çin Asrı” başlığını taşımaktadır. Bölümün girişinde yazarın şu çok dikkat çekici, bugünlere işaret eden satırları yer alır:

“Önümüzdeki yüzyıl, bir Çin asrı olabilir. Batı’da ve hele çağın efendisi sayılan Birleşik Amerika’da değer ölçülerinin iflası bu kadar hızla gelişir ve kuzey komşumuz (Sovyetler Birliği. T.A), artık sınıfsız bir toplumda sınıf kavgasını hâlâ bu kadar şiddetle sürdürüp, kendi mistiğini bulamazsa, Çin asrı belki, daha önce de başlayabilir.”

1922’de KUTV’da öğrenciyken Komintern’in (Komünist Enternasyonal) genişletilmiş icra komitesinin bir toplantısına katılmıştır Aydemir. Konu, “Çin Meselesi”dir; değişik ülkelerden gelmiş delegelerin konuşmalarını dinleyip şöyle der:

“Çin meselesi, Prag’tan başka, Sofya’dan başka, Paris’ten gene başka görünüyordu. Çin masası ise boştu. Ve ortada Çin meselesini konuşacak bir Çinli henüz yoktu. Çin’in kendi sesini kendisinin duyurması için zaman henüz erkendi. Ama o gün elbette ki gelecekti.”

Toplantıda Dimitrof, Zinovyev, Radek, Troçki gibi komünist liderler kürsüye çıkar ve Çin’de olan bitenle ilgili görüşlerini açıklarlar. Troçki’nin heyecanından çok etkilenir Şevket Süreyya:

“Çin’i öyle bir tasvir etti ki, bu tasvirde, Çin’in içinde yaşadığı büyük dram şimdi sanki bu salonun içinde cereyan ediyormuş gibi canlandı. Öyle oldu ki bu salonda bulunanlardan her biri kendini, şimdi dünya ölçüsünde oynanan bu büyük dramın kahramanlarından biri sayabilirdi (…) Sonra daha birçok şeyler söyledi ve Çin’in istikbaline geçti. Ona göre yakında Çin, dünyanın yarısı olacaktı ve Uzakdoğu’da zaman Çin’in lehine ve Batı’nın aleyhine çalışıyordu.”

Aydemir Kitap

“En büyük kudretleri, sabırları”

Toplantıda dinledikleri ve Çin gerçeği Aydemir’in aklını meşgul etmeye başlar. Okuldaki Çinli arkadaşlarını şöyle tanımlar:

“Dinlediğim şeyler beni her vesileyle Çin meselelerine götürüyordu. Mektepteki Çinli arkadaşlarımızı düşünüyordum. En büyük kudretleri belki de sabırlarıydı. Bazen bir kelimeyi bellemek, bir cümleyi hafızalarına yerleştirmek için bir günü feda ettikleri olur ve kendilerini gene kazançlı sayarlardı. Bir sayfanın tercümesi için birçoklarının bir araya geldiğini, bir odaya kapandıklarını, günlerce çalıştıklarını görürdüm. Onların bir şeyler öğrenmeleri ve bir şeyler meydana getirmeleri, atalarının Çin Seddi’ni yapmalarına benzerdi. Ağır, kasvetli, hiç durmadan bir didinme. Fakat sonunda birtakım şekillerin belirdiği, taşlar üzerine konulduğu görülürdü.”

Batı ülkelerinin Çin’i işgali, Afyon Savaşı, 1906’da anayasanın ilanı, 1911’de Çin imparatorunun tahttan çekilişi gibi konular hakkında değerlendirmelerde bulunan Aydemir, bu ülkeyle ilgili notlarını şu sözlerle bağlıyor:

 “Görülüyordu ki Çin hailesi yeniden alevlenmişti. Mukadderat çanı birtakım insanları yeni savaşlara yeni yolculuklara çağırıyordu… Hülasa her şey onu gösteriyordu ki önümüzdeki yüzyıl belki de bir Çin yüzyılı olacaktı. Ve gerçek olan şuydu ki Çin’de büyük bir dram, belki de çağımızın en büyük hadisesi cereyan ediyordu. Bu mücadele henüz yeni başlamıştı ve anlaşıldığına göre Çin masasında ancak bir Çinlinin oturacağı ve son sözün bu Çinlinin olacağı güne kadar sürüp gidecekti. Çinlinin, yani kendi dili ve kendi gücüyle kendisi için konuşacak bir Çin’in.”

Şevket Süreyya Aydemir, o dönem Çin’de olup bitenlerle yakından ilgilenmiş, değerlendirmelerde ve öngörülerde bulunmuş, haklı da çıkmış. Haftaya, son kitabı olan “Kırmızı Mektuplar”da Çin meselesini nasıl ele aldığını yazacağım.

Tunca Arslan