Özellikle popüler medyada insanları çeşitli açılardan kategorilendirmek ve “İnsanlar ikiye ayrılır...” diye başlayan cümleler kurup tanımlamalarda bulunmak gibi bir moda hep vardır.
Kendi adıma, mütevazı davranmayı tercih ediyorum… Örneğin Maldivleri görenler-görmeyenler, aynı gün içinde sabah kahvaltısını Paris’te, akşam yemeğini New York’ta yiyenler-yiyemeyenler ya da “İnsanlar ikiye ayrılır: Çin Seddi’ne çıkanlar ve çıkmayanlar!” türünden ayrımlar yapmak yerine, ikiye bölünmenin öncelikle pratik haz ilkesi üzerinden gerçekleştirilmesi ve “bisiklete binenler-bisiklete binmeyenler” biçiminde yapılması gerektiği kanaatindeyim. Kanadalı şarkıcı Loreena Mckennitt, bir röportajında “Yaşamın anlamı nedir?” sorusunu yanıtlamaya, “Geçen hafta Çin’de bisiklete biniyordum...” diyerek başlamıştı örneğin.
Da Vinci’den önce Çinliler vardı
Gerçekten de yaşamın anlamını değerlendirmenizi sağlayan, terapi gibi bir deneyimdir bu. Önceden hayalini çok kurduğum için Beijing’de yaşamaya başladığımda ilk işim gayet ucuza gayet iyi bir bisiklet almak ve kendimi uçsuz bucaksız, geniş, tertemiz bisiklet yollarına atmak olmuştu. Kenti yavaş yavaş, tadını çıkara çıkara tanıdım, kayboldum, elimde bir haritayla yolumu bulmayı öğrendim... Kentin en doğusundan en batısına dümdüz bir hat üzerinde bisikletle gitmek en fazla üç buçuk saat sürüyordu ve çevreyi tanımak için en iyi yöntemdi. Türkiye gibi, bisiklet tutkunlarının her daim ölümle burun buruna yaşadığı, büyük kentlerin birkaçındaki sözüm ona bisiklet yollarının da şişe kırıklarıyla doldurulduğu bir ülkeden sonra Çin, hele hele hiçbir yokuşun, iniş çıkışın bulunmadığı Beijing tam bir cennetti.
Tüm kaynaklar, günümüzde kullanılan modern bisikletin atası sayılabilecek çizimlerin Leonardo Da Vinci’ye ait olduğu, ancak bisikletin en ilkel halinin Da Vinci’den epeyce önce, 12. yüzyılda Çinliler tarafından yaygın biçimde kullanıldığı görüşünde. Özellikle son 25-30 yıllık zaman diliminde Çin’in belli başlı büyük kentlerindeki otomobil sayısı oldukça arttı, trafik yoğunlaştı ama Çinliler için bisiklet günlük yaşamdaki vazgeçilmez yerini, bir düşüş eğrisiyle de olsa korudu. Ülkedeki yabancılar içinse “pedallı hayal kurma aracı” olma işlevi de dahil, bir özgürlük nesnesi olmayı sürdürüyor.
Yollarda öncelik bisikletlilerin
Neredeyse her iş ve faaliyetin istatistiki sonuçlarını açıklamaktan büyük keyif alan Çinlilerin ortaya koyduğu tahmini rakamlara bakılırsa, 20 milyonluk, yani aşağı yukarı İstanbul kadar kalabalık olan Beijing’de kullanılan bisiklet sayısı 10 milyon civarında ve bunların üç-dört milyon kadarı her gün yollara dökülüyor. Metroların, apartman ve iş yerlerinin önündeki bisiklet park yerlerinin inanılmaz görüntüsü kadar, yollarda süzülen bisikletlerin yarattığı manzara da insanı heyecanlandırmaya yetiyor. Hele akşam karanlığında ve yağmur altında, kırmızı, mavi, yeşil, sarı yağmurluklarıyla yavaş yavaş pedal çeviren Çinliler, bir Theo Angelopoulos filminin içindeymişcesine coşku duymanıza, haz almanıza neden oluyor. Trafiğin her türlü akışında önceliğin bisikletlilere tanındığını, otomobil sürücülerinin pedal çevirenlere sevgi ve saygıda kusur etmeyip, geniş ve tertemiz bisiklet yollarında gidenlere ayrıcalık tanıdıklarını da önemle vurgulayayım.
Bisiklet uzunca süredir Avrupalılar tarafından da yeniden fark edildi ve deyim yerindeyse yeniden kazanıldı. Başta “bisiklet bahçesi” olarak da tanımlanan Amsterdam olmak üzere pek çok Avrupa kentinde insanlar özgürce, rahatça bisiklete binebiliyorlar ve yasalar bisiklet kullanımını teşvik ediyor. Örneğin Frankfurt, Köln, Stuttgart gibi Alman kentlerinde gündüz ya da gece, şık takım elbiseleri, tayyörleri içindeki iş dünyası insanlarının ağır ağır bisiklet sürmeleri önceleri fazla dikkat çekici bir manzara olarak görünmüştü gözüme. Bir iki gün içinde alıştım... Belçika’da işlerine ve okullarına bisikletle gidenlere gün başına belli bir ücret ödendiğini duyunca da şaşırmıştım ama sonra bu uygulama da çok mantıklı ve sağlıklı geldi. Fransa’da bisiklet hırsızlığının bir zamanlar “Vahşi Batı’da” olduğu gibi at hırsızlığıyla aynı kefeye konması da hoş tabii... Ama ne olursa olsun Avrupalılar, sonradan edinilmiş bir alışkanlık gibi ve daha çok sağlık ilkesi gereğince kullanıyorlar bisikleti. Çin’de ise son derece doğal... Bisiklet, Çinlilerin yaşamlarının ve bedenlerinin bir parçası sanki.
Günümüz gençleri için yaşam tarzı
Yalnızca bu yıl Shanghai’da görkemli bir şekilde düzenlenen 32. Çin Uluslararası Bisiklet Fuarı’ndan (China Cycle 2024) yansıyan ve Çin’de gençlerin yüzde 65’inin bisiklet sahibi olduğunu ortaya koyan veriler değil, kent yönetimlerinin ve ilgili kurumların raporları da otomobil ve motosiklet furyasından sonra ülkede yeniden bisiklet rüzgârının esmekte olduğunu gösteriyor. Çin Bisiklet Federasyonu’nun bir raporundan çıkan sonuç ilginç: Çin’de 2023 yılı boyunca bisikletler yılda 110 milyar kilometreden fazla yol kat etmiş ve 6,4 milyar otomobil yolculuğunun yerini almış durumda.
Ülkede bisiklet tutkunlarının sayısının yeniden gözle görülür artış kaydetmesi, yurtiçi satışlarda ve piyasa gelişiminde de artış eğilimi yaratıyor. Bunun, Çin’in 2060 yılına kadar karbon nötrlüğü için hedefler koyması ve düşük karbonlu ulaşımla ilgili yeni planlamalar yapılmasıyla da yakından ilgisi var kuşkusuz. Büyük kentlerdeki yeşil ulaşım kampanyaları ile sürdürülebilir hareketlilik ve sağlıklı yaşam arayışları da bisikleti yeniden gözde taşıt aracı haline getiriyor. Çin Bisiklet Federasyonu’nun istatistiklerine göre geçen yıl yaklaşık 77 milyon adet bisiklet üreten Çin’in (Türkiye’de bu sayı 1,5 milyon) sektörel hacmi 308,5 milyar yuan (46 milyar dolar) büyülüğünde. Kentlerde yeni bisiklet yollarının yapılmasına, var olanların iyileştirilmesine de hız verilmiş durumda. “Beijing Review”de yer alan bir yorumda şöyle deniliyor:
“Ebeveynleri için günlük işe gidip gelmenin tek yolu belki bisikletti ama günümüzde genç bisikletçiler seçebilecekleri farklı bisiklet türlerine, becerilerini geliştirebilecekleri ve pratik yapabilecekleri çok çeşitli bisiklet rotalarına, kişisel stillerini oluşturabilecekleri göz kamaştırıcı bisiklet aksesuarlarına ve aletlere sahipler. Bu genç meraklılar için bisiklet artık onlara dayatılan bir zorunluluk değil, zindeliği, sürdürülebilirliği, sosyal etkileşimi ve şehir turlarını birleştiren ultramodern bir yaşam tarzı.”
Wang Xiaoshuai’nin “Beijing Bisikleti” filmini yeniden seyretmenin tam zamanı. Çinliler bisikleti yeniden keşfediyor. Darısı bizimki gibi ülkelerin başına.
Tunca Arslan