Arkeoloji, insanlığın kültürel geçmişini ve kültürlerin birbirleriyle ilişkilerini inceleyen, geçirdiğimiz değişimin izlerini süren bir bilim dalı. Tarih, coğrafya, sosyoloji, antropoloji gibi birçok bilim dalıyla ilişki içinde ve eski zamanların bilgisini ortaya çıkarmak, başlıca amacı. Duygusal kökeninde “antika merakının” olduğu söyleniyor ve Batı’da modern arkeolojinin doğumu 17. yüzyıla dayandırılıyor. Rönesans Avrupa’sında Greko-Romen uygarlığının geçmişine, klasik kültürün yeniden keşfine yönelik felsefi ilgi arkeolojik çalışmaları besliyor ve yazı-öncesi dönemlere kadar uzanan bir yolculuk başlıyor.

Her bilim dalı gibi arkeolojinin de amacından saptırıldığı, özellikle de uluslararası siyasetin hizmetine sokulduğu görülüyor. Avrupalıların yaptığı kimi “arkeolojik çalışmaların” sonucunda, Afrika’da siyahlardan önce beyaz insanın yaşadığı, bir gerileme dönemiyle birlikte “yabanılların” kıtaya egemen olduğu “bilimsel” olarak kanıtlanabiliyor örneğin! Batı’nın “uygarlık kuruculuğu” iddiasının arkeolojik buluntularla desteklendiği, emperyalist stratejilere zemin hazırlandığı ve arkeolojinin silahsız bir sömürgeleştirme yöntemine dönüştürüldüğü biliniyor.

Xinjiang’da Mo’er Tapınağı tartışmaları

Son aylarda uluslararası arkeoloji dünyasında süren bir tartışma, Batı ülkelerinin bu silahsız sömürgeleştirme yönteminden kolay kolay vazgeçmeyeceğini, daha doğrusu bu silahı elden bırakmaya hiç niyetlerinin olmadığını gösteriyor. İroni yaparcasına, İngiliz The Economist dergisinde yayımlanan “Çin hükümeti arkeolojiyi bir silah olarak kullanıyor” başlıklı makale, Batı’nın bu kez arkeoloji savunusu pozisyonunda başlattığı bir kampanyanın ilk adımına dönüşmüş durumda. Xinjiang Uygur Özerk Bölgesi’ndeki Mo’er Tapınağı alanında yürütülen arkeolojik kazı başta olmak üzere Çin’in milli özelliklerine sahip sistematik bir arkeoloji teorisi geliştirme çalışmaları, The Economist sayfalarına da yansıdığı üzere ciddi bir rahatsızlık yaratmışa benziyor. Mo’er Tapınağı alanındaki çalışmaların, Budizm Hindistan’da doğmuş olsa da Çin özellikleriyle birleşerek batıya doğru geri aktığını göstermesi ve Xinjiang’ın Çin uygarlığındaki konumuna işaret etmesi, eleştirilerin ana nedeni. Bölgenin, MÖ 200’lü yıllarda antik Çin’deki merkezi hanedanların etki alanı içinde olduğunu kanıtlayan yeni bulgular, Batı ülkelerinin sürekli kaşıdığı Xinjiang sorunuyla ilişkilendirilerek görmezden geliniyor ve Çin arkeoloji bilimini hiçe sayan argümanlarla suçlanıyor. Yüzyıllardır arkeolojiyi tarihsel meşruiyet inşa etmek için bir silah olarak kullanan Batı, aynı silahın şimdi kendisine doğrultulduğunu iddia ediyor.

Moer

Çin köklerini savunuyor

Çin arkeoloji çevreleri ise bu suçlamaların haksızlığına dikkat çekerek, çalışmalarının salt “Batı merkezli arkeolojiye” karşı “Çin merkezli arkeoloji” anlamına gelmediğini, The Economist’teki makalenin Batı dünyasının Çin arkeoloji çalışmalarına yönelik ortak önyargısını yansıttığını ifade ediyor. Mo’er Tapınağı çalışmalarının Batı dünyasının ötesinde bir uygarlık olarak Çin’in köklerini savunması anlamına geldiğini vurgulayan uzmanlar, bunun dünyadaki kültürel çeşitliliği gösterdiğini belirtiyor. Çin’deki arkeolojik çalışmaların erken evrelerinde, sömürgeciliğe ve Batı bilgisinin akışına karşı bir tepkinin devreye girdiği kabul edilmekle birlikte, ulusal tarihi geriye doğru izleme anlayışının çoktan geride kaldığı dile getiriliyor. Çin’in ulusal özelliklerine sahip sistematik bir arkeoloji teorisinin küresel akademik değişime katkıda bulunacağını belirten bir arkeolog, “Geçen yüzyılda çok fazla materyal topladık, ancak öğrendiklerimize yabancı teorileri uygulayamayız. Eski Çin uygarlığının çekiciliğini göstermek için kendi düşüncelerimizi ve deneyimlerimizi dahil etmeliyiz” diyor.

Çin Arkeoloji Kongresi

Çin’de her iki yılda bir arkeoloji kongresi düzenleniyor. Geçen yıl gerçekleşen ve üç gün süren etkinliğe Çin’in 31 eyaletinden, Hong Kong’dan, Taiwan’dan gelenlerin yanı sıra Almanya, İngiltere, İtalya ve Japonya’nın da aralarında bulunduğu dokuz yabancı ülkeden 800’den fazla arkeoloji uzmanı katılmıştı.  “Çok ırklı birleşik bir ülkenin oluşumu ve gelişimi” ana temasıyla 27 oturumda 564 raporun sunulduğu kongre, sadece 2023’te 1700 arkeolojik kazının yapıldığı Çin’de Ulusal Arkeoloji Programı’nı hayata geçirme anlamında atılan üst düzey bir çalışma olarak değerlendirilmişti. Programın ana hedefi, ülkedeki arkeolog sıkıntısını aşmak, uzmanlaşmış ve geniş bakış açılı arkeolog sayısını artırmak, modern dünya arkeolojisi ile Çin arkeolojisi arasındaki farkı kapatmak ve arkeoloji bilincini ulusallaştırmak olarak özetleniyor. Arkeoloji çalışmalarının, ilk kez Çin’in 2020-2025 beş yıllık kalkınma planına dahil edilmiş olduğunu da belirteyim.