Özgür dünya söylemi, ABD ve NATO
Barış Doster
Kimileri halen demokrasiden, özgürlükten, insan haklarından, özgür dünyadan bahsededursunlar, Gazze’de bunların hiç mi hiç geçerli olmadığı görüldü maalesef.
Kimileri halen ABD’yi özgürlükler şampiyonu, özgür dünyanın koruyucusu, savunucusu, sözcüsü olarak anlatsınlar, Gazze’de ABD; emperyalist karakterini bir kez daha gösterdi, hem de milyonuncu kez.
Kimileri halen NATO’yu klasik bir savunma ve güvenlik örgütü olarak tanımlayadursunlar, NATO’nun bundan çok daha fazlası olduğu, ideolojik bir örgüt olduğu, ekonomi politik tercihlerinin olduğu, ABD emperyalizminin saldırı ve işgal aygıtı olduğu görüldü. Dahası, Soğuk Savaş’ın başlangıç yıllarının ürünü bir örgüt olarak NATO’nun, Soğuk Savaş sonrasında da varlığını, hem de genişleterek sürdürmesinin, ABD’nin emperyalist politikalarıyla doğrudan bağlantılı olduğu görüldü.
Şimdi soralım. Varşova Paktı’nın dağıldığı, SSCB’nin parçalandığı, Berlin Duvarı’nın çöktüğü 1989 – 1991 yıllarının üzerinden, yaklaşık çeyrek yüzyıl geçtiği halde, NATO’yu halen emperyalizm kavramını kullanmadan izah etmek mümkün mü?
Altını çizelim, NATO’nun asıl amacı, NATO üyesi ülkeleri ABD’nin hizasında, ABD’nin güdümünde tutmaktır. O nedenle Soğuk Savaş bittiğinde 16 üyesi olan NATO; bugün 31 üyeli bir örgüttür. Soğuk Savaş sonrası bütün genişleme hamleleri de, Rusya’yı yakın çevresinden kuşatmaya yöneliktir. 32. üye olmak için İsveç, sıradadır.
NATO; 1997 yılında Rusya’yla imzaladığı ve “birbirlerini hasım olarak görmediklerini” hükme bağlayan Paris Şartı’na rağmen, Rusya’ya karşı hep düşmanca adımlar atmış, Rusya’yı yakın çevresinden kuşatmaya odaklanmıştır. Geçen süre zarfında eski SSCB ülkelerini, eski Varşova Paktı ülkelerini üye yapmıştır. Keza ABD ve NATO’nun, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin esnetilmesi, delinmesi, devre dışı bırakılmasını istemesi de Türkiye ve Rusya’yı kuşatmaya yöneliktir. Çünkü bu sayede Karadeniz’de kalıcı olarak bayrak göstermenin, üs sahibi olmanın, Gürcistan ve Ukrayna’yı da üye yaparak, Karadeniz'i adeta bir NATO denizi yapmanın arayışı içindedirler.
Rusya çevresindeki NATO üyelerinin silahlanması, bu silahların namlusunun Rusya’ya çevrilmesi, Rusya’nın bu silahların menzilinde bulunması, Moskova tarafından bir numaralı ulusal güvenlik sorunu, varoluşsal tehdit, beka meselesi olarak tanımlanırken, ABD bu adımlarından vazgeçmemiştir. Rusya; 2008’de Gürcistan’la savaşmış, 2014’te Ukrayna’dan Kırım’ı almış, 2022’de Ukrayna’ya savaş açmıştır. Yani NATO genişlemesine silahla karşı koymaktadır. ABD ise Rusya’nın bu tutumunu kendince fırsata çevirip, Finlandiya ve İsveç’i NATO’ya almak için adım atmıştır.
Çin’in NATO’ya ilişkin düşünceleri de Rusya’dan farksızdır. Rusya ve Çin’in, 2014 yılında çok kapsamlı bir stratejik işbirliği anlaşması imzalamasının nedenlerinden biri de, bu ortak tehdittir. İki ülke, ABD’nin Ortadoğu’daki varlığına, Orta Asya’da nüfuzunu güçlendirme çabalarına, Akdeniz’deki hamlelerine, Latin Amerika’dan Afrika’ya uzanan geniş bir alanda emperyalist politikalarına karşıdır. İki ülke de İsrail’in Gazze’deki vahşetine karşıdır, iki devletli çözümü savunmaktadır. İki ülke de BRICS ve ŞİÖ’nün genişlemesi için birlikte hareket etmektedir. İki ülke de, BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesinden ikisi olarak, çoğunlukla birlikte tutum almaktadır.
Kısacası dünya şu gerçeği görmeye başlamıştır: ABD’nin dilinden düşürmediği demokrasi, özgürlük, insan hakları ve barışa, ABD sayesinde değil, ABD’ye rağmen ulaşılabilir.