Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulunun bu yılki açılış toplantıları devam ederken 21 Eylül günü ABD Başkanı Biden’ın başkanlığında Hint-Pasifik bölgesinde Dörtlü Güvenlik Diyaloğu olarak bilinen QUAD oluşumunun dördüncü liderler zirvesi Wellington’da toplandı. Bu liderler aslında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu açılış oturumu için gelmişti. Hatırlanacağı üzere salı günü ABD Başkanı BM’de bir veda konuşması yaptı, benzer bir konuşmayı da daha önce QUAD toplantısında yapmıştı.
Bu yıl, ABD Başkanı Biden hem başkanlık görevine veda ediyor hem de Hint-Pasifik bölgesinde kurduğu ve güçlendirdiği ittifaklara veda ediyor. Biden ile birlikte QUAD toplantısında bir başka lider de veda etti. Japonya Başbakanı Kishida da önümüzdeki günlerde Başbakanlık görevini bırakıyor. Geriye Avustralya Başbakanı ve Hindistan Başbakanı kaldı. Yeni gelecek ABD Başkanı ve Japonya başbakanının QUAD’a bakışı henüz belli değil. Aslında QUAD daha başından ölü doğmuş bir girişimdi. İlk defa Japonya Başbakanı Shinzo Abe tarafından kavramsal anlamda dile getirilmiş, pek fazla ilgi görmemesi üzerine gündemden düşmüştü. Lakin 2017’de Çin Komünist Partisi'nin 19. kongresinde Xi Jinping'in Çin’in artık bir dünya gücü olduğunu açıklamasıyla beraber paniğe kapılan Trump yönetimi apar topar QUAD’ı Hint-Pasifik olarak adlandırdıkları Pasifik bölgesinde yeniden canlandırdılar. Fakat QUAD hiçbir zaman askeri bir kimliğe bürünemedi.
QUAD hala sivil alanda iş birliği mekanizması rolünü sürdürmektedir. Örneğin okyanusların geleceği, iklim sorunları, kaynakların iyi kullanılması, kaynakların korunması, okyanuslarda seyri sefer özgürlüğünün sağlanması, okyanusu paylaşan devletler arasında işbirliğinin ortaklığı geliştirilmesi, QUAD’a üye 4 ülkenin limanları ortak kullanması, deniz altı kabloların güvenli bir şekilde döşenmesi gibi daha birçok sivil alanda işbirliği sürecini öngören bir mekanizma.
ABD de tıpkı Biden gibi yaşlandı. Dolayısıyla son dönemde bindiği dalı kesmekle oldukça meşgul. Bunun bir örneği Pasifik’te yaşanmaktadır. QUAD’ı büyük bir heyecanla canlandıran Trump yönetimi QUAD’ı Asya’nın NATO’su olarak bile adlandırılmıştı. Buna karşın, Biden göreve gelir gelmez 2021’de QUAD’ı güçlendirmek yerine onun karşısına Avustralya ve İngiltere ile birlikte AUKUS adı verilen yeni bir askeri pakt kurdu. AUKUS, ister istemez bölgenin yerel aktörleriyle kurulan QUAD’ı ikincil bir plana itti.
AUKUS çerçevesinde ABD ve İngiltere, Avustralya’nın nükleer denizaltılara sahip olması sürecini başlatarak Avustralya’nın bir nükleer güç haline gelmesi için kapıyı araladılar. Bu durum ister istemez Japonya ve Güney Kore’nin de tepkilerine neden oldu. Bu tepkilerin ortadan kaldırmak isteyen Biden, Japonya ve Güney Kore ile 2023 yılında Camp David’de bir araya gelerek üçlü bir ittifak kurdular. Hemen ardından da bir sonraki yıl yine Japonya, ABD bu sefer Filipinler ile birlikte bir başka üçlü ittifak daha kurdular. Bu ittifaklar, açıkçası askeri amaçlar taşıyan, bölgede ortak askeri tatbikatları öngören, ortak devriyeleri teşvik eden bir ittifak sisteminin parçasıydı. Aynı zamanda ABD’nin bu ittifak üyelerini silahlandırılması, topraklarında asker bulundurması ittifakın doğal sonucuydu. Fakat bu ittifaklarda hesaplanmayan bir takım gelişmeler oldu. Birincisi bu ittifaklarda Filipinlerin dışındaki ülkelerin kamuoyları o ülkelerin ABD ile bir tür ABD’nin Pasifik bölgesini ele geçirmesi anlamına gelen ittifaklara katılmalarına ve ülkelerinde Amerikan askeri bulunmasına karşı çıktılar.
Bunun ilk yansıması Güney Kore’de yaşandı. Güney Kore cumhurbaşkanının partisi parlamento seçimlerinde sandığa gömüldü. Japonya’nın özellikle Kishida ile birlikte savunma bütçesini artırması, hızlı bir silahlanma sürecine girmesi ve daha önemlisi nükleer bir güç haline gelebilmek için ABD’nin kapısını çalması, bölgede Japon emperyalizminin yeniden dirileceği yönündeki endişeleri arttırmıştır. Japon kamuoyu bir daha 1945 öncesi yaşanan o acı günleri görmek istemiyor. Aslında Pentagon da Japonya’nın silahlanmasına karşı. Çivi çiviyi söker mantığıyla bölgenin en büyük askeri gücü olan Çin’e karşı Japonya’nın bir askeri güç haline getirilerek karşısına konması aslında iki tarafı keskin bir kılıç ortaya çıkmaktadır.
Sonuç olarak Biden ve Kishida, QUAD toplantısı nezdinde Hint-Pasifik bölgesine ve oradaki müttefiklerine de veda etti. Şimdi ABD ile yola çıkan bölge ülkeleri kara kara düşünüyorlar. Yeni gelecek Başkan Hint-Pasifik bölgesinde Biden’ın mirasını sürdürecek mi? Taiwan konusunda aynı duruşu sergileyecek mi? Güney Çin Denizi'nde Filipinler arkasında duracak mı? Ya da yeni gelecek Japonya Başbakanı ABD’ye bölgede sınırsız destek vermeye devam edecek mi? Tüm bu sorular, 2025 yılında cevabını bulacak. İki seçenek var: Birinci seçenek Trump seçeneği. Trump daha şimdiden Japonya’ya satılan Amerikan çeliğinin satışını durduracağını açıkladı. Kuzey Kore ile ilişkilerin kaldığı yerden devam edeceği mesajını verdi. Kuzey Kore lideri Kim Jong-un’a göz kırptı. Başından beri ittifaklara ekonomik nedenlerden dolayı karşı olan Trump’ın QUAD dışındaki bölge ittifaklarına sıcak bakmayacağı kesin.
İkinci seçenek olan Kamala Harris aslında tombaladan çıkan bir aday. Dolayısıyla, kadrosu ve politikası olmayan bir aday. Ulusal Güvenlik danışmanı Jake Sullivan’ın dışişleri bakanlığına adı geçiyor. Eğer dışişleri bakanı olursa muhtemelen Biden’ın mirasını devam ettirecek.