AP seçimlerinden çıkarılacak dersler
Barış Doster
Avrupa Parlamentosu seçimleri, Avrupa’da ve ülkemizde aşırı sağ olarak tanımlanan partilerin başarısıyla sonuçlandı. Fransa’da parti liderliğini babasından devralan Marine Le Pen, Almanya’da AfD, İtalya’da “kadınım, anneyim, Hristiyanım, İtalyanım” diyen Giorgia Meloni başta olmak üzere, Avrupa’da aşırı sağın büyük başarısı görülüyor.
Şüphesiz bu durumun öncelikli sebeplerinin başında, Avrupa’da yükselen ırkçılık, sığınmacı, göçmen, mülteci, Müslüman, Afrikalı karşıtlığı başı çekiyor. Fakat bu oy artışı sadece bu gerekçeyle açıklanamaz. Başka nedenleri de var elbette. Üstelik bu nedenler çok ve çeşitli. Her ülkenin siyasal yapısı, o ülkenin tarihsel, siyasal, iktisadi, coğrafi, toplumsal, kültürel yapısının ürünü olduğundan, şüphesiz çok ayrıntılı ve ülke bazlı tahliller yapılmalıdır. Fakat kimi genel eğilimleri de vurgulamak gerekir.
Biz de öyle yapalım ve yabancı, sığınmacı karşıtlığına ek olarak saptadığımız nedenleri sıralayalım.
Küresel düzeyde bakıldığında, küreselleşme cazibesini de hızını da yitireli çok oldu. Dahası küreselleşme karşıtlığı, siyasetin sağında ve solunda hayli yükseldi. Buna karşılık merkezin sağının yanında, merkezin solunun da küreselci politikaları savunması, sağa kayması, liberal siyasetleri dillendirmesi, normalde sol partilerin seçmen tabanını oluşturan kitleleri, aşırı sağ partilere yönlendirdi. Bu partiler sadece son AP seçimlerinde değil, önceki seçimlerde de emekçilerden, orta sınıflardan, yoksullardan oy alıyorlardı.
Ekonomik düzlemde bakıldığında, Avrupa’da derin, yoğun, geniş bir yoksullaşma söz konusu. İktidara gelen merkezin sağındaki ve solundaki partiler de bu yoksullaşmanın önüne geçemiyorlar. Serbest piyasada acımasızca ısrar ediyor, kamucu politikalardan uzak duruyor, sosyal devletin zaten azalmış olan kazanımlarına sahip çıkmada isteksiz davranıyorlar. O yüzden Almanya’da sosyal demokrat parti SPD, hem sürekli oy kaybediyor hem de kendi solunda siyaset yapan yeni partiler doğuruyor.
Dış politika düzleminde bakıldığında, gerek Ukrayna’daki savaşın gerekse İsrail’in Gazze’deki katliamlarının ortaya koyduğu gibi, Avrupa’daki ana akım merkez sağ ve merkez sol partiler, ABD emperyalizmine, ABD emperyalizminin saldırı ve işgal aygıtı olan NATO’ya mutlak bir sadakatle bağlılar. Bu bağlılık ise sadece diplomatik düzlemde değil, ekonomik düzlemde de, güvenlik düzleminde de Avrupa’nın lehine işlemiyor. Aleyhine işliyor. Avrupa’daki aşırı sağ partiler işte bu dış politikayı eleştiriyorlar ve bu eleştiri toplumun geniş kesimlerinde büyük bir karşılık buluyor, takdir topluyor.
Toplumsal düzlemde bakıldığında, bir yandan Suriyeli, bir yandan Afrikalı, bir yandan Ukraynalı sığınmacıların, göçmenlerin Avrupa’da sayısının artması, bunların uyum sorunları yanında, asayişten eğitime dek pek çok alanda yeni sorunlar doğuruyor. Toplumu huzursuz ediyor. Ekonomiye yeni yükler getiriyor. Dolayısıyla vergi mükelleflerinin sırtındaki vergilerin ağırlığını artırıyor. Zaten ekonomisi iyi olmayan, işsizlik oranları artan, hayat pahalılığından yakınan Avrupa ülkelerinde bu toplumsal rahatsızlık, siyasal öfkeyi, radikal partilere oy verme eğilimini güçlendiriyor.
Barış Doster