ABD’nin zorlandığı rekabet
Barış Doster
ABD’nin Ukrayna ve İsrail’e verdiği destek, Çin ve Rusya’yı kuşatma çabaları, NATO’yu genişletme adımları, Arktik Okyanusu’ndaki hamleleri ve Montrö’yü delme girişimlerini birlikte düşünmek gerekir. Çünkü bu sayede, bir cephede yaşadığı duraklamayı, diğer cephedeki adımlarıyla dengelemeye, gerileme hızını yavaşlatmaya, bu farklı coğrafyalar arasında müttefiklerini de devreye sokarak güçlü bağlar kurmaya çabalıyor. Fakat işi zor.
Çünkü ABD’nin, 2. Dünya Savaşı sonrasında, Soğuk Savaş boyunca, iki kutuplu dünyada, batı blokunun lideri olmasını sağlayan koşullar, günümüzde geçerli değil. ABD’nin hem kendi gücü azaldı hem de rakipleri çok güçlendiler. Üstelik dünya da o dünya değil artık.
Soğuk Savaş’ın bitmesinden kısa süre sonra ABD; emperyalist karakterini korumakla birlikte, hegemonya kabiliyetinde, yani rızanın inşasını sağlayan güç unsurlarında zayıflamaya, gerilemeye başladı. Halen dünyanın en büyük askeri gücüne sahip olsa ve yıllık savunma bütçesi 900 milyar dolara yaklaşsa da, ABD’nin istediği tarz küreselleşme ve ABD’nin dayattığı liberalizm, geçen süre zarfında çok yıprandılar. İlaveten ABD’nin desteklediği darbeler, darbe girişimleri, renkli devrimler ve öncülük ettiği saldırılar ve işgaller de, ABD’nin gerilemesini durduramadılar. Dahası Afganistan ve Irak işgalleri, Libya ve Suriye’ye saldırılar, ABD bütçesini hayli yordu. Hegemonya kabiliyet ve kapasitesindeki bu aşınma gizlenemez hale geldi. Öncülük ettiği Büyük Ortadoğu Projesi’nin, desteklediği Arap Baharı’nın adlarını anan bile kalmadı.
Bu tablo, şüphesiz ABD’nin diplomasi diline de yansıdı. Zaten başkalarını suçlamayı seven ABD; artık daha fazla, daha sık suçlamaya başladı, hasım ülke, rakip ülke olarak tanımladığı ülkeleri. Bu ülkelerin ABD’ye getirdikleri en doğru, en haklı, en meşru eleştirileri bile uluslararası düzenin ihlali olarak gördü ve göstermeye çalıştı. Uluslararası düzenin kurallarını kendisi koyduğu ve bu kuralları en çok kendisi ihlal ettiği halde, müttefiklerinin de (örneğin İsrail) ihlal etmesini desteklediği halde, bu gerçeği saklamaya gayret etti. Başaramadı elbette.
Enerji kaynak ve güzergâhları üzerindeki denetime büyük önem veren ABD’nin, bu konuda da istediğini alamadığı görülüyor. 2025 yılından itibaren dünyada LNG üretiminde büyük artış yaşanacağı ve bu alanda ABD ve Katar’ın iddialı oldukları öngörülürken, fosil yakıtların tüketim hızındaki yavaşlama, ABD’yi düşündürüyor. Çünkü yenilenebilir enerji konusunda üstünlük artık batıda değil, doğuda. Bu alanda en hızlı adım atan ülkeler olarak Çin ve Hindistan öne çıkıyorlar. BRICS üyesi bir diğer ülke Brezilya da hızlı adımlar atıyor.
ABD; Çin’le rekabette zorlandığını biliyor, Çin’in geri adım atmaması nedeniyle fazla bir şey yapamıyor. Çin’in, geniş bir coğrafyada artan nüfuzunu, BRICS’in genişlemesini engelleyemiyor. En son, 2023 yılının son günlerinde, Çin ve Ürdün arasında imzalanan anlaşmayla Çin, 22 Arap ülkesinin tamamıyla Kuşak ve Yol Girişimi kapsamında işbirliği anlaşması yapmış oldu. Birkaç istisna dışında, Arap ülkelerinin büyük bölümüyle yakın ilişkileri olan ABD bu durumu memnuniyetle karşılamadı elbette. Çünkü 2022 yılında Arap ülkeleri ve Çin arasındaki ticaret hacmi 430 milyar doları aşmıştı ve Çin, ham petrol ihtiyacının yarısını da Arap ülkelerinden karşılıyor.
BARIŞ DOSTER