Geçtiğimiz günlerde İki önemli gelişme oldu; birincisi İsrail Başbakanı Netanyahu, Biden ile  50 gün aradan sonra telefonla görüştü. İkincisi ise  İsrail, Güney Lübnan’da  Birleşmiş Milletler gözlem noktasını  vurdu.

50 gün aradan sonra Netanyahu, Biden ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Görüşmenin ana gündem maddesi İsrail'in olası İran misillemesiydi. ABD misilleme meselesini zamana yayarak bir şekilde hem misillemenin şiddetini düşürmeyi hem de olası bir diplomasiyi yürürlüğe koymak istiyor. Bu bağlamda, ABD’den çok ilginç bir açıklama geldi. ABD, Yahya Sinvar'ın sağ olduğunu ve Gazze'de rehinelerle birlikte tünellerde yaşadığına inandıkları yönünde açıklamada bulunması Netanyahu’yu Sinvar'ın peşine takarak dikkatini İran ve Lübnan üzerinden çekmeye çalışıyor. Bunu yaparken de elindeki bütün istihbarat imkânlarını kullanıyor ve Netanyahu’ya İran'a misillemeden vazgeçmesi karşılığında Yahya Sinvar'ı vereceğini ima etmiş durumdadır.

Bilindiği üzere Netanyahu daha önce tüm Gazze savaşını Yahya Sinvar’ın sağ veya ölü olarak ele geçirilmesi üzerine kurmuştu. 7 Ekim saldırılarını İsrail’in 11 Eylülü olarak adlandıran Netanyahu, Yahya Sinvar’ı da İsrail’in Üsame bin Ladin’i olarak görüyordu. Ancak İsrail’in  Hizbullah’ın efsanevi genel sekreteri Hasan Nasrallah’ı girilemez denen sığınağında ABD’nin yardımıyla öldürmesi, Yahya Sinvar’ı ikinci plana itti. ABD’nin Yahya Sinvar yaşıyor açıklaması ve adres göstermesi, Netanyahu’yu çok da heyecanlandırmış gibi gözükmüyor. Netanyahu, şimdi Hizbullah’ı bir daha eylem yapamaz hale getirip, Güney Lübnan’ı da imansızlaştırmaya çalışıyor. Önümüzdeki haftalarda Güney Lübnan da tıpkı Gazze gibi bir moloz yığınına dönüşecek. Zaten Netanyahu Lübnan halkına yaptığı çağrıda eğer Gazze gibi olmak istenmiyorlarsa Hizbullah ile aralarına mesafe koymaları gerektiğini söylemişti.

Netanyahu'nun Biden ile yaptığı telefon görüşmesinin bir başka yansıması da Savunma Bakanı Gallant’ın ABD’ye yapacağı bir günlük çalışma ziyaretini iptal ettirmiş olmasıydı. Netanyahu, Biden ile telefon görüşmesinden önce Gallant’ın  ABD’ye gitmesini istememişti. Önce Netanyahu, Biden ile  görüşecek, bir çerçeve belirleyecek o çerçeve içerisinde Gallant’ın  ABD ziyareti gerçekleşecekti. Kuşkusuz Gallant bu duruma karşı çıktı ve ABD seyahatini iptal etti. Zira Gallant, ABD ziyaretini kendi namı hesabına yapmak istiyordu. Gallant, muhtemelen Netanyahu’yu ABD’ye şikayet edecekti. Amerikan tarafı da Netanyahu’nun söz dinlememesi ve işleri daha da zorlaştırması nedeniyle rahatsızdı. Dolayısıyla, Gallant ile Netanyahu’yu kontrol etmek için stratejiler geliştireceklerdi.

Netanyahu ise Demokratların daha başından itibaren kendisine karşı bir komplo içerisinde olduklarını inanıyor ve hükümetini devirmek için çalıştıklarını biliyordu. Öteden beri Gallant ile Netanyahu arasında bir çekişme bir rekabet durumu ortadadır. Geçtiğimiz haftalarda Netanyahu’nun Gallant’ı Lübnan operasyonundan önce görevden alabileceği şeklinde medyada birtakım haberler çıkmıştı ancak çağrı cihazları operasyonundan sonra Gallant yerinde kaldı. Gallant da sık sık Netanyahu’ya rağmen inisiyatif alıp orduyla farklı politikalar izlemeye çalışması da Netanyahu hükümetini rahatsız etmiştir  Özellikle ordunun Netanyahu ile  arasında giderek açılan uçurum Gallant tarafından kendi lehine kapatılmaya çalışılmaktadır.

Netanyahu geçtiğimiz gün BM kürsüsünde bir kez daha elinde haritalarla çıkarak bu sefer de  Orta Doğu'yu iki kutba  ayırmıştı. Orta Doğu, teopolitik ile jeopolitik arasında harmanlanan bir bakış açısıyla “lanetliler ve kutsanmışlar” olarak Orta Doğu'yu ikiye ayırıyordu. Lanetlileri İran, Suriye, Irak bir başka deyişle İsrail'e kafa tutanlar  oluştururken  kutsanmışları ise  Suudi Arabistan Mısır ve Sudan yani İsrail’in yanında duranlar oluşturuyordu. Özellikle kutsanmış ülkeleri Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Ekonomik koridoru ile birlikte anması dikkat çekiciydi. Bu meselede en önemli soru şu: Kutsanmışlar İsrail'le yol yürümek istiyorlar mı? İsrail ile  bir gelecek kurmak istiyorlar mı ? Aslında bu soruların cevabı Orta Doğu jeopolitiğinin de geleceğini belirleyecektir.

Diğer önemli gelişme ise İsrail’in kasıtlı olarak Güney Lübnan’da BM gözlem noktasını vurması oldu. BM ve dünya saldırıyı kınadı, Güvenlik Konseyi toplandı ama bir sonuç çıkmadı. Bu İsrail'in ilk saldırısı değil. 2006 yılındaki Lübnan operasyonunda İsrail, bir kez daha Beyrut'taki BM gözlem noktasını vurmuş buradaki Çinli bir yarbay hayatını kaybetmişti. Çin. Konuyu BM Güvenlik Konseyi'ne taşıdı. Amacı Güvenlik Konseyi'nde bu saldırıyı kınatmaktı ancak ABD'nin vetosuyla bu kınama engellendi. Görüldüğü üzere BM güvenlik Konseyinin daimi üyesi olan Çin bile kendisiyle ilgili bir meselede dahi veto silahı nedeniyle  mekanizmayı işletemiyor. Eğer o gün İsrail kınanabilseydi bugün belki BM’nin İsrail üzerindeki tesiri daha fazla olabilirdi. Maalesef biz dünya beşten büyüktür dedikçe ABD ve İsrail, “iki dünyadan büyüktür “diyor maalesef dünya da onların bu söylemini destekler nitelikte sadece seyretmekle yetiniyorlar.

Diğer bir husus da hemen her fırsatta Cumhurbaşkanı Erdoğan’a saldıran İsrail Dışişleri Bakanı’nın sosyal medya paylaşımlarıdır. İsrail Dışişleri Bakanı, İsrail'in ezeli ve ebedi düşmanı olan İran'ın hiçbir liderine dil uzatmayıp sürekli Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı R.Tayyip Erdoğan ile uğraşması dikkat çekicidir. Tam da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsrail’in Türkiye’ye bir tehdit oluşturduğunu söylediği bir zaman diliminde İsrail cumhurbaşkanı Herzog’un apar topar  çıkıp “Türk halkına büyük saygı duyduklarını ve ülkesinin "Türkiye'ye karşı hiçbir zaman planı olmadığını" söylemesi İsrail’deki panik havasını yansıtması açısından önemlidir.

Sonuç olarak, ABD, Orta Doğu’daki bu adı konmamış savaşı ya sahiplenmeli ya da İsrail’in ipini sağlam tutmalı. Netanyahu’nun eline birkaç harita tutuşturup onu sahaya sürmenin maliyeti ve faturasını ABD elbet bir gün ödeyecek. ABD’nin tüm bu uğraşı aslında Orta Doğu’yu Çin’e kaptırmamak içindir. Bir başka deyişle Orta Doğu’nun Amerika yörüngesinden çıkmamasını içindir. ABD, iyi polis rolünü oynamayı bırakmalı ve meseleye reelpolitika açısından bakmalıdır.

Uzun lafın kısası ABD, artık kaçak güreşmeyi bırakmalıdır!

Barış Adıbelli