ABD’nin, NATO’yu, Finlandiya ve İsveç’i de üye yaparak Rusya sınırlarına doğru daha da genişletme hamlesi, ABD emperyalizminin saldırı ve işgal aygıtı olan bu ittifakı kullanarak, Avrupa’nın kuzeyinden doğusuna nasıl bir duvar örmeye çalıştığını bir kez daha gösterdi. Üstelik bu duvar sıradan bir duvar değil, daha fazlası. Tatbikatlar, üsler, ikili ve çok taraflı anlaşmalar birbirini takip ediyor. Son olarak ABD’nin Ukrayna, İsrail ve Taiwan’a toplam 95.3 milyar dolar destek paketi açıklaması da bu kapsamda değerlendirilmeli. Dahası, ABD dünyaya kendi değerlerini, alışkanlıklarını, kurumlarını, ilkelerini dayatmayı da sürdürüyor. Fakat umduğunu bulamıyor. Çünkü dünya eski dünya değil. Hemen bir örnek verelim. Biliyoruz, ABD ve Çin; tarihten kültüre, ekonomiden siyasete dek çok farklı ülkeler. ABD ve Rusya da öyle. ABD ve İran da, ABD ve Küba da. Ne var ki ABD; bu farklılıkları kabul etmek, bunlara saygı duymak yerine, kabul etmiyor, saygı duymuyor, değiştirmeye çalışıyor. Bu ülkelerin de ABD’ye benzemesini istiyor. ABD; dünyanın halen en büyük ekonomisi, en büyük savunma bütçesine, uçak gemisi filosuna sahip. Fakat bununla birlikte, hegemonyasındaki aşınma, Çin’in artan ekonomik ve politik nüfuzu, Rusya’nın ABD’ye kafa tutması ve gerekirse silahla karşı koyacağını göstermesi, İran’ın, Küba’nın, Kuzey Kore’nin, Venezuela’nın direnmesi gibi nedenlerle, istediğini yapamıyor. Bu da ABD’yi daha öfkeli ve saldırgan kılıyor. Hasım devlet, rakip devlet, ABD hegemonyasına meydan okuyan devlet olarak nitelediği devletlerin ekonomisinin gelişmesi, iç pazarının genişlemesi, ihracatta, dış ticarette, üretimde, teknolojide güçlenmesi, yabancı yatırımcı çekmesi, kendi aralarındaki ilişkiyi kuvvetlendirmesi, ticarette ulusal para birimlerini öne çıkarması ABD’yi adeta çileden çıkarıyor. Bu nedenle ABD; örneğin Çin’e karşı ticaret savaşlarıyla, Rusya’ya karşı ekonomik yaptırımlarla, İran’a, Küba’ya, Venezüella’ya karşı ambargolarla sonuç almaya çalışıyor. Yasal ve fiili engellerle sonuç alamayınca, daha da saldırganlaşıyor. Kendi üreticisini, iç pazarını, sanayicisini korumaya çalışırken, başka devletler bu adımları attığında, hemen değiştirmeye çabalıyor. ABD’nin attığı adımların, beklediği sonucu vermediğini, ekonomiye ilişkin rakamlar da kanıtlıyor zaten. Örneğin, OECD; 2024 yılında küresel GSYİH’de yüzde 2.9, 2025 yılında ise yüzde 3 artış öngörüyor. 2023’te olduğu gibi, bu yıl ve gelecek yıl da küresel büyümenin öncülüğünü üç Asya ülkesinin yapacağını belirtiyor: Hindistan, Endonezya ve Çin. OECD’ye göre bu yıl Hindistan yüzde 6.2, Endonezya yüzde 5.1, Çin yüzde 4.7 büyüyecekler. Buna karşılık ABD yüzde 2.1, Euro bölgesi ise yüzde 0.6 büyüyecek. Özetle, ABD’nin politik ve ekonomik olarak, koyduğu hedeflere ulaşması mümkün görünmüyor. Barış Doster   
YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYIN