Bangladeş başbakanı Şeyh Hasina istifa ederek ülkeden kaçtığı öğrenci olaylarının üzerinden bir haftadan fazla bir zaman geçti. Geçtiğimiz perşembe günü Nobel ödüllü Muhammet Yunus, Fransa’dan gelerek geçici hükümeti kurma görevini Bangladeş Cumhurbaşkanı Muhammed Şahabuttin’den aldı. Şeyh Hasina’nın istifasını ülkenin ikinci kurtuluş günü olarak nitelendiren Muhammed Yunus ömrünün büyük bir bölümünü Şeyh Hasina ile siyasi bir mücadele içerisinde sürgünde geçirdi.

Nobel ödüllü Muhammed  Yunus Bangladeş ve dünyada yoksulların bankacısı olarak bilinmektedir. Bangladeş’teki köylülere mikrokredi vererek onları yoksulluktan  kurtulmasını sağlamış hem de iş sahibi olmalarına olanak tanımıştır. Bugüne kadar anlaştığı bankayla köylülere verdiği toplam kredi miktarı 7 milyar dolar olduğu söylenmektedir. Hatırlanacağı üzere Muhammed Yunus’u Bangladeşli öğrenciler göreve çağırmıştı ve ordu’dan Muhammed Yunus’u danışman olarak atanması istenmiştir.

Muhammed Yunus’un böyle apar topar göreve getirilmesinin arkasında yatan ana neden ülkede Şeyh Hasina‘dan sonra bir güç boşluğunun ortaya çıkması ve ordu’nun tek güç merkezi olarak kalmasıydı.  Bu durum, 1971’den bu tarafa 29 darbe veya darbe girişimi gören bir ülke için önemli bir tehlikeydi. Dolayısıyla ülkenin yeni bir darbenin pençelerine düşmemesi için bir an önce Muhammed Yunus’un göreve başlaması sivil siyaset tarafından ve özellikle muhalefet tarafından uygun görülmüştür. Muhammed Yunus, ülkede reform yapacağına, ülkeyi yeniden ayağa kaldıracağına söz verdi; ancak ülkenin dış politikasıyla ilgili çok net konuşmadı. Halen ülkenin dış politikasının ne olacağı konusunda bir belirsizlik bulunmaktadır.

Geçmişte Şeyh Hasina, Hindistan ve Çin arasında  bir stratejik denge sağlamıştı. Dolayısıyla, her iki ülkeyle ilişkilerini o ülkeyle kendi özel koşullarında ilişkileri geliştirmeye ağırlık vermişti. Her ne kadar Çin ve Hindistan, Bangladeş’in gözünde iki eşit ortak olarak görülse de Hindistan bu ilişkide eşitler arasında birinciydi. Zaten Şeyh Hasina’nın  hemen istifa edip Hindistan’a sığınması da bunu göstermektedir. Gerçi, Bangladeş dış politikasına yönelik şu söz de meşhurdur: “Bangladeş’te Hindistan’ı iktidar, Çini de muhalefet destekler…” ancak muhalefet özellikle de  Bangladeş Milliyetçi Partisi, Şeyh Hasina’nın Hindistan ile ilişkilerini hep eleştirmiştir. Örneğin geçtiğimiz Temmuz ayındaki ziyaretinin yalnızca komşu Hindistan'ın yeşil ışık yakması nedeniyle gerçekleştiğini ve Şeyh Hasina'nın Yeni Delhi'nin kuklası olduğunu söylemiştir.

Çin, ülkelerin içişlerine karışmama ilkesini takip ediyor

Çin, başından beri Bangladeş’te  yaşanan olaylara itidalli yaklaşmıştır. Öğrenci protestoları  ortaya çıkmasından itibaren bu meselenin Bangladeş’in iç meselesi olduğunu ısrarla vurgulamıştır. Ancak Şeyh Hasina istifa edip ardından yeni bir geçici hükümetin kurulması olayını da ülkede istikrara ve barışa katkı sağlayacağı bakımından memnuniyetle karşılamıştır. Fakat her şeye rağmen Çin bu sürecin dışında durmayı tercih etmiştir. 1971’de Pakistan’dan bağımsızlığını  kazanmasında çok büyük desteğini gördüğü Hindistan ise Bangladeş‘te yaşanan gelişmeleri yakından takip etmiş özellikle Hinduların haklarının korunması konusunda uyarılarda bulunmuş ve yeni hükümeti de destekleyeceklerini açıklamıştır. Lakin muhalefetteki Bangladeş Milliyetçi Partisi ve İslamcı Cemaat-i İslami Partisine yakın "Hindistan karşıtı unsurlar Yeni Delhi yönetiminde endişe yaratmaktadır.  Özellikle muhalefetin Hindistan'ın ezeli rakibi Pakistan ile ilişkilerin geliştirilmesini destekleyeceğinden korkuluyor Bu, İslamabad ve Pekin arasındaki dostane ilişkiler göz önüne alındığında, Çin'in Bangladeş ile ilişkilerinin  daha da derinleşebileceği anlamına geliyor. Ancak Bangladeş, buğday, şeker, pirinç, sebze ve meyve dahil olmak üzere birçok temel ihtiyaç için Hindistan'a bağımlı. Hazır giyim endüstrisi, hammaddeyi, özellikle pamuğu Hindistan’dan temin ediyor. Hindistan, ayrıca Bangladeş'teki birçok altyapı projesinin arkasındadır.

1970’lerden bu tarafa Hindistan, Bangladeş’i sürekli arka bahçesi olarak görmüştür. Çin de son dönemde Bangladeş’te stratejik ortaklık kurmuş, 2015 yılında Bangladeş, Kuşak ve Yol girişimine dahil olmuş, böylece önemli altyapı projelerini Çin üstlenmişti. Pekin için Bangladeş stratejik öneme haiz bir ülkedir. Zira Çin’in özellikle Orta Doğu’dan aldığı enerjinin geçtiği Malakka Boğazı’nda ortaya çıkacak olası sorunlar nedeniyle Myanmar ve Bangladeş üzerinden enerjinin boru hatlarıyla buradan Çin’in Yunnan bölgesine taşınmasını öngören projeler hazırlamıştı. Halihazırda Myanmar’daki bu projenin inşası ağır aksak  devam etmektedir.

ABD, Bangladeş’ten  Saint Martin adasını istiyor, Şeyh Hasina vermiyor

Şeyh Hasina yaptığı açıklamada kendisinin öğrenci protestolarıyla devrilmesinin arkasında ABD’nin olduğunu iddia etmesi gündeme bomba gibi düşmüştür. Şeyh Hasina, uzun süreden beri ABD’nin hükumetinden Bengal körfezinde Bangladeş’e ait olan Saint Martin adasında bir askeri üs kurma yönündeki ısrarlı talebini her defasında geri çevirmesinin sonucunda ABD’nin kendisini muhalefetle işbirliği yaparak devirdiğini iddia etmiştir. Şeyh Hasina’ya  göre öğrencilerin protesto eylemlerinin arkasında da ABD var. İşin aslı ABD bu konularda oldukça sabıkalı bir ülkedir. Gürcistan, Ukrayna ve Kırgızistan’da yaşanan renkli devrimler  bunun en somut örnekleridir.

Eski başbakan Şeyh Hasina’nın açıklamasından yola çıkarak Bangladeş‘te geçen hafta yaşananların apaçık bir renkli devrim olduğu artık şüphe götürmez bir gerçektir. ABD’nin dünyanın dört bucağında yaptığı gibi Bengal Körfezi’nde de kendisine batmayan bir uçak gemisi bulmuş ve bunu elde edebilme adına kendisine karşı çıkan Bangladeş başbakanını ve hükümeti alaşağı etmiştir. ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Miller perşembe günü gazetecilere verdiği beyanatta “açıkça belirttiğimiz şeylerden biri geçici hükümetin Bangladeş halkı için demokratik bir gelecek çizgisini görmek isteğimizdir” diyerek beklentilerini ortaya koymuştur. Bir başka değişle Dışişleri Bakanlığı sözcüsü eski başbakan Şeyh Hasina’nın düştüğü hatalara yeni hükümetin düşmemesi temennisinde bulunmuştur.

Saint Martin adası aslında Bangladeş’te yaşanan jeopolitik mücadelenin perde arkasını göstermesi açısından önemlidir. Saint Martin Adası, Bangladeş'in tek mercan resif adası olup halk arasında "Hindistan Cevizi Adası" olarak adlandırılır. Bengal Körfezi'nin kuzeydoğu kesiminde, yarımadanın ucundan yaklaşık 9 km güneyde ve Myanmar'ın kuzeybatı kıyısının 8 km batısında yer almaktadır. Saint Martin Adası turistler için çok sevilen bir yer ve yerel topluluk için hayati bir kaynaktır. Adanın ekonomisi temel olarak balıkçılık, pirinç ve Hindistan cevizi yetiştiriciliği ve turizme dayanıyor ve yaklaşık 5.500 sakinine geçim kaynağı sağlıyor. 

Ada, Bangladeş ile Myanmar arasında uzun süredir devam eden bir egemenlik anlaşmazlığının merkezinde yer alıyor . Bu anlaşmazlık, Uluslararası Deniz Hukuku Mahkemesi'nin  2012'de adanın Bangladeş'in karasuları, kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgesi içinde yer aldığına karar vermesiyle kısmen çözüldü. Mahkemenin kararına rağmen, Bangladeş hükümetinin adayı hatalı bir şekilde kendi topraklarının bir parçası olarak gösteren Myanmar'ın güncellenmiş haritasına itiraz etmesiyle 2018'de gerginlikler yeniden su yüzüne çıktı. Myanmar daha sonra bunu bir "hata" olarak kabul ederek adanın Bangladeş'in bir parçası olarak statüsünü yeniden teyit etti.

Kuşkusuz, Bangladeş‘i kontrol eden Bengal Körfezini kontrol eder, Bengal Körfezini kontrol eden ise Hint okyanusu ve Hint okyanusundan geçen ticari deniz yollarını kontrol eder. Bundan dolayıdır ki, ABD, bu adada bir askeri üs kurmak istemektedir. Böylece, hem Bengal Körfezi’ni hem de Hint Okyanusu’nu kontrol edebilecektir. Buradaki askeri üs sadece Çin’i gözlemlemeyecek aynı zamanda Hindistan’ı da gözetim altında tutacak. Bunun farkında olan Yeni Delhi yönetimi ABD’nin Bangladeş‘le geliştirmek istediği ilişkileri her zaman yavaşlatma yoluna gitmiş zaman zaman bloke etmiştir. Hindistan, ABD’nin Bangladeş ile stratejik ilişkiler geliştirmesini istemektedir. Bunun yanında Bengal Körfezi’ndeki Saint Martin Adası’na kurulması düşünülen askeri üsse de karşı çıkmaktadır. Her  ne kadar ABD buradaki üssün bölgedeki ülkeleri “Çin saldırganlığından” koruyacağını söylese de başta Hindistan olmak üzere bölgedeki diğer ülkeler buradaki üs vasıtasıyla bölgeyi kontrol etmeyi amaçladığını bilmektedir.

ABD’nin batmayan uçak gemileri

ABD, yıllar boyunca batmayan uçak gemisi stratejisi adını verdiği bir tür politika uygulamış, Tayvan, Sri Lanka, Kıbrıs ve  Rodos gibi adaları batmayan  uçak gemileri olarak adlandırmış ve bu adaların içerisinde bulunduğu stratejik coğrafyayı kontrol etme adına bir vasıta olarak görmüştür. Batmayan uçak gemileri stratejisinin son halkası Kırım yarımadası olarak düşünülüyordu. Zira Kırım’ı kontrol eden Karadeniz’i kontrol eder düsturundan  yola çıkarak, ABD, Kırım yarımadası’nda bir askeri üs kurmak istiyordu. Bu nedenle, Kırım’ı elinde tutan Ukrayna‘yı NATO’ya dahil etmek istiyordu; ancak 2014’te Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesi ABD’nin bütün planlarını bozdu. ABD, batmayan uçak gemilerine bir yenisini eklemek adına Saint Martin adası’na yöneldi ancak Şeyh Hasina’nın muhalefeti ile karşılaştı. Şimdi, Şeyh Hasina engeli ortadan kaldırıldı. Bakalım önümüzdeki günlerde ABD, Saint Martin adasında istediği askeri üssü kurabilecek mi?

Sonuç olarak ABD, Şeyh Hasina’dan Bengal Körfezindeki Saint Martin adasının kontrolünü ve bu adada bir askeri üs kurmak istemiş Şeyh Hasina da olumlu cevap vermeyince bedelini Başbakanlığı kaybederek ödemiştir. Yakın zamanda Avrasya coğrafyasında yaşanan renkli devrimlerin aynısı bu defa Bangladeş’te yaşanmıştır. ABD artık silahlı kuvvetlerle darbe yapmıyor. Bunun yerine halkın gücünü manipüle ederek darbeler yaptırıyor, buna bazen renkli devrim diyor bazen de Arap Baharı…

Son bir not: Şimdi Renkli Devrimlerde  sıra  sanki Sırbistan’a gelmiş gibi…