Günlerden beri beklenen Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah’ın konuşması nihayet geçtiğimiz Cuma öğleden sonra gerçekleşti. Büyük bir kalabalığa sahneye kurulmuş dev ekranlarda halka hitap etti. Bilindiği üzere Seyyid  Hasan Nasrallah, uzun zamandan beri İsrail tehdidi nedeniyle halkın arasına çıkmıyor. Özel bir sığınakta yaşıyor. Konuşmalarını ise  uzaktan video konferans yöntemiyle yapıyor. Ziyaretçilerini de bu sığınakta kabul ediyor. İsrail’in öldürülecekler listesinde birinci sırada bulunan Nasrallah da bu tehdide göre bir hayat yaşıyor. Kendisinden önceki lider ve Hizbullah’ın kurucusu Seyyid Abbas Musavi bir İsrail savaş uçağı tarafından arabayla yolculuk ettiği bir sırada vurularak öldürülmüştü. Dolayısıyla, Hizbullah ile İsrail arasında her şeyden önce Seyyid Abbas Musavi’nin kanı bulunmaktadır. Bunun yanında, Filistin meselesi Kudüs’ün ve Mescid’i Aksa’nın özgürleştirilmesi birincil öncelikleridir. Son dönemde Güney Lübnan’da tek siyasi aktör haline gelen Hizbullah hem bir askeri örgüt aynı zamanda bir siyasi partidir. Öyle ki Lübnan parlamentosunda  sandalyeleri olduğu gibi bir ara hükümetin de parçası olmuştur. Lübnan’ın güneyi, Lübnan’ın en yoksul olan bölgesidir. Şiilerin ağırlıkta yaşadığı bu bölge yıllarca göz ardı edilmiş. Tam da bu dönemde yani 1982’de Hizbullah bizzat bu yoksul halkın arasından çıkan Şii din adamalarının öncülüğünde ve Humeyni’nin onayıyla  kurulan ve tamamıyla teolojik bir örgüttür. Örgüt ismini Kuran’dan şu ayetten “Ve kim Allah'ı ve O'nun Resul'ünü ve mü'minleri dost edinirse, Allah'ın taraftarları (Hizbullah) onlardır. Galip gelecek olanlar da onlardır.”(Maide-56) almaktadır. Kısaca Hizbullah Allah’ın partisi veya  taraftarları anlamına gelmektedir. Hizbullah’ın kuruluşunda İsrail’in 1982’de Lübnan’ı işgal etmesi büyük bir rol oynamıştır. Hizbullah, Güney Lübnan’da daha çok sosyal projeler gerçekleştirmesiyle meşhurdur. Bölgeye aşevleri yapmış, halkın sorunlarıyla yakından ilgilenmiş ve istihdam oluşturmaya çalışmıştır. Aynı zamanda Şiilerin güvenliğini sağladığı gibi İsrail Lübnan sınırının da güvenliğini sağlamıştır. Hizbullah’ın çekirdek kadrosuna bağlı din adamaları dini açıdan İran’ın  Kum şehrine  ve dolaysıyla İran dini liderliğine bağlıdırlar. Hizbullah, siyasi ve askeri açıdan da İran Devrim Muhafızları Ordusu ile bağlantılıdır. İsrail’in Gazze saldırısını başlatmasından sonra en fazla merak edilen konu Hizbullah’ın bu çatışmaya dahil olup olmayacağı konusuydu. İlk günlerde İran sert çıkışları Hizbullah’ın Gazze savaşına dahil olacağı intibaı yaratsa da günler ilerledikçe İran’ın açıklamalarındaki sert ton kaybolamaya başlamıştır. Hizbullah da Güney Lübnan’a olası bir İsrail saldırısını caydırmak için bölgede çatışmaya girmiş ama sınırı geçmemiştir. Bu süreçte daha ilginç olanı Hizbullah lideri Nasrallah’ın kamuoyu önüne çıkıp Gazze ve Hamas konusunda hiçbir açıklama yapmaması olmuştur. Öyle ki İslam dünyasında ve özellikle Şii dünyasında bu durum eleştirilere neden olmuştur. Ortaya çıkan kamuoyu baskısına daha fazla dayanamayan Nasrallah, geçtiğimiz  Cuma günü öğleden sonra bir konuşma yaparak Hizbullah’ın genel stratejisini açıklamıştır. Beklentilerin çok yüksek olduğu  hatta Hizbullah’ın İsrail’e savaş ilan edeceği iddiaları Nasrallah’ın konuşmasıyla yerini büyük bir hayal kırıklığına bırakmıştır. Nasrallah, gayet diplomatik ve genel tanımlamalarla meseleye yaklaşmış kelimeleri güzel kullanarak dikkatleri ABD üzerine çekmiştir. Örneğin savaş ilanı meselesini “biz zaten savaştayız” diyerek eleştirileri savuşturmuştur. Mevcut duruma bakıldığında Hizbullah, sadece Güney Lübnan topraklarını müdafaa etmektedir ve İsrail güçlerini buradan uzak tutmaya çalışmaktadır. “Bizden yani Lübnan topraklarından bir sivili öldürürseniz biz de sizden İsrail’den bir sivili öldürürüz” diyerek İsrail’i tehdit ederken tamamen Lübnan merkezli bir bakış açısı ortaya koymuştur. Oysa aynı hassasiyeti Gazze’de ölen siviller için daha fazla gösterebilirdi. Nasrallah’ın konuşması ağırlıklı olarak İran ve öteki Şii direniş grupları üzerinden devam etmiştir. Kuşkusuz, Hizbullah ile Hamas arasındaki geçmişte yaşanan anlaşmazlıklar, mezhep çatışmaları ve son olarak Suriye’de Hamas’ın Esad yönetimine karşı Sünni grupları desteklemesi, Hizbullah’ın ise bizzat orada Esad adına Hamas’ın desteklediği Sünni gruplarla savaşması aslında iki grubu da birbirinden ayrıştırmaktadır. İdeolojik açıdan İran ve Şii dünyasına uzak olan ve Hamas’ın ideolojik altyapısını oluşturan İhvan hareketine olumsuz bakışı da iki grup arasında ayrışmayı desteklemiştir. Cuma günü Hizbullah lideri “bizi İhvan hareketine (Hamas) destek vermekle eleştiriyorlar” diyerek aslında bu durumu teyit etmiştir. Nasrallah, Hizbullah’ın sorunun ABD ile olduğunun altını çizerek ABD üslerine direniş ekseni olarak yani Lübnan’da Irak’ta, Yemen’de ve Suriye’deki Şii direniş gruplarını saldıracağını söylerken Gazze konusunda böyle bir askeri destekten söz etmedi. Kuşkusuz, Hizbullah liderinin konuşmasına İsrail’den yanıt gecikmedi. Netanyahu yaptığı açıklamada “İsrail’i denemeye kalkmayın, bizim hakkımızda yanılmayın. İsrail’e saldırmanın hayal edilemeyecek bir maliyeti olacaktır.”dedi. Sonuç olarak Hizbullah’ın tek önceliği  var o da Kudüs ve Mescid-i Aksa’nın durumu. Bunlar ölümcül bir tehlikeye girmediği sürece Gazze veya öteki alanlar Hizbullah için öncelik değildir. Humeyni’nin siyasi vasiyeti Kudüs’ü ve Mescid-i Aksa’nın  özgürleştirilmesiydi. Hizbullah da bunu kendisine düstur edinmiş durumda. Müslümanların çaresizlikten dolayı Hizbullah’tan beklentisi çok fazlaydı; ama olmadı. Zira Hizbullah’ın da kendi gerçeği ve gerekçeleri vardı. Daha vahimi Müslüman devletlerin yapması gerekenleri bir örgütten beklemek de İslam dünyasının içinde olduğu durumu göstermesi açısından vahim. Halen birçok Müslüman devlet sessizliğini koruyor. Halen  İslam İşbirliği Teşkilatı liderler düzeyinde toplanamadı! (11 Kasım’da Riyad’da toplanacağı duyuruldu) İslam dünyası kötü bir sınav verdi. Sözün özü; geçtiğimiz cuma günü Hizbullah lideri İsrail’e savaş ilan etmedi ama açıkça ABD’ye Irak’ta, Yemen’de ve Suriye’de savaş ilan etti. Bu yerlerde Amerikan üslerine saldıracaklarını söyledi.  Önümüzdeki günlerde Ortadoğu’da ABD  ile bölgede İran’dan daha önemli ve etkili  bir aktör haline gelen Hizbullah arasında yeni bir cephe açılabilir!