ABD’de Trump depremi devam ediyor. Seçimi kazanan Trump vakit kaybetmeden atamalara başladı. Oysa yemin töreni 20 ocakta. Henüz vakti var ama Trump, yarın göreve başlayacakmış gibi atamalara hız verdi. Atadığı bakan ve bürokratların hepsi tartışmalı isimler. Dışişleri Bakanlığına atanan Küba kökenli Marco Rubio, tartışmalı bir isim ve özellikle Ortadoğu, Çin ve Türkiye konusunda çok da olumlu görüşleri olan birisi değil. Sadece o değil ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz da benzer görüşlere sahip birisi. Trump'ın yeni kabinesinin ana çerçevesi iki önemli sütun üzerine kurulan birincisi İsrail dostluğu ikincisi Çin düşmanlığı…

Yeni kabinedeki isimlerin birer birer açıklanmasıyla birlikte Amerikan medyası da özellikle Trump karşıtı ana akım medya atamaları yapılan isimlerin yeterliliklerini sorgulamaya başladı. Atamalarda liyakat ottan çok sadakate Trump’ın önem verdiği açıkça görülmektedir. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki Amerikan siyasi sisteminde bakanlar olsa da başkanın oyu her zaman kazanan oydur başkan her zaman çoğunluğu temsil eder bir başka deyişle son söz başkanıdır kararı başkan verir. Kabinenin şahin veya güvercin olmasının çok da bir anlamı yok. Önemli olan başkanın o anki görüşlerinin hangi tarafa daha yakın olduğudur liberal bir kabinede daha agresif ve sert bir başkan varsa bunun sahada pratik uygulamada yansımaları olur. Dolayısıyla uluslararası politika açısından Trump ve kabinesinin gerçek yüzü 20 Ocak’ta yemin ettikten sonra göreve başlamalarıyla belli olacak yani dış politikada özellikle açıklayacakları yol haritası belirleyici olacak.

Daha şimdiden Trump yönetiminin dünya politikasına yansımaları gözükmeye başladı bile…Trump’ın seçimi kazanması Biden’ın Pasifik’teki müttefiklerini derinden etkiledi. Zira Trump önceki başkanlık döneminde ülkelerin kendi güvenliklerini hiçbir bedel olmadan ABD'nin üzerinden sağlamasına karşı çıkmıştı ve ABD'nin bu ülkelerin güvenliğini sağlamasının bir bedeli olduğunu ifade etmişti. Bilhassa, Trump ucunda para olan hiçbir ittifaka, pakta ve birlikteliğe olumlu bakmıyor. Ancak ülkelerin parasını vermek kaydıyla ABD'den diledikleri gibi silah almasına da sıcak bakıyor. Her şeye rağmen, Güney Kore lideri vakit kaybetmeden Trump‘tan ilk randevusunu almayı başardı.

Trump’ın Ukrayna savaşına ve Orta Doğu'daki savaşa son vereceğini açıklaması hatta dünyadaki çatışmalara bir nokta koyacağını ima etmesi bu işten son iki yıldan beri muazzam para kazanan Amerika'nın silah şirketlerini memnun etmeyecek gibi görünüyor. Bu nedenle Ukrayna Savaşı'nı öyle kolay kolay bir ABD başkanının bitirebileceğini zannetmek pek mümkün değil. Bu savaşın bir ekonomisi oluştu ve bu ekonomi dünyanın en güçlü şirketleri olan silah şirketlerinin beslenmesini sağlıyor. Ukrayna savaşının başlangıcında söylediğimiz gibi silah şirketlerinin karnı doymadan Ukrayna savaşı sona ermez!

Orta Doğu'da İsrail'in giderek bölgesel bir savaşı tetikleme riskine rağmen Trump’ın burada bir barış tesis etmesi oldukça zor görünüyor. İlk dönemindeki Arap ülkeleri ile  İsrail arasındaki ilişkilerin  normalleşmesi üzerinden bir barış sürecini öngörse de bu sürece Arap halkları destek vermiyor. Bu da ister istemez Arap kamuoyuna rağmen İsrail'le ilişkiler normalleştirmeye çalışan Arap yönetimleri için kendi gelecekleri açısından riskli bir karar. Trump'ın Orta Doğu’ya barış getirip getiremeyeceği ayrı bir tartışma konusu. Zira Trump’ın İsrail’in başkenti olarak Kudüs’ü tanıması ve Tel Aviv’deki Amerikan büyükelçiliğini Kudüs’e taşıması Amerikan tarihinde de Truman’ın İsrail’in kuruluşunun tanımasından sonraki belki de en büyük adımdır. O dönemde Netanyahu zaten Trump’a kendisinin İsrail tarihine geçen ikinci Amerikan başkanı olduğunu hatırlatmıştı.

Trump'ın İsrail’in yakın tarihinde özellikle Kudüs konusunda oynadığı rol dikkate alındığında Trump’la İsrail’in ve özellikle Başbakan Netanyahu’nun özel bir ilişkiye sahip olduğu açıktır. Netanyahu'nun Trump’ın aile dostu olduğu da unutulmamalıdır. Dahası her iki liderin İran konusunda benzer görüşlere sahip oldukları bilinmektedir. Netanyahu, Kongrede yaptığı konuşmada Trump’ı öve öve bitirememişti. Öte taraftan aynı Trump aylar önce Time dergisine verdiği röportajda ikinci dönem Netanyahu ile çalışmak istemediğini yeni bir isimle çalışmak istediğini bu bağlamda İsrail’de çalışmaya uygun bir çok zeki insanın olduğunu bu bağlamda Benny Gantz ile çalışabileceğini ama bunun kendisiyle konuşmadığını söylemişti.

Sonuç olarak Trump’ın Ortadoğu politikası hala belirsizliğini koruyor ve Netanyahu ile gerçek anlamda çalışıp çalışmayacağı belli değil zira aylar öncesi Time dergisine verdiği röportajda bambaşka bir Orta Doğu’dan bahsediyordu. Ancak kurduğu kabine ve etrafındaki isimler İsrail’in sıkı dostları olarak biliniyorlar. Bundan dolayıdır ki Trump’dan İsrail aleyhine bir adım atması beklenmemelidir!