Hizbullah’ın Hayber operasyonları kapsamında, İsrail'in Lübnan'a, yönelik saldırılarına yanıt olarak, Pazar akşamı Hayfa'nın güneyindeki Binyamina'da bulunan Golani Tugayı'nın eğitim kampını hedef alan patlayıcı yüklü insansız hava araçlarıyla saldırı düzenledi. Hizbullah, yaptığı açıklamada, "ezilen ulusumuzu savunmak için hazır ve nazır olmaya devam edeceğiz ve düşmanı caydırma görevini yerine getirmekten çekinmeyeceğiz" ifadelerini kullandı. 

İran’ın Ukrayna savaşında da kullanılan kamikaze dronu Şahit-136 kullanıldığı saldırıda İsrail’in resmi açıklamasına göre 4 asker hayatını kaybetti. Yediot Ahronot'un haberine göre, 67 askerinin öldüğü bildirildi. İsrail medyası en acı gecemiz olarak duyurduğu saldırı haberine yayın yasağı geldi ve ordu sansür uygulamaya başladı. Bu nedenle sağlıklı bir bilgi akışı sağlanamadı. 

Saldırılar tam da ABD’nin İsrail İran’a her an saldırabilir uyarasının hemen ardında gelmesi önemliydi. Daha önemli gelişme ise saldırı sırasında İsrail Genelkurmay başkanı Herzi Halevi’nin de yemekhanede olmasıydı. Saldırıdan bu tarafa kendisinden haber alınamadığı iddia ediliyor. Jerusalem post gazetesi Halevi’nin öldüğünü duyurdu. Her ne kadar cılız da olsa Halevi’nin yaşadığını Amerikan menşeili bazı haber ajansları verse de Halevi’nin çıkıp ben ölmedim açıklamasını şu anda kadar yapmış olması iddiaları güçlendirir niteliktedir. Zaten Hizbullah’ın saldırı için orayı ve o saati seçmesinin de mutlaka bir nedeni vardı. Bu neden muhtemelen Halevi’ydi. Hasan Nasrallah’ın ve halefi Haşim Seyfiddin’in öldürülmesinin adından Hizbullah da kendi istihbarat imkanlarını devreye sokarak misilleme arayışına girmiş, bu bağlamda İran, Suriye ve Lübnan’ın istihbarat imkânlarını da kullanarak takibe geçmiş ve Halevi’nin orada bulunduğu istihbaratı üzerine saldırıyı gerçekleştirmiştir.

Böyle bir saldırı için açıkça ellerinde ciddi bir istihbarat bilgisi ve akışı olması gerekir. Hizbullah’ın tek başına böyle bir istihbaratı belki de İsrail ordusunun içinden alması zor olsa da İran, Suriye ve Lübnan dışında bölge dışı üçüncü ülkelerin kaynakları bu noktada kullanılmış olabilir! Şu anda bölgede net ve açık bir şekilde muazzam bir istihbarat savaşı yaşanıyor ve tüm operasyonlar insan istihbaratından teknolojik istihbarata kadar çeşitli zeminler üzerinde gerçekleştiriliyor.  

İsrail’de eğer öldüyse Herzi Halevi’nin ölümüne en çok sevinecek kişi Başbakan Netanyahu’dur. 7 Ekimden itibaren yıldızlarının bir türlü barışmadığı Halevi’nin neredeyse her konuda Netanyahu’ya muhalefet etmesi, bazen emir komuta zincirini bozup Refah bölgesinde ilan edilen taktiksel ateşkeste olduğu gibi Netanyahu’dan izin ve onay almadan;hatta haber vermeden inisiyatif alması ve zaman zaman da Savunma Bakanı Gallant ile Netanyahu‘ya karşı ittifak kurması nedeniyle Netanyahu tarafından sevilmeyen birisiydi.

İsrail’in askeri üssüne saldırılar gerçekleşmeden önce İsrail de Güney Lübnan’da BM binasına girdi ve  İsrail askerleri burada çalışanları taciz etti , binaya zarar verdi. İsrail,  BM gücünün Güney Lübnan'dan çekilmesini istiyor. Bütün amacı  bıkkınlık, yılgınık ve korku yaratarak, özellikle istikrarsız ve güvensiz bir ortam oluşturarak, BM kuvvetlerini ve özellikle bu kuvvetlere asker sağlayan ülkeleri ,askerlerini buradan çekmeye zorluyor. BM’yi bölgeden çıkararak İsrail daha rahat savaş suçu işleyecek.

7 Ekim de İsrail Gazze'de Filistin halkına karşı katliam operasyonlarını başlattığında İslam dünyasından ve Arap dünyasından tepkiler beklenirken şimdi artık Gazze'deki katliam Lübnan'a sıçramış durumda ve artık tüm dünyadan bir tepki ve duruş beklenmektedir. Bilhassa, ABD dışındaki büyük güçlerin Orta Doğu'da yaşananlara seyirci kalmaları ve daha çok kağıt üzerinde konuşmaları bu konuşmaların sahaya yansımaması endişe vericidir. zira mesele Filistin olunca hiç kimsenin kılı kıpırdamamaktadır. Çünkü Filistin'in büyük güçler için verebileceği doğal kaynakları veya başka tavizleri yok.

Öte yandan,  Filistin meselesine mesafeli duran Arap ülkeleri ve Arap ülkelerinin bu politikası büyük güçlerin dikkatinden kaçmamakta ve onlar da bu Arap ülkelerinin ayak izlerini takip etmektedir. zira büyük güçler, Arap ülkelerinin hilafına hareket etmek istemektedirler. Çünkü burada insancıl politikalardan öte çıkarlar devreye girmekte ve aralarındaki enerji ve ticari alanlardaki  ilişkilerin bozulmaması adına hareketsiz kalınmaktadır.

 İran bu kısır döngüyü kırabilecek mi? Onu önümüzdeki günlerde göreceğiz. Özellikle, İran, Rusya arasındaki stratejik ortaklık anlaşmasının imzalanması bölgede bir milat olacaktır. Rusya tüm yaşananlara rağmen hedef tahtasında duran İran'la stratejik ortaklık anlaşması imzalayacak mı bu da merak konusudur; ancak devletler arası ilişkileri düzenleyen teamüllerde olan en önemli hususlardan bir tanesi de Pacta Sunt Servanda’dır yani ahde vefadır. Bu bağlamda İran'ın Rusya'nın zor gününde Ukrayna savaşında Rusya'ya savunma sanayisi üzerinden verdiği desteği Rusya unutmamıştır. Bu nedenle dolayı Putin, İran'ı zor durumunda destekleyecektir ve yanında duracaktır.  Putin, Avrasya cephesini güçlü tutma adına bu cephenin bileşenlerini ve faktörlerini sürekli yoklamaktadır. Bakalım bu cephede Türkiye de yer alabilecek mi?