Geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanı Erdoğan sessiz sedasız Maldivler’in yeni seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Muizzu’yu Ankara’da ağırladı. Cumhurbaşkanı Muizzu, Hint Okyanusundaki büyük bir jeopolitik rekabetin ve çekişmenin  tam ortasında yer alan bir isim. Diplomatik teamüllere göre seçimlerden sonra Muhammed Muizzu’nun ilk ziyareti Hindistan’a yapacağı beklenirken Ankara’ya yapması, Yeni Delhi yönetimine karşı bir mesaj olarak değerlendirildi. Zira daha önceki liderler görüşleri ne olursa olsun tartışmasız bir şekilde ilk dış ziyaretlerini Hindistan’a yaptılar. Ancak Muhammet Muizzu seçilir seçilmez ayağının tozuyla Türkiye’yi ziyaret etmesi, Hindistan medyası tarafından “Muizzu'nun Türkiye'yi ziyaret etmesi Hindistan karşıtı duruşunun bir başka işareti oldu” şeklinde yorumlandı. Geçtiğimiz eylül ayında uzun süreden beri Hindistan’ın adeta batmayan bir uçak gemisi gibi gördüğü ve giderek nüfuzunu artırdığı, Hint Okyanusunda kuzeyden güneye uzanan uluslararası deniz yollarının hemen yanı başında adeta bir bekçi gibi duran, 90 bin kilometrelik bir alana yayılan 1192 adadan oluşan ama sadece 182’sinde insanların yaşadığı, toplam kara alanı 300 kilometrekareden oluşan ve 480 bin nüfusu olan Maldivler’de cumhurbaşkanlığı seçimleri yapıldı. Seçimlerde ülkedeki iki rakip adayın kıyasıya siyasi çekişmesinden çok adeta Çin ve Hindistan yarıştı denilebilir. Önceki Cumhurbaşkanı İbrahim Mohamed Solih’in Hindistan yakın olması, ülkede Hindistan’a geniş avantajlar sağlaması ve hatta Hindistan ordusunu Maldivler’e getirmesine karşın rakibi Muhammet Muizzu ise daha çok Çin’e yakın duruyor. Muizzu’nun selefi ve bir önceki cumhurbaşkanı olan Abdullah Yameen, (2013-2018) Çin’e yakın bir liderdi. Görevdeyken Çin ile serbest ticaret anlaşması yapmış ve Maldivler’i Kuşak ve Yol Girişiminin bir parçası haline getirmişti. Bugünlerde Maldivler’de hızlı bir eksen değişikliği yaşanıyor. Yeni yönetim, “Hindistan Dışarı” adı verdiği bir politikayı yürürlüğe koyarak Hint ordusuna ve öteki personele Maldivler’i terk etmeleri çağrısında bulundu. Maldivler, Hindistan’ın yörüngesinden çıkarılıyor. Maldivler kendisini savunacak kadar güçlü bir ülke değil. Aynı zamanda ekonomisi de tamamıyla turizme bağlı. Dolayısıyla, her zaman güçlü dostlara ihtiyaç duyuyor. Bu bağlamda, Türkiye ve Çin öne çıkıyor. Hindistan medyası Cumhurbaşkanı Muizzu’nun Türkiye’yi ziyaret etmesinin kasıtlı bir eylem olduğunu, Hindistan’da Modi hükümetinin Erdoğan yönetimiyle başta Pakistan, Keşmir ve Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik koridoru olmak üzere birçok konuda görüş ayrılığı olmasına rağmen Ankara’yı tercih etmesi, Yeni Delhi’ye karşı bir meydan okuma olarak görmüştür. Özellikle son dönmemde Türkiye’nin İstanbul’u Çin-Pakistan ekonomik koridoru üzerinden Gwadar limanına, dolaysıyla Hint okyanusuna bir ulaşım koridoruyla bağlama planları var ve bu planlara Çin ve Pakistan’ın destek vermesi, Çin ve Pakistan ile savunma alanında derin ilişkilere sahip olması, Hindistan’ı rahatsız etmektedir. Hindistan-Ortadoğu-Avrupa ekonomik koridoru ABD, Avrupa ve Hindistan  tarafından  tamamen gelecekte ulaşım ve taşımacılık koridorları açısından Türkiye ve Çin’e bağımlı olmamak için geliştirilmiş “fantastik ve hiçbir bir şekilde gerçekleştirilmesi mümkün olmayan” bir projedir. Daha önce denenen ve fiyaskoyla sonuçlanan East-Med projesinden bir farkı yoktur. Hint Okyanusu’nda seçimler sonucu ortaya çıkan yeni jeopolitik iklim doğrultusunda Hindistan üçüncü uçak gemisini de devreye sokuyor. Bunun için 5 milyar dolar yatırım yaptı. Hindistan’ın bölgede hızla silahlanması Çin ve Pakistan’ı aynı doğrultuda harekete geçirir mi şimdilik belirsiz. Bu arada, Hindistan’ın birincil önceliği Taiwan mı yoksa Pakistan mı? Silahlanan bir Hindistan’ın önceliği Keşmir üzerinden Pakistan ve sınır sorunları bulunan Çin olacaktır. Taiwan’a bir Hindistan müdahalesi olası değildir. Zaten Yeni Delhi’nin de bu yönde herhangi bir açıklaması yok. Hindistan, Bağlantısızlar Hareketini çoktan terk etti ve tarafsız duruşunu kendi lehine bozdu. Oysa Soğuk Savaşın ilk dönemlerinde ABD ve Sovyetler Birliği’nin Hint Okyanusunu tehlikeli hale getirmekle suçlamaktadır. Bugün gelinen noktada Hint Okyanusunda en fazla silahlanan ülke Hindistan olmuş durumdadır. Bu bağlamda, Hindistan, 2007’den başlayarak, adalara 15 milyon dolar değerinde ve tamamıyla Hindistan’ın hibesi olan 10 kıyı gözetleme radarı kurdu. Bu radarlar Genişletilmiş Sahil Gözetleme Radar sistemine entegre edildi. Sri Lanka, Mauritus ve Seyşeller’de kurulu olan benzer radar sistemlerinden alınan verilerin hepsi birleştirilerek Hindistan’daki merkezde değerlendiriliyor. Böylelikle Hindistan bu radar sistemleriyle tüm Hint okyanusunu gözetleme imkanına kavuşuyor. Şimdi bu radar ağından önemli bir unsur olan Maldivler ayrılmak üzere. Ancak her şeye  rağmen konvansiyonel silahlanma bir tarafa bırakıldığında, Hindistan’ın aynı zamanda bir nükleer güç olduğu da unutulmamalıdır. Sonuç olarak Türkiye, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin aldığı karar uyarınca 2009’dan beri Aden Körfezi'nde korsanlıkla mücadele kapsamında savaş gemisi bulunduruyor. Türkiye'nin gerek Aden Körfezi'ne, gerekse Hint Okyanusuna yönelik ilgisi olduğu sır değil. Dolayısıyla tıpkı Katar ve Somali’de olduğu gibi, Türkiye de gerektiğinde Maldivler’de bir üs kurma gücüne sahiptir. Maldivler cumhurbaşkanının son Ankara ziyaretinde birçok alanda önemli anlaşmalar imzalandı. Dolayısıyla bundan sonraki süreçte Türkiye-Maldivler ilişkileri daha da gelişecektir; ancak bölgede Hindistan’ı da kaybettiğimiz açıktır. Çin için ise acil tehdit ne Japonya ne de Güney Kore’dir. Beklenenin aksine Çin için öncelikli tehdit sıralamasında hızla yukarı tırmanan ülke Hindistan ve Modi önderliğindeki aşrı milliyetçi, ırkçı Hinduvat düşüncesidir. Asya’nın Siyonizm’i olarak adlandırabileceğimiz Hinduvat düşüncesi bugünlerde Hindistan’da oldukça popüler. Tıpkı Siyonizm gibi Hinduvat da kendi ulusu Hinduları özel ve seçilmiş ırk olarak görüyor. Bu düşünce, ister istemez bölgede düşmanlıkları tetikliyor. Maalesef Asya pasifik bölgesi geçmişte Japon milliyetçiliğinin kurbanı olduğunu unutmamak gerekir.