Geçtiğimiz salı günü Tayvan yönetimi, medyayı davet ederek ülkenin hava savunma gücünü gerçek atışlarla sergiledi. Son günlerde Tayvan Boğazında herhangi bir gerginlik yokken, Tayvan’ın medyayı çağırarak hava savunma gücünü tüm dünyaya daha çok da Çin’e gösterme gereği hissetmesinin gerekçesi merak konusu oldu. Gözler hemen Çin’e döndü; ancak Çin, Güney Çin Denizinde Filipinler donanmasının provokasyonlarıyla ilgileniyordu.

Fakat Tayvan Dışişleri Bakanlığı’nın yaptığı bir açıklama aslında her şeyi  açıklığa kavuşturdu. Geçen yıl 18 Ağustos'ta ABD Başkanı Joe Biden, Japonya Başbakanı Fumio Kishida ve Güney Kore Devlet Başkanı Yoon Suk-yeol'un ABD’de Camp David'de bir araya geldiği Camp David Üçlü Liderler Zirvesi'nin yıldönümü nedeniyle bir ortak açıklama yayınlandı. Açıklamada, "geçtiğimiz yıl boyunca, Hint-Pasifik ve ötesindeki öncelikler konusunda yakın istişare ve koordinasyon yoluyla, bu ortak hedeflere olan sarsılmaz bağlılığımızı gösterdik" denildi.

Açıklamadan bir gün sonra da Tayvan Dışişleri Bakanlığı bir açıklama yayınlayarak Tayvan’ın bölgesel güvenlik konusunda ABD, Japonya ve Güney Kore ile çalışmaya devam edeceğini ve Tayvan Boğazı'nda ve Hint-Pasifik bölgesinde barış, istikrar ve refahın korunmasının da Tayvan'ın sorumluluğunda olduğunu belirtti.

Açıklamanın hemen ardından hemen apar topar  bir tatbikatın gelmesi, Tayvan’ın büyük bir panik içerisinde  olduğunu göstermektedir. Zira önümüzdeki dört ay Tayvan için oldukça  zor geçecek. Çünkü son dört yıldan beri kendisine bağımsız bir devlet gibi muamele eden ve onu koruyan Biden, tekrar başkan olamayacak ve 20 Ocak 2025’te görevi yeni başkana bırakacak. Öbür tarafta ise Tayvan’ı Çin’e karşı korumaya söz vermiş ve Çin’e karşı  Hint-Pasifik’teki koalisyonun ABD’den sonraki en önemli ortağı Japonya’nın Başbakanı Kishida da sonbaharda başbakanlık görevini bırakacak. Güney Kore Cumhurbaşkanının ise koltuğu sallantıda. Halk sokaklara inmiş durumda, Güney Kore’deki Amerikan askeri varlığını protesto ediyorlar.

Kısaca, 2025 yılında Tayvan’ı karanlık günler bekliyor. Tayvan’ın yeni seçilen Cumhurbaşkanı Lai Ching-te, kara kara düşünüyor ve kendisine Tayvan kaderine mi terkedildi sorusunu soruyor. Hatırlanacağı üzere Lai Ching-te yemin töreninde Çin ile iki eşit egemen devlet olarak ilişkileri geliştirmek istediklerini söyleyerek şimşekleri üzerine çekmişti.  Bu arada, Lai Ching-te geçtiğimiz ocak ayındaki seçimde  toplam oyların sadece %40,1’ini alabildiğini de unutmamak lazım. O seçimde toplamda %60 oy alan muhalefet eğer ortak bir aday çıkarmada başarılı olabilseydi bugün Tayvan Boğazında barış konuşuluyor olurdu. Ayrıca Lai Ching-te’nin partisi Demokratik İlerleme Partisi parlamentoda çoğunluğu da kaybetti. Parlamento şimdi muhalefetin kontrolünde.

Dolayısıyla Tayvan Cumhurbaşkanı Lai Ching-te içeride de zor durumda dışarıda da…İçeride halk desteğini kaybetti. Dışarıda da en önemli iki müttefiki gidiyor. Yerine gelecek lidereler onlar gibi Tayvan’ı canhıraş bir şekilde savunacak ve desteleyecekler mi? Bunu zaman gösterecek ama bir gerçek var ki  Lai Ching-te’yi uykusuz gecelerin beklediği açık.

Demokratların adayı Kamala Harris’in dış politika çerçevesi ve ekibi henüz açıklanmadı ama muhtemelen bir süre Blinken ve ekibiyle devam edeceği söyleniyor. Biden göreve geldiğinde Amerikan medyası üçüncü Obama dönemi olarak adlandırmıştı ve Biden bu imajı silebilmek adına çok uğraşmıştı. Bunun nedeni Biden’ın arkasında esas gücün Obama olduğu ve ülkeyi perde arkasında o ve ekibinin yönettiği iddia ediliyordu; hatta Senato’da ifade verirken Blinken’a ilginç bir soru sorulmuştu: “Biden’ın düğmesi kimin elinde?” Ne zaman Obama devreye girdi Biden adaylıktan çekilmek zorunda kaldı. Bugün de Kamala Harris, Obama ve ekibinin kontrolünde olacak gibi duruyor. Bu nedenle, Hint-Pasifik veya Tayvan konusu nasıl şekillenecek belli değil. Biden döneminde Çin’e yönelik izlenen agresif politika işe yaramadı. Çin’i tek başına yürümeye daha da cesaretlendirdi ve bugün tek başına bir Çin var ve bunun geri dönüşü yok. Kissinger, yükselen Çin’in elini tutan sen ol diye hep ABD’yi uyardı ama ABD kulak asmadı…