Çin-ABD arasında tarihi San Francisco görüşmelerinde en önemli konu başlığı Taiwan olmuştu. Özellikle ABD’nin Taiwan konusundaki taahhütlerini yenileme, Çin’in ise Taiwan’ın kırmızı çizgisi olduğunu hatırlatması toplantının gündemine damasını vuran en önemli gelişmeydi. Taiwan ile ilgili gelişmeler sadece San Francisco görüşmelerinde olmamış aynı zamanda adada da ciddi politik gelişmeler yaşanıyordu. Gelen haberlere göre Taiwan’da Çin birleşmeye sıcak bakan iki muhalefet partisi Koumintang (Milliyetçi Parti) ve Taiwan Halk Partisi, Ocak 2024’de yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçiminde ortak bir aday çıkararak bağımsızlık yanlısı Demokratik İlerleme Partisi’ne karşı ittifak yapmaya karar verdiler. Ancak geçtiğimiz cumartesi günü düzenleyeceği basın toplantısında üzerinde anlaşmaya varılan adayı açıklanması beklenirken bunun yerine, seçim yapmak için anket verilerinin nasıl kullanılacağı konusundaki anlaşmazlık ortaya çıktı ve  ardından daha fazla istişare yapılması gerektiğini duyurdular. Bilindiği üzere, mevcut Cumhurbaşkanı ve Demokratik İlerleme Partisi’nin Genel Başkanı  Tsai Ing-wen'in 2022’deki yerel seçimlerde partisinin uğramış olduğu hezimet üzerine Genel Başkanlık görevinden istifa etti. Ocak 2024 tarihinde de iki dönem sınırlaması nedeniyle Cumhurbaşkanlığı görevi sona eriyor. Tsai Ing-wen, Taiwan tarihinde en tartışmalı cumhurbaşkanlarından birisi. Özellikle Taiwan’ın bağımsızlığı yönünde atmış olduğu provakatif  adımlar Çin ile ABD’yi karşı karşıya getirdi. Önce görevdeki en üst düzey Amerikalı yetkili olan Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin adayı ziyaret etmesini sağladı. Ardından da kendisi ABD’ye gayri resmi bir ziyaret düzenledi ve kendisi adeta bir devlet başkanı olarak karşılandı. Tüm bu süreç içerisinde adayı dünyanın dört bir yanından parlamenterler, eyalet valileri, senatörler, Kongre üyeleri gibi siyasetçiler ziyaret etti. Hepsinin ortak özelliği görev başında olmaları. Adeta resmi ziyarette birbirleriyle yarıştırlar.  Çin, tüm bu gelişmelere karşı adayı abluka altına alarak ve ABD ile olan tüm askeri iletişimi kanallarını kapatarak cevap verdi. Beijing yönetiminin endişesi Taiwan’a karşı bu ziyaretlerle üstü kapalı bir tanıma prosedürünün başlatılması ihtimalidir.  Son dönemde, ABD’de ve Batı medyasında “kendi kendini yöneten demokratik  ada” şeklinde yeni bir söylem geliştirildi. Bu söylem, giderek yeni bir hukuki durumu özetler gibi kullanılmaya; hatta 1992 konsensüsü gibi kimi noktalar da bu yeni tezi meşrulaştırmak için ABD tarafından yeniden ve farklı bir şekilde yorumlandı.  Özetle, ABD, Taiwan’ı Çin’le birleşmesi için değil Taiwan’ın mevcut devlet olmayan devlet benzeri bir aktör olarak kendi kendini yöneten bir statüye sahip ada olarak hayatına devam etmesini istiyor. Bir başka deyişle, Taiwan, ne bağımsızlık ilan edecek ne de Çin’le birleşmek  için çaba sarf edecek. Çin, bu yeni gelişmeleri yakından takip ediyor. Bir yandan askeri gelişmeler öbür yandan uluslararası hukukun boşluklarından faydalanılarak Taiwan’a yeni bir kılıf giydirilmesini şaşkınlıkla izliyor. Oysa elinde üç önemli belge var: 1972 Shanghai bildirisi, 1982 Altı güvence bildirisi ve 1992 Konsensüsü. Buna rağmen, ABD, bu belgeleri orijinal haliyle kabul etmek yerine revizyonist bir amaçla hareket ederek belgeleri farlı yorumluyor. Şu anda Demokratik İlerleme Partisi’nde yıldızı parlayan ve Ocak 2024 Cumhurbaşkanlığı seçiminde partisinin adayı olan William Lai, anketlerde muhalefetin önünde gözüküyor. Taiwan’da muhalefet partileri birleşip ortak bir aday çıkaramazsa  William Lai, Ocak 2024’te Taiwan’ın yeni cumhurbaşkanı seçilecek. Sıkı bir bağımsızlık yanlısı olan William Lai, göreve gelir gelmez ilk hamlelerinden birisinin bir önceki cumhurbaşkanın bıraktığı yerden ABD ve Batı ile ilişkileri geliştirmek ve Çin tehdidi tezini yaymak. Gerçek şu ki Taiwan’ın önünde iki seçenek var: Birincisi kağıt üzerinde bağımsız gibi görünse de ABD’ye bağımlı bir ada; bir başka deyişle, ABD için batmayan bir uçak gemisi hizmeti verme. Diğer seçenek ise bir devlet iki sistem ilkesi üzerinden Çin anakarasıyla barışçıl birleşme. Daha şimdiden Taiwan’ın üzerindeki Amerikan etkisi görülmektedir. ABD’nin Pasifik’te tasarladığı yeni düzen beraberinde ancak savaş getirecektir. Tamamen Amerikan müttefiklerini silahlanmasına ve askeri yığınağın artırılmasına dayan böyle bir düzen maalesef barış getirmez. Taiwan da tıpkı Ortadoğu’daki ülkeler  gibi on yıllarca çatışma sürecinde barışın peşinde koşar. Biden yönetiminin Pasifik’te bir barış arayışında olmadığı çok açık. San Francisco görüşmelerini muhtemelen Ortadoğu’da yaşananın Filistin gerginliği nedeniyle önemsedi. Bu bağlamda, San Francisco toplantısında Xi Jinping ile samimi pozlar verirken toplantı sonrası yapılan basın toplantısında yerini açık bir düşmanlığa bıraktı bir gazetecinin sorusu üzere Xi Jinping hakkında diktatör nitelendirilmesini yeniledi ve bundan sonraki günlerde de bu konuda ne Beyaz Saray ne de kendisi hiçbir şekilde geri adım atmadı. O halde bu değerlendirmesi kendisinin o meşhur gaflarından olmadığına göre  kasıtlı yapılmış bir değerlendirme olduğu ortaya çıktı.  Şimdi hal böyle olunca Çin konusunda Pasifik’te barış konusunda ABD açıkça takiye  yolunu seçmiş durumda. Bu seçimin  Pasifik güvenliğindeki izdüşümünü görmek mümkün. Çin’in ilk elden yanıtı Kamboçya, Laos, Malezya, Tayland ve Vietnam ile birlikte yaptıkları Aman Youyi-2023, (Barış ve Dostluk tatbikatı 2023)  tatbikatla verdi. Çin’in bu tatbikatla vermiş olduğu mesaj gayet açıktır: ABD'nin Çin'e karşı düşmanlaştırmaya çalıştığı ülkelerle  Çin, birlikte ortak askeri tatbikat gerçekleştirmektedir. Ülkeler tatbikatları birbirlerine güvendikleri ve hiçbir tehdit görmedikleri ve dahası düşman olarak tanımadıkları ülkelerle yaparlar. Bir başka deyişle dost ülkeler birbirleriyle askeri tatbikat yapar, dolayısıyla Pasifik’te gerçekleştirilen bu tatbikatın da özü budur. Çin’in bölgede tatbikat yaptığı Vietnam ve Malezya, Güney Çin Denizinde hak iddia eden ülkeler arasında oldukları da unutulmamalıdır. Sonuç olarak, ABD elini eteğini Pasifik bölgesinden çekebilse her şey düzelecek ve bölgeye barış ve dostluk hakim olacak.