Perşembe günü Gazze meselesinde tarihi günler yaşandı. Güney Afrika Cumhuriyeti’nin 29 aralıkta Uluslararası Adalet Divanı'nda 1948 tarihli soykırımın önlenmesi sözleşmesini ihlal etmekten dolayı İsrail’e karşı açtığı davanın ilk duruşması perşembe yapıldı. Soykırım mağduru bir devletin soykırım suçu işlemesi nedeniyle Uluslararası Adalet Divanı önüne çıkması gerçekten uluslararası hukuk tarihi açısından, uluslararası ilişkiler tarihi açısından tarihi önemli bir gündü. İddialar dile getirilirken esas olarak ihtiyati tedbir kararı alınması talep edildi yani dava sürerken İsrail’in de saldırılarının durdurulması isteniyordu. Avukatlar birer birer iddianamedeki gerekçeleri anlattılar, kanıtları sundular kanıtların içerisinde ağırlıklı medyadan elde edilen verilerin olması oldukça dikkat çekiciydi. İlk duruşuma ihtiyati tedbir kararlarının alınması talebiyle bitirildi ve 9 başlıktan oluşan ihtiyati tedbir kararları divan huzurunda okundu. Bu kararlar şunlar: 1) Gazze’deki askeri operasyonların derhal durdurulması 2) Kontrol altındaki herhangi bir grup tarafından gazze'deki herhangi bir askeri operasyonu ilerletecek adımların atılmaması 3) Filistinlilere yönelik soykırımın önlenmesi için gerekli tüm makul tedbirlerin alınması 4) Soykırım sözleşmesinin dokuzuncu maddesi kapsamına giren her türlü eylemden kaçınılması 5) Yerlerinden edilenlerin evlerine dönerek yeterli gıda su yakıt barınak ve giysi dahil olmak üzere insani yardıma erişiminin sağlanması 6) Soykırıma karşı onların cezalandırılmaları için gerekli adımın atılması 7) Soykırımın delillerini muhafaza etmesini ve bu amaçla gelen uluslararası görevlilerin Gazze'ye erişimin engellenmemesi 8) Verilen tedbirler uyguladığına dair ilişkin divana düzenli rapor sunulması 9) Davayı zorlaştıracak veya uzatacak eylemlerden kaçınılması Kuşkusuz  başından beri İsrail bu süreci kabul etmedi. Hatta İsrail Dışişleri Bakanı Güney Afrika’yı  Hamas’ın yargı aparatı olmakla suçladı ve açılan davayı tarihi  iki yüzlülük olarak adlandırdı. Duruşmadan kısa bir süre önce ABD Dışişleri Bakanı  Blinken 4. Ortadoğu turu kapsamında İsrail’i ziyaret etmesi ve ABD’nin siviller konusundaki hassasiyetini bir kez daha gündeme getirmesine rağmen Netanyahu, oralı bile olmadı. Ancak Amerikan basını İsrail ile ABD arasındaki görüş ayrılığının giderek derinleştiği tespitinde bulunarak gidişatı çok da iyi olmadığının altını çizdi. Netanyahu’nun siyasi bekasını İsrail’in güvenliğinden daha önde tuttuğu iddiaları medyada yer alamaya başladı. Muhalif lider Yair Lapid medyadan Netanyahu’ya  istifa çağrısında bulundu. Kuşkusuz, en fazla merak edilen konu İsrail’in Adalet Divanı önüne getirilmesine ABD’nin nasıl tepki vereceği konusuydu. Son dönemde ABD’nin hiçbir sözünü dinlemeyen ve uluslararası hukuk kurallarını hiçe sayan İsrail’in bu tavrı giderek Washington’da da rahatsızlık konusu olmaya başlamıştı. Dolayısıyla, İsrail’in Adalet Divanında yargılanması bir nevi İsrail’e iyi bir ders olarak ABD tarafından görülüyor. Bu nedenle, ABD,  İsrail’in  Adalet Divanının önüne çıkmasından memnuniyet duyuyor gibi görünüyor. Zira nükleer güce sahip İsrail’in bir şekilde dizginlenmesi lazım. Fakat tüm bu tantanaya rağmen son noktada ABD devreye girer ve Adalet Divanı sürecinde İsrail devletini bir şekilde kurtarır. Güney Afrika Cumhuriyeti ve Türkiye’nin de içinde bulunduğu destekçileri ise Adalet Divanı’nda karar çıkmasının çok uzun zaman alacağını biliyorlar. Örneğin Eski Yugoslavya  davasında kararın çıkması 14 yıl sürmüştü. Bu nedenle en azından Adalet Divanında İsrail’in soykırım suçunu işlediği tespit edilebilirse, Uluslararası Ceza Mahkemesinde de Netanyahu'nun yargılanmasının ve ceza almasının da önü açılmış olacaktır ve Güney Afrika ve destekçilerinin temel stratejisi de Uluslararası Ceza Mahkemesinde İsrailli yetkililerinin yargılanması üzerine kurulu gibi gözüküyor. Şimdilerde Netanyahu ve güvenlik kabinesi ortakları arasında tartışmalar başladı bile.  Herkes suçu ve sorumluluğu birbirinin üzerine atmaya başladı. Kim, kime ne derse desin günün sonunda  Netanyahu belki kabine ortakları tarafından uluslararası yargıya teslim edilecek. Her şeyi bir tarafa  bırakırsak   ortaya çıkan tek gerçek şu: Netanyahu, İsrail’i Uluslararası Adalet Divanında soykırım suçu işlemekle yargılatan başbakan olarak tarihe geçmiştir.