Geçtiğimiz hafta terör örgütü PKK’nın elebaşı Duran Kalkan Filistin ve Lübnan’da yaşanan siyonist işgal ve katliama ilişkin bir açıklama yaptı. Terör örgütüne yakın sözde bir haber kanalına yaptığı açıklamada Kalkan savaşın vahşet olduğuna dair genel geçer ifadeler kullanırken İsrail’i tek kelimeyle olsun eleştirmedi. Dahası bu savaşın hedefinde Türkiye’nin olduğunu öne sürerek savaşı ‘enerji yolunu temizleme saldırısı’ olarak nitelendirdi. Terörist başı Kalkan’ın açıklamaları içerisindeki en dikkat çekici nokta şurası:
“15-20 yıl 1990'lı 2000'li yıllarda Basra Körfezi'ni ele geçirmek için bu savaşı sürdürdüler. 2010'dan bu yana da Doğu Akdeniz'i ele geçirmek için sürdürüyorlar. İlan etmişler; Hindistan'dan Körfez'den İsrail'den Kıbrıs'tan Yunanistan'a enerji yolu açmak istiyorlar. ABD'nin planı bu NATO bunda uzlaşmış durumda. Bu saldırılar enerji yolunu temizleme saldırısı oluyor. Lübnan'da engel ortadan kalkmış durumda daha fazla uzatılamaz nasıl sonuçlanır bilemiyoruz. Suriye engel oluşturacak mı? Bunlardan ders çıkartırsa engel olmayabilir.”
Kalkan’ın isim vermeden söz ettiği enerji yolu projesi ABD’nin Çin’in Kuşak ve Yol İnisiyatifi’ne karşı geliştirdiği tarihi Baharat Yolu’na gönderme yapan Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru. Bu projenin detaylarına girmeden önce Kalkan’ın açıklamalarındaki dikkat çekici noktaları vermeye devam edelim.
Duran Kalkan, NATO destekli olduğunu açıkladığı bu savaşın Filistin ve Lübnan’daki direniş güçlerini ortadan kaldırarak engel oluşturması halinde Suriye’yi de hedefleyeceğini ilan ettikten sonra “Dananın kuyruğu Kıbrıs’ta kopacak, savaşın merkezi Türkiye” diyor:
"Dananın kuyruğu Kıbrıs’ta kopacak, savaşın merkezi Türkiye"
“Tabii ki dananın kuyruğu Kıbrıs'ta kopacak. Bu savaşın merkezi Türkiye'dir. İçinde yer aldığı sisteme en karşı konumda olan, sistemle en çok çelişen 3. dünya savaşının bir tarafı olan Türkiye'dir. Sıra Kıbrıs'a gelecek Türkiye sınırına gelecek ve savaş Türkiye'de yoğunlaşacak.
Ne yapacak TC devleti; Ya tümüyle uşak olacak, teslim olacak, uydu haline gelecek, her şeyini kaybedecek yada kafa tutmaya kalkarsa parçalayacaklar. Bugünkü küresel sistem içinde TC devletine yer yoktur.”
Duran Kalkan’ın açıkça Türkiye’yi tehdit ettiği bu açıklamaları ‘küstahlık’ sayarak geçiştirmek mümkün değil. Çünkü, Türkiye’nin ABD merkezli tek kutuplu dünya içerisinde emperyalizm tarafından parçalanmak istendiği biliniyor. Kalkan’ın “sistemle en çok çelişen ülke” olarak adlandırması da tam olarak buna dayanıyor. Türkiye’ye ABD’nin tek kutuplu dünyasında yer olmadığını belirten terör örgütü elebaşı Türkiye’nin parçalanması ve rejiminin değiştirilmesinin modern bir Sevr planı olarak Soğuk Savaşın bitişinden itibaren ABD ve müttefiklerinin politikası olduğunu biliyor. Zaten ABD’nin on yıllardır Fethullahçı çeteye ve PKK’ya verdiği desteğin arkasında da bu politika var. Ancak koşullar şimdi, geçmişte olmadığı kadar ağırlaşıyor.
ABD, Suriye’de yarattığı iç savaş koşulları içerisinde terör örgütü PKK/YPG’den neredeyse tam teçhizatlı bir ordu yarattı. Eski ABD Başkanı Barack Obama, YPG’yi ABD’nin ‘kara gücü’ ilan etmişti. Bu gücün Türkiye düşmanı terör faaliyetlerinin yanı sıra bölgenin yeniden şekillendirilmesine yönelik emperyalist politikalarda rol oynayacağı da Kalkan’ın bu sözleriyle açığa çıkmış oldu.
Netanyahu BM'de harita ile ilan etti
Duran Kalkan’ın “enerji yolu temizliği” ifadesine dönelim. İsrail Başbakanı Netanyahu Birleşmiş Milletler (BM) 79. Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada Kalkan’ın ‘enerji yolu temizliği saldırısı’ görüşünü destekleyen ifadeler kullandı. Netanyahu kullandığı haritada İran, Irak, Suriye ve Yemen siyah renkle göstermiş ve bu ülkeleri "Lanetli" olarak adlandırdı. Sol elindeki yeşil renkteki haritada ise Mısır, Sudan, Suudi Arabistan ve Hindistan "kutsanmış" olduğunu vurguladı. Hindistan ve Suudi Arabistan, Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Ekonomik Koridoru'nda yer alıyor.
Gazze Kasabı Netanyahu konuşmasında koridor planına da açıkça değiniyor.
"Bayanlar ve baylar, İsrail bu yedi cepheli savaşta İran'a karşı kendini savunurken, kutsanmış ve lanetli olanı ayıran çizgiler daha net olamazdı. Bu geçen yıl burada sunduğum harita. İsrail ve Arap ortaklarının Asya ve Avrupa'yı birbirine bağlayan bir kara köprüsü oluşturduğunu gösteriyor. Hint Okyanusu ile Akdeniz arasında, bu köprü üzerinden demiryolu hatları, enerji boru hatları ve fiber optik kablolar döşeyeceğiz ve bu 2 milyar insanın iyiliğine hizmet edecek."
Nedir bu Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru
Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru geçen yıl 9-10 Eylül'de Hindistan'ın ev sahipliğinde 18'incisi "Tek Dünya, Tek Aile, Tek Gelecek" ana temasıyla düzenlenen G20 Liderler Zirvesi'nde ilan edilmişti. Zirvede Hindistan, Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Fransa, Almanya, İtalya ve Avrupa Birliği (AB) arasında Mutabakat Zaptı (MoU) imzalandı. Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru (IMEC) adı verilen ve Mumbai’den başlayacak bu hat Baharat Yolu olarak da anılıyor. Bu yol, BAE, Suudi Arabistan ve Ürdün üzerinden İsrail işgali altındaki Hayfa Limanı’na, daha sonra Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) üzerinden Yunanistan’ın Pire Limanı’na ve en son olarak da Almanya’nın Hamburg Limanı’na ulaşacak. Koridorun görünürdeki hedefi Hindistan’ı Ortadoğu üzerinden Avrupa’ya bağlamak ve nakliye sürecini yüzde 40 oranında azaltmak.
IMEC, şüphesiz, ABD ve Hindistan’ın Çin’in Kuşak ve Yol Projesi’ne karşı hamlesi. İmzaların atılmasının ardından basında yer bulan IMEC haberlerinde dikkat çeken yorumlar yer almıştı. Öncelikle ve özellikle liberal iktisatçılar ve siyaset bilimcileri projenin amacını Rusya’yı dışlamak ve Çin’e olan ‘bağımlılığı’ azaltmak olarak açıklamıştı. İşte bu projenin gerçek nedeni. Daha açık bir ifadeyle projenin amacı dünyanın çok kutuplu hale geldiği günümüzde Rusya ve Çin’i zayıflatarak ABD’nin tek kutup olarak kalmasını sağlamak. Zaten projenin ilan edildiği zirvenin adının da "Tek Dünya, Tek Aile, Tek Gelecek" olması neyin amaçlandığının göstergesi. Bu arada projeyle hedeflenen Rusya ve Çin karşıtlığı aynı zamanda Asya ve Afrika’nın bağımsızlığını kazanmaya çalışan mazlum milletlerini ABD’ye bağımlı kılmak anlamına da geliyor.
Ortadoğu’da ‘yol temizliği’
G20 zirvesi sonrası “İsrail, bu ekonomik koridorda önemli bir kavşak olacak. İsrail’deki demiryolları ve limanlar, Hindistan’a yeni limanlar açacak. IMEC, İsrail tarihindeki en büyük işbirliği” yönünde Netanyahu tarafından açıklamalar yapılmıştı. IMEC’in İsrail ile Suudi Arabistan arasında atılan normalleşme adımlarını da güçlendirme konusunda işe yarayacağı söyleniyordu. Projeden önce yapılan İbrahim Anlaşmalarıyla Birleşik Arap Emirlikleri hem de Bahreyn, İsrail'in egemenliğini tanıdı ve bu ülkeler ile siyonist rejim arasında diplomatik ilişkiler kuruldu. BAE’nin IMEC’de önemli bir yer tutuğunu not ederek Suudi Arabistan’ın da bu anlaşmaların kapsamı içerisine alınmaya çalışıldığını hatırlayalım. Suudi yönetimi İsrail ile işbirliği konusunda oldukça hevesliydi.
Ancak hesaplar Hamas’ın Aksa Tufanı Operasyonu’yla bozuldu. ABD’nin ve İsrail’in Filistin’in yok edilmesini hedefleyen sözde diplomatik süreci Filistin direnişinin Aksa Tufanı hamlesiyle boşa çıkarıldı. Ancak ABD emperyalizmi, Aksa Tufanı’na karşı İsrail’in Gazze’de soykırım uygulamasına ve Lübnan’a saldırmasına destek vererek Ortadoğu’da yeni bir düzen kurma hedefinden vazgeçmediğini de ortaya koymuş oldu.
ABD’nin Başkan Biden tarafından dile getirilen “Ortadoğu’da yeni düzen” hedefi esas olarak IMEC’in gerçekleştirilebilmesi için şart. Yani ABD ve İsrail, Çin’in Kuşak ve Yol İnisiyatifi’ni baltalamak için önce Ortadoğu’daki direnişi çökertmek zorunda. İran’ın başını çektiği direniş ekseni Irak, Suriye, Lübnan, Filistin ve Yemen’i içine alan bir coğrafyada emperyalizme ve siyonizme karşı savaşıyor. Bu savaşta direniş güçlerinin yenilgisi aynı zamanda Çin’in hatta Rusya’nın da büyük zarar görmesi anlamına gelecek.
Peki Türkiye neden hedefte?
Duran Kalkan, bu ‘enerji yolu temizliği’nde asıl hedefin Türkiye olduğunu söylüyor. Yani açıkça sıranın Filistin ve Lübnan’ın ardından Suriye ve Türkiye’ye geleceğini ileri sürüyor. Zaten IMEC açıklandığında Türkiye’nin bilerek dışlandığı da konuşulmuştu. Türkiye’nin 15 Temmuz Fethullahçı darbe girişiminden itibaren ABD’ye tavır alması, Rusya’yla yakınlaşması ve s-400 gibi konular Batı tarafından mimlenmesine ve projenin dışında bırakılmasına neden olmuştu. Türkiye’nin ülke bütünlüğünü koruması ve yönetimini Fetullahçı terör örgütüne teslim etmemesi Batı tarafından hedefe konulmasına yetmişti. Zaten Duran Kalkan, ‘Yeni küresel sistemde Türkiye Cumhuriyeti’ne yer yok diyor. ABD emperyalizmi ve müttefikleri bölgede Türkiye’nin varlığını tehdit olarak görüyor. Türkiye’deki liberal kesimse ABD’yle iş birliği siyaseti önerirken bu projeden de söz etmeden duramıyor, Türkiye’nin Batı’yla uyumlu olarak projeye dahil olmasını öneriyordu.
Projeye katılım için Batı’yla uyumun ne anlama geldiğini açıklayalım: Devletin yönetimini Fethullahçı çeteye teslim etmek, ABD’nin kara gücüne dönüşmüş olan PKK terör örgütüyle mücadele etmemek ve Batı’nın siyasi ajandasını toptan kabul etmek…
Kalkan’ın açıklamalarında yer alan “Kıbrıs” vurgusunu da unutmamak gerekiyor. Batı, tıpkı Filistin halkına yaşama hakkı tanımadığı gibi Kıbrıs’taki Türk varlığına da karşı. Kıbrıs’taki Türk varlığını işgalci olarak tanımlayan ABD ve Avrupalı müttefikleri Güney Kıbrıs Rum Yönetimini silahlandırıyor. Üstelik, GKRY yalnızca Türkiye’ye karşı değil Filistin ve Lübnan’a karşı da kullanılıyor. İsrail’e destek vermek için gelen ABD güçleri Güney Kıbrıs’ı kullanıyor. Hatta, Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ın hayatını kaybettiği saldırıda kullanılan uçakların da Güney Kıbrıs’tan kalktığı iddia edilmişti.
PKK terör örgütünün elebaşı Duran Kalkan’ın açıklamaları Filistin’de süren ve Lübnan’a taşan siyonist saldırının arkasındaki nedeni de hedeflerini de kendi örgütünün konumunu da gözler önüne seriyor. Türkiye, İran, Çin, Rusya Filistin ve Lübnan’daki direniş güçleri nesnel olarak aynı safta yer alıyor. ABD emperyalizminin tek kutuplu dünya dayatması Hindistan ve körfez ülkeleriyle birlikte ördükleri NATO destekli şer ittifakına dayanıyor. PKK da İsrail de esas olarak bu ittifakın mızrak ucu görevini üstleniyor.