“Doğulu ulusların tarihine bir bakın, kendi kendini yönetim konusunda hiçbir ize rastlamazsınız. Bizim işimiz yönetmekse, minnettarlık görsek de görmesek de, onlara sağladığımız nimetler hakkında bir fikirleri olsa da olmasa da yönetmek görevimiz.” Arthur James Balfour’un 1910’da Avam Kamarası’nda yaptığı konuşmadan.
13 yıldır devam eden Suriye İç Savaşı, 61 yıllık BAAS yönetiminin yıkılmasıyla 10 Aralık’ta sona erdi. Muhaliflerin 27 Kasım’da başlattığı ani taarruz Suriye Ordusu’nun hızlı yenilgisiyle sonuçlandı. Eski Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad ülkeyi terk etti ve başkent Şam, muhaliflerin eline geçti. Muhalif grupların en ciddi askeri ve siyasi yapılanmaya sahip olanı ise Heyet Tahir Şam… Muhalif grupların başını çeken, ABD, İngiltere ve Türkiye başta olmak üzere birçok ülkenin terör örgütü saydığı Heyet Tahir Şam’ın terörist niteliği ise ilk olarak İngiltere tarafından ‘unutuldu’. Bugün İngiltere Dışişleri Bakanlığı’ndan bir heyet, HTŞ lideri Colani ile Şam’da görüştü. Zaten İngiltere Dışişleri Bakanı Lamy, HTŞ ile diplomatik ilişki kurulduğunu geçtiğimiz hafta açıklamıştı. HTŞ ile Türkiye ve Katar’dan sonra görüşen ilk devlet de İngiltere oldu.
Bu arada 5 Aralık’ta Katar Emiri’nin İngiltere’yi ziyaret ettiğini ve Kral III. Charles tarafından “İkinci eviniz Birleşik Krallık’a yeniden hoş geldiniz” sözleriyle karşılandığını da not edelim. İngiltere, gerçekten de Katar Emiri’nin ‘ikinci evi’ keza varlığını İngiliz emperyalizmine borçlu olan bir ülkenin ve ailenin lideri. Üstelik emirin ikinci evine yaptığı ziyaretin tarihinin de Suriye’deki çatışmaların sürdüğü bir evreye ‘denk gelmesi’ de ayrı bir tesadüf.
İngiltere oyuna mı dönüyor?
Uzun bir süredir İngiltere’nin ABD’nin dümen suyunda gittiği Soğuk Savaş dönemi dış politikasından sıyrıldığı ve çok kutuplu bir dünyada bağımsız bir emperyalist oyuncu olmaya çabaladığı konuşuluyor. Ama son günlerde yaşananlar hariç hiçbir gelişme bu tartışmayı bir komplo teorisi olmaktan bu kadar net sıyıramazdı. Çünkü İngiltere’nin aktif Suriye politikası sadece diplomatik temas ve Şam ziyaretinden ibaret değil. Birlikte Suriye üzerine politika yaptığı Katar Emiri’nin savaş sırasında İngiltere’yi ziyaret etmesi de tek başına yeterli değil.
Esas olarak bölgeyle ilgilenen herkesi şaşırtan muhaliflerin ulaştığı askeri kapasite oldu. HTŞ başta olmak üzere muhaliflerin bu kadar hızlı sonuç alması bazı soruların sorulmasına yol açtı. HTŞ yıldırım hızıyla düzenlediği taarruzlarda dron kullanması ayrıca dikkat çekti. HTŞ’nin bu dronları Ukrayna’dan temin ettiğine yönelik bilgiler de dolaşıma girerken HTŞ’nin dron kullanmayı kimden öğrendiği de merak konusu oldu.
İngiltere’nin dış istihbarat servisi MI6’in HTŞ’lilere dron eğitimi verdiği iddialar arasında. Küçümsenemeyecek bir iddia çünkü dış politikada askeri destek ile siyasi destek genellikle kol kola gider. MI6'in eski Başkanı John Sawers Suriye'de HTŞ'nin Şam'ı ele geçirip Beşar Esad hükümetini devirmesine ilişkin verdiği mesajda “Son iki haftada gördüğümüz HTŞ eylemleri bir terör örgütünün değil, bir kurtuluş hareketinin eylemleridir.” dedi.
İngiltere, ‘terör örgütü’ saydığı bir grubun eylemlerini kurtuluş hareketine benzetiyor. Bu benzetmeyi de MI6 başkanına yaptırıyor. Üstelik ‘kurtuluş hareketi’ sayılan örgütün dron kullanmayı da açıklama yapan başkanın yönettiği teşkilatın organize ettiği iddia ediliyor. Bu kadarı tesadüf değil işte…
‘Terör örgütü’yle diplomatik temas ve 50 milyon sterlin
Bütün bunlara ek olarak İngiltere geçen hafta HTŞ ile “diplomatik temas” kurduğunu açıklarken Suriye’ye yüklü bir yardım göndereceğini ilan etmeyi de ihmal etmemişti.
Dışişleri Bakanı David Lammy, Suriye’ye 50 milyon sterlinlik insani yardım yapılacağını açıklarken Londra’nın HTŞ ile temas kurduğunu söyledi. Lammy, Suriye’nin büyük bir bölümünü yöneten HTŞ’nin “yasaklı bir terör örgütü” olmaya devam ettiğini fakat Birleşik Krallık’ın “diplomatik temas kurabileceğini ve beklendiği gibi diplomatik temas kurduklarını” söyledi. Bugün o yasaklı terör örgütüyle masaya oturdular, üstelik bunu istihbarat örgütü aracılığıyla gizli kapaklı yapmaya da ihtiyaç duymadılar.
HTŞ lideri el-Colani de Suriye TV’ye verdiği mülakatta, Batılı elçiliklerle temas halinde olduğunu ve “Şam’daki temsilciliklerini yeniden kurmak için Britanya ile görüşmeler yürüttüklerini” açıklamıştı.
İngiltere’nin oyunu ABD-İsrail aleyhine mi ?
Yazının başında İngiltere’nin ABD’den bağımsız bir oyuncu olarak yeniden devreye girdiğine yönelik bir fikirlerin olduğunu belirttik. Önümüzdeki süreçte bu konu sıkça tartışılacak gibi görünüyor. Bu noktada İngiltere’nin ABD’ye rağmen bir oyun kurduğunu iddia etmek için henüz erken. Ama bazı gelişmeler bu tartışmanın da açılabileceğini gösteriyor.
Son süreçte İsrail’in Suriye’de yaşananlardan yararlanarak Golan Tepeleri’nin tampon bölgesini işgal ederek Şam’a yaklaşması ve Suriye’nin askeri altyapısını bombalamasına İngilizler tepki gösterdi. Bir İngiliz Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, konuya ilişkin AA'nın sorusunu yazılı olarak yanıtlayarak "İsrail, açıkça Golan Tepeleri'ndeki tampon bölgedeki varlığının savunma amaçlı, kısıtlı ve geçici olduğunu belirtti. İsrail'in bu taahhüdüne uymasını bekliyoruz" ifadelerini kullandıktan sonra “Pozisyonumuz nettir, Golan Tepeleri işgal altındaki topraklardır ve İsrail'in burayı ilhak etmesini tanımıyoruz" dedi.
İsrail’in her hamlesine başta ABD olmak üzere Batı’nın blok halinde destek verdiğini düşünürsek İngiltere’nin bu itirazı not edilmeli. Aylar önce Güney Kıbrıs’taki İngiliz üslerinin İsrail’e destek amaçlı kullanıldığına yönelik iddialar üzerine patlayan protestolar esnasında İngiltere bu üslerin ve RAF (Kraliyet Hava Kuvvetleri) İsrail’e destek vermek için kullanılmadığını açıklamıştı.
Fransa da İsrail’in Lübnan’a yönelik saldırılarına tepki gösterdiğini hatırlayınca acaba ABD’nin Süveyş Krizi sırasında İngiltere ve Fransa’ya yaptığını bu kez de İngiltere ve Fransa mı ABD’ye yapmaya çalışıyor sorusu akıllara geliyor.
Çünkü İngiltere’nin kuruluşunda büyük payının olduğu İsrail’e karşı bir tavır alması İngiltere’yi ABD ile karşı karşıya getirebilir. Bu da ABD’nin Arapların gönlünü kazanmak için 1956’da yaşanan Süveyş Krizi’nde İngiltere ve Fransa’ya tavır aldığı ve İsrail’i hizaya çektiği politikayı hatırlatıyor. Üstelik, iş ‘Arapların gönlünü kazanma’ olunca İngilizlerin tecrübesi ABD’den daha fazladır…
Çok kutuplu dünyanın doğası… İngiliz-Rus rekabeti bu işin neresinde?
İngiltere’nin ABD’ye rağmen oyun kurup kurmadığı tartışıla dursun… Ancak İngilizlerin, 200 yıldır rekabet halinde olduğu Rusları Ortadoğu’dan uzak tutmaya çalıştığı biliniyor. İngilizler, Suriye’de krizi fırsata çevirmiş olabilir. Üstelik İngiltere’nin Ukrayna’da da -Trump’ın aksine- Rusya’ya karşı savaştan yana olduğu biliniyor. Rusya’ya karşı bu şahin politika AB’nin ve Almanya’nın ekonomik zararına yol açsa da İngilizlerin bundan vazgeçmediğini belirtelim.
Belki de biraz bu yüzden vazgeçmiyorlar. Çünkü İngiltere’nin AB’yi ve Almanya’yı Rusya’yla iş birliği halinde gelişmekten caydırmak için nedenleri var. Üstelik Trump’ın Ukrayna’da savaşı bitirmeye yönelik açıklamalarını duymazdan gelerek Biden yönetimiyle birlikte savaşı körüklemeye çalıştıkları da görülüyor. Yani İngiltere, hem ABD’ye hem de AB’ye rağmen bir oyun kurmak istiyor olabilir. Ortadoğu’da ABD’yi dizginlemek, Rusya’yı uzak tutmak ve Avrupa ile Moskova’nın ilişkilerini düzeltmesini engellemek için çalışan bir İngiltere, çok kutuplu yeni dünyanın doğasına uygun bir hat çiziyor. Çünkü yeni dünyanın uluslararası ilişkileri geçmiş Soğuk Savaş tecrübesinden bazı farklılıklar gösteriyor: Artık devletlerin bir bloğun mensubu olarak bir politikanın arkasına toplu olarak hizalanmasından bahsedemeyiz. Bunun yerine her birinin gücü oranında ayrı bir oyun kurmaya çalıştığını görmeliyiz. Elbette her devlet kurduğu oyunun gereği olarak ittifaklar kurabilir, çıkarlar kesiştiğinde yan yana gelebilir ama bu da Soğuk Savaş dönemindeki bloklara benzemeyecektir.