Son günlerde anlatılanlara göre hükümeti oluşturan AKP ve MHP Amerika ile anlaşmış. Buna göre Amerikalılar ‘tamam biz Suriye’den ve Irak’tan çekilelim; ama o zaman Kürtlerin hamiliğini siz üstlenin’ demişler ve bizimkiler de bunun üzerine atlamış. Yeni bir PKK açılımı başlamak üzereymiş. Dolayısıyla Kandil’de ve Suriye’de yuvalanmış PKK/PYD ile mücadele değil müzakere edilerek sisteme dahil edilecekmiş. Hatta bu ‘uzlaşmanın’ Kıbrıs ve Yunanistan ayakları da varmış. Rivayetlere göre PKK ele başı Öcalan ev hapsine çıkarılacak; içerideki diğerlerinin cezalarında indirimlere gidilerek salıverilmeleri sağlanacak ve DEM Parti kapatılarak yerine aynı çizgiden başka bir parti (buna neden ihtiyaç duyulduğunu anlamak zor) açılacakmış…
Bütün bu anlatılanlar Türkiye’deki yakın dönem siyasal olaylarını yakından takip edenler açısından daha önce seyredilen bir film gibi. Önceki yıllarda ‘analar ağlamasın’ diye satılmaya çalışılan bu proje sonraki yıllarda duvara toslamış ve bu hükümetten önceki politikalara yani PKK’ya karşı silahlı mücadele seçeneğine dönülmüş ve muazzam mesafe kat edilmişti. Tekrardan bu noktaya neden geri dönüldüğü veya dönüleceği sorusunun cevabı ise ‘bu hükümet zaten bu zihniyeti her zaman muhafaza edegelmişti’ veya ‘Amerika böyle bastırmış ve başka çareleri kalmamış’ gibi okuyanlardan ‘CB Erdoğan’ı tekrar seçtirebilmek için DEM Parti oylarına şiddetle ihtiyaç var ve bundan dolayı bu açılım politikalarına yöneldiler’ tezleri havada uçuşuyor.
Amerika ile anlaşıldı iddiası
Bu arada hükümetin Suriye ile uzlaşmamakta ısrarcı görünmesi/davranması, Kıbrıs’ta iki devletli çözüm tezini sürekli dile getirmekle birlikte KKTC’nin başka devletlerce tanınması (Örneğin Rusya, Azerbaycan vd.) konularınla isteksiz veya çekingen davranması ve Yunanistan ila başladığı veya başlayacağı iddia edilen kıta sahanlığı müzakereleri dikkate alındığında sanki böyle bir anlaşma/uzlaşma olduğuna hükmetmek mümkün gibi görünüyor.
Fakat bu noktada şu soruyu da sormak gerekiyor: Hangi Amerika ile uzlaşıldı? Şu andaki Biden-Harris yönetimi ile böyle anlaşma yapılmış olması ihtimali zayıf görünüyor. Yapıldı ise anlamsız; çünkü dereyi görmeden paçaları sıvamak gibi bir şey olur. Olsa olsa Amerika’daki İsrail lobisi yanlısı düşünce kuruluşları ve onların uzantıları ile uzlaşılmıştır. Sonuçta Trump kazanırsa bu bölgeden Amerika’yı zaten çekebilir hatta çekecektir. Ve bunun karşılığında PKK/PYD lehinde çok kapsamlı ve tehlikeli tavizler vermeye gerek kalmamış olur. Hatta Trump yönetimi Kıbrıs ve Ege konularında Rum/Yunan tarafının yanında yer almayabilir.
Bölgesel ilişkiler alt üst olur
‘Biz bölgeden çekilelim, Kürtlerin hamiliğini siz üstlenin’ cümlesiyle ifade edilen/edilecek böyle bir ‘açılım’ Türkiye’nin zar zor düzelttiği Irak ile ilişkilerini yeni sorgulamalara açar. Örneğin Suriye’deki PKK/PYD yapılanmasının otonom bir güç haline dönüşmesine destek verecek bir Türkiye aynı zamanda Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’ni Irak merkezi hükümetine karşı desteklemek durumunda olacaktır ki, bu da son bir yıldır uğraşa uğraşa normalleşme sağladığımız Ankara-Bağdat ilişkilerini yeniden gerginleştirir.
Bu arada Türkiye’de kamuoyuna ‘kardeşim yıllardır bölünüyoruz diye konuşuluyorken biz bırakın toprak kaybetmeyi yeni topraklar, bölgeler kazanıyoruz, petrol bizim olacak, milyar dolarlar bize gelecek’ diye yapılacak propagandanın hele de böyle bir ekonomik krizde alıcısı olmasını beklemek hükümet açısından fazla iyimserlik olabilir. Suriye’yi doğrudan bölünmeye götürecek böyle bir girişimde Rusya ile ilişkiler de bir kez daha bozulmaya başlayabilir.
Suriye ve Irak’ın toprak bütünlüğünü bozmaya çalışan bir Türkiye’nin Arap ülkeleriyle ilişkilerini normal şekilde sürdürebileceğini beklemek de yanlış olur. Arap ülkeleri kendi aralarında sorunlar yaşasalar da Arap olmayanların kendi iç işleri gibi gördükleri düzenlerine karışmasına hele hele Arap ülkelerinden bir veya birkaçının topraklarına çökmesine şiddetle karşı çıkacaklardır.
Öte yandan PKK’nın istekleri doğrultusunda bir anayasa değişikliğine gitmek hem ülkenin geleceği açısından onulmaz yaralar açabilir hem de popülaritesi ekonomik kriz, işsizlik, hayat pahalılığı ve özellikle sığınmacılar/kaçaklardan dolayı epeyce düşmüş bir hükümeti tamamen yerle bir edebilir; çünkü kamuoyu anketlerinin açıkça gösterdiği gibi, halkın gündeminde bu tür konular ilk yirmide bile yer almıyor.
Çok kutuplu dünyada PKK ve taleplerini bize dayatmaya çalışan Amerika’nın güç ve etkisi hızla dengelenirken, bu süreci iyi değerlendirerek söz konusu terör örgütünü tamamen etkisiz hale getirmeye çalışmak varken böyle bir açılıma neden ihtiyaç duyulmuş olunabilir? Bunun karşılığında Amerika ve Avrupa’dan para geleceğini beklemek hayal olur. Sadece para için bu işlere kalkışmak ise siyasi intihar. Geriye tek bir ihtimal kalır ki o da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeniden seçilmesini sağlamak olabilir ki, bu da mümkün olmayabilir. Sonuçta yukarıda liderlerin anlaşması aşağıda ekonomik krizde adete ruhunu teslim edercesine zorlanan seçmeni hiç de motive etmeyebilir. Mayınlı bir alan… Bekleyip göreceğiz…
Hasan Ünal