Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ihtiyat içeren açıklamalarıyla birlikte medyadaki davul-zurnalı kutlamalar azalmaya başladı. Özellikle İsrail’in Suriye’nin devletsizleştirilmesi sürecinin hem baş aktörü olarak bu ülkeyi feci şekilde bombalaması hem başta Durzi bölgesi olmak üzere Şam’a kadar genişçe bir toprak parçasını işgali hem de PKK/PYD’nin önünü açan hava harekatları zafer sarhoşluğunu unutturmaya başladı.
Şimdiki dengelerin nasıl oluşturulacağı ve Türkiye’nin hayati çıkarlarının nasıl korunacağı gibi meseleler kocaman soru işaretleri olarak karşımızda duruyor. Örneğin Şam’da yönetimi devralmış bulunan HTŞ (Heyet Tahrir el Şam) ile ortalama iyi münasebetler kuracağımızı düşünüyor olabiliriz; ancak aynı HTŞ İsrail ve Amerika’nın bu bölgedeki en önemli müttefiki. İsrail ile bir dertleri bulunmadığını; asıl amaçlarının Hizbullah ile mücadele ve İran’ın Suriye’deki varlığının sonlandırılması olduğunu söyleyerek geldiler. İdlib’de toparlanarak Halep’e karşı başlattıkları operasyonun İngiltere, ABD ve İsrail ile birlikte (taktik düzeyde de Ukrayna ile) kotarıldığı neredeyse kesin.
Dolayısıyla önümüzdeki günlerde Türkiye açısından PKK/PYD’nin Fırat’ın kuzey doğusundaki devletleşme girişimlerinin nasıl durdurulabileceği konusu ön plana çıkacak. Bu sorunun Suriye’deki diğer meseleler ve Suriye coğrafyasına sürekli çomak sokmakta olan İsrail ve Amerika’dan bağımsız halledilebilmesi de neredeyse imkansız. Türkiye’nin şimdilik iyi ilişkiler içinde bulunduğu HTŞ ile birlikte PKK/PYD’ye karşı işbirliği yapma ihtimali neredeyse yok; çünkü HTŞ kendi deklare ettiği politikası itibariyle Hizbullah ve İran’la mücadeleyi ön plana çıkardığı için İsrail ve Amerika ile birlikte hareket edecektir.
Ankara’nın İsrail ve Amerika ile anlaşıp uzlaşarak onları Kürdistan projesinden ve dolayısıyla Fırat’ın kuzey doğusunda kukla devlet yapılanmasından vaz geçirmesi ihtimali düşünülebilir mi? Hatta onlara, Şam’daki İsrail karşıtı ve İran’ın stratejik müttefiki Baas yönetimi çöktüğüne göre Orta Doğu’da Türkiye ile işbirliğini öncelemeleri ve Kürdistan projesinden vaz geçmeleri gerektiği anlatılabilir. Amerikalıların Fırat’ın kuzey doğusundaki PKK/PYD yapısını ayakta tutmaya çalışmalarının sebeplerinden birisi de Suriye’ye Irak üzerinden gelen lojistiğin kesilmesi amaçlıydı. Baas yönetimi altında olmayan bir Suriye’nin İran etkisine açık olmayacağı belirtilip Türkiye’nin de buna izin vermeyeceği ifade edilerek bu ikilinin Kürdistan projesini en azından askıya alması istenebilir.
Böyle bir müzakere ortamı oluşturulup oluşturulamayacağı meçhul; ancak karşı tarafların özellikle İsrail ve Amerika’daki İsrail lobisinin bunu kabul edip köşeye çekileceğini beklemek fazlaca iyimserlik olur. Her ne kadar Trump Suriye’de yaşananlara Amerika’nın karışmasını istemediğini söylese de – ki normal şartlarda Amerika’nın bu ülkeden çekilmesi çok lehimize olurdu – İsrail’in Suriye’de olup bitenlere ilgisiz kalması düşünülemez. Suriye’yi bizim çıkarlarımıza aykırı olarak karıştırmak isteyecek bir İsrail’e karşı elimizde pek fazla müttefik ve seçenek de yok gibi. Bir önceki senaryoda lehimize olan veya lehimize bir takım işbirliği senaryolarında yer alabilecek olan Rusya, İran ve Esat yönetimleri gibi faktörler de artık devrede değil.
Öte yandan İsrail ve Amerika ile birlikte bir Suriye politikası izleyecek olsak, bunu mevcut hükümet sürdürebilir mi? Örneğin PKK/PYD’ye destek vermekten Amerika ve İsrail’in vaz geçeceği bir senaryoda Ankara hükümeti İsrail’in Hamas’ta yaptığı/yapacağı soykırımsal operasyonları görmezden gelebilecek midir? Veya İsrail’i eleştirse bile bunu olabildiğince yumuşak cümlelerle yapmayı becerebilecek midir? Bunun cevabı da olumsuz gibi görünüyor.
Amerika’yı ve özellikle İsrail’i Kürdistan kurma fikrinden vaz geçirmek neredeyse imkansızken, bir yandan ABD-İsrail özellikle de Vaşington ile ilişkileri koparmadan yürütüp başka ülkelerle kuracağımız ilişkiler yoluyla bunların gücünü dengeleyebilir miyiz? Örneğin bir Kürdistan kurulması senaryosu İran’ı da yakından ve olumsuz etkileyecektir. İsrail ve Amerika’nın böyle bir Kürdistan için İran’dan da büyükçe bir parça koparmayı düşünüyor olması Tahran ile bizi normalde tabii müttefik yapmalıdır: ancak yıllardır bizim hükümetin Suriye’de izlediği politika ve siyasal/selefi İslamcı çevrelerdeki İran karşıtlığı bunu pek de mümkün kılmıyor. Ortak riskler/tehlikeler karşısında iki devletin yakın işbirliği içerisinde olması neredeyse imkansız. Ayrıca bir önceki Esat’lı senaryoda lehimizde bir faktör olarak yer alan Rusya da denklemde yer almıyor artık. Hatta belki de bize kızgın veya en azından küskün…
Bütün bu senaryolarda Ankara’nın işi pek de kolay olmayacak gibi. Eğer Türkiye, kamuoyuna yaptığı açıklamalarda söylediği gibi, Suriye halkının demokratik ve çoğulcu bir siyasal yapı oluşturarak kardeşçe ve yabancıların kendi işlerine karışmasına izin vermeden ülkelerini toparlamaya hemen başlayacağına gerçekten inanıyorsa o zaman işimiz daha da zor olabilir.