Henüz çatışmalardan ötürü yıpranmamış bir orduya ve güçlü silahlara sahip bir ordunun sıcak savaşa çekilmesi, muhtemel sonuçları bakımından Lukaşenko dahil Minsk yönetiminin istediği bir şey değil, ancak, Ukrayna’dan beklediğini alamayan NATO önderliğindeki Batı kampının, masaya oturmak istemediği sürece savaşı bir sonraki evreye yükseltmekten başka çaresi de yok.
Ukrayna Silahlı Kuvvetlerinin Kursk bölgesine yönelik operasyonu, yalnızca Ukrayna’nın bir taktik hamlesi değil, Batı'nın devam eden savaştaki niyetini de gösteren bir adım oldu.
Bu talebin kabul edilmesi, Kursk’la başlayan Rusya içi saldırıların Ukrayna ve Batı açısından bir ‘ana saldırı hattı’ olarak belirleneceği ihtimalini doğuruyor. ‘Bir gün gerçekleşeceği’ artık herkesin malumu olan barış müzakereleri öncesinde Batı, Rusya’ya bağlanan Donbass’a karşılık olarak, masaya olabildiğince güçlü oturma niyetinde.
Son olarak, Ukrayna lideri Vladimir Zelenskiy’in uzun menzilli füzelerin Rus toprağına saldırıda kullanılmasına ilişkin kısıtlamaların kaldırılması yönünde çağrıda bulundu ve ‘bazı NATO ülkelerinin’ de aynı taleple bir bildiri hazırladığı öğrenildi.
Kursk hattındaki gelişmeler sıcaklığını korurken, Rusya-Ukrayna çatışması üzerinden başlayan hesaplaşmanın bir diğer önemli ülkesinde de önemli gelişmeler meydana geldi: Belarus.
Son günlerde, Belarus hattında medyada kendisine çok fazla yer bulmayan ancak kritik bazı gelişmeler yaşanıyor. Kiev yönetimi, geçtiğimiz haftalarda saldırı İHA’larıyla Belarus hava sahasını ihlal etmiş, hazır durumda bekleyen Belarus hava savunması ise söz konusu İHA’ları kısa sürede imha ettiğini açıklamıştı.
Bu, Rusya-Ukrayna düzleminde sıcak savaşa girmemeye özen gösteren Belarus’un Ukrayna’yla girdiği son dönemin en büyük askeri etkileşimi.
Ukrayna ve Batı için Kursk, bölgedeki nükleer santral düşünüldüğünde Rusya’ya karşı önemli bir şantaj malzemesi. Bölgede meydana gelebilecek bir nükleer felaket, en fazla Washington’un işine yarayacak.
Peki Belarus? Batı’nın kurmay aklı, Rusya’nın bu en yakın müttefikini de sıcak savaşın içine çekmek için elinden geleni yapacaktır. Buna, Belarus sınırına yalnızca 16 kilometre uzaklıkta bulunan Çernobil nükleer santralinde ortaya çıkacak bir sızıntı da dahil…
Rusya ve Belarus’a yönelik çok çeşitli yöntemlerle saldırı düzenlenebilecekken, akıllara ilk olarak nükleer sızıntının gelmesi tesadüf değil. NATO silahlarının, hatta NATO birliklerinin Ukrayna’ya konuşlandırılmasının önündeki ‘engellerin’ aşılmasının en kolay yolu, bölgede yaşanacak bir nükleer sızıntı ve Rusya ve Belarus’un ‘felaketi kontrol edemediği’ yönünde yaratılacak algı.
Dolayısıyla, Kursk saldırısı başta olmak üzere, bu tür askeri gelişmelerde takip edilmesi gereken en kritik nokta hangi kasabanın kimin tarafından kontrol edildiği değil, nükleer santrallere ne kadar yaklaşıldığı olmalı.
Belarus ordusu da, Kursk hattında yaşanan son gelişmeleri de dikkate alarak, Gomel ve Mazır bölgesindeki birliklerin güçlendirilmesine karar verdi. Mazır Dinyester nehri ve Kiev’e, Gomel ise Bryansk üzerinden Kursk’a yakın Belarus bölgeleri.
Polonez ve İskender füze sistemleri dahil olmak üzere, özel harekat kuvvetleri, kara kuvvetleri ve füze kuvvetlerinin askeri birimleri, belirlenen bölgelerde yeni eğitim ve tatbikatlara başladı.
Ukrayna Silahlı Kuvvetleri de aynı şekilde sınır güvenlik sistemini ve savunma unsurlarını iyileştirmeye devam ediyor ve Belarus sınırı boyunca asker yığıyor.
Öte yandan, Batı'da ve Ukrayna'da Belarus'u Rusya-Ukrayna çatışmasının içine çekmeyi amaçlayan planlar uygulanmaya devam ediyor. Son olarak, Polonya Ordusu Kara Kuvvetleri eski komutanı General W. Skrzypczak, Belarus'u Polonya'ya karşı ‘askeri kampanya’ yürütmekle suçlayarak ülkesinde bir ‘Belarus lejyonu’ kurulması çağrısında bulundu.
Polonya Başbakanı Donald Tusk ile Zelenskiy arasında daha önce imzalanan savunma anlaşmasına göre, Polonya’da halihazırda bir ‘Ukrayna lejyonunun’ bulunduğunu da unutmamak gerek.
Bilmeyenler için: Polonya, halihazırda Belarus’taki Batı destekli muhalefetin üssü olma işlevi görüyor ve Polonya yönetimi de Belaruslu muhaliflere destek sağlıyor.
Hatta, Polonyalı ‘paralı askerlerin’ (Rus tarafının iddialarına göre paralı asker görünümündeki askeri birlikler) Ukrayna ordusuyla birlikte Kursk saldırısına katıldıkları da biliniyor.
Dolayısıyla, Ukrayna silahlı oluşumlarının ve Belarus sınırı yakınındaki Polonya askeri birliğinin varlığı göz önüne alındığında, Kursk bölgesi ile benzer bir senaryoya kadar Gomel ve Bazır bölgelerinde çeşitli saldırıların yaşanması ihtimal dahilinde.
Söz konusu saldırılarda, büyük ihtimalle Polonya ve Ukrayna tarafından eğitilen Belaruslu milliyetçi gruplar kullanılacak. Böylelikle bu ülkeler, Belaruslu milliyetçi grupların hükümetle olan ‘mücadelesinin’ arkasına sığınarak ‘olaylarla bir ilgileri olmadığını’ rahatça söyleyebilecekler, hatta gerektiğinde uluslararası toplumdan (NATO saldırganlığının adı uzundur bu) bu ‘demokrasi mücadelesine’ destek bile isteyecekler.
Bütün bu gelişmelerin yanında, Belarus lideri Aleksandr Lukaşenko da, söz konusu askeri hareketliliğin ‘uyarı’ mesajı taşıdığını belirterek, “Gerginliğin tırmanmasını istemiyoruz ve NATO'nun tamamına karşı savaş istemiyoruz. Ama eğer buna devam ederlerse başka seçeneğimiz kalmayacak. ‘Kırmızı çizgiler’ vardır, bu hat devlet sınırıdır. Bir sınır muhafızı olarak konuşuyorum, üzerine bastıkları anda, anında tepki verilecek” ifadelerini kullandı.
Belarus basınına yansıyan haberlere göre ise, Belarus istihbaratı (KGB) halihazırda Ukrayna birimlerinin sınır bölgesindeki hareketlerini kaydediyor. Belarus’un güney bölgelerindeki ormanlık ve bataklık alanlar ise, bölgedeki askeri hareketliliğin daha kolay tespit edilebilmesi anlamına geliyor, Belarus tarafı bu açıdan avantajlı.
Bütün bunlar, bölgedeki artan gerilime karşı Belarus’un da yüksek düzeyde savaş hazırlığına geçmekte olduğunun göstergesi. Minsk yönetimi, sınır bölgesinde alınan önlemlerin Belarus'u çatışmanın içine çekmek isteyenler için önemli bir caydırıcılık unsuru olarak hizmet edeceğini umuyor.
Henüz çatışmalardan ötürü yıpranmamış bir orduya ve güçlü silahlara sahip bir ordunun sıcak savaşa çekilmesi, muhtemel sonuçları bakımından Lukaşenko dahil Minsk yönetiminin istediği bir şey değil, ancak, Ukrayna’dan beklediğini alamayan NATO önderliğindeki Batı kampının, masaya oturmak istemediği sürece savaşı bir sonraki evreye yükseltmekten başka çaresi de yok.