İsrail’in Gazze başta olmak üzere Filistin ve bölge ülkelerine saldırıları ve Hasan Nasrallah suikastı sıcaklığını korurken, tartışma yaratan konulara bir yenisi daha eklendi:
Almanya’da, Filistin'e destek amacıyla kullanılan "Nehirden denize özgür Filistin" sloganını sosyal medyada paylaşanların, beğenenlerin ve yorum yapanların Alman vatandaşlığı alamayacağı bildirildi.
Hamas’ın Aksa Tufanı operasyonunun başladığı 7 Ekim 2023 tarihinden bu yana, "Nehirden denize özgür Filistin" sloganı başta Avrupa ülkeleri ve ABD olmak üzere birçok ülkede ‘anti-Semitizm’ iddiasıyla yasaklandı.
Slogan neyi anlatıyor?
Konan bu yasaklardaki temel mantık, nehirden denize kadar olan bölgenin önemli bir kısmının İsrail devleti adı altında işgal edilmiş olması. Başta Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) olmak üzere, direniş güçleri tarafından aktif olarak kullanılan bu slogan ayrıca, Filistin'in Ürdün (Şeria) Nehri'nden Akdeniz'e, yani İsrail işgali altındaki topraklara kadar tamamen özgürleştirilmesinin amaçlandığına atıfta bulunduğu için ‘iki devletli çözüm’ stratejisiyle de çelişiyor.
Peki, bu gelişmeyle ilgili neler biliniyor?
Haber, Kuzey Almanya Radyo ve Televizyon (NDR) Kurumu’na bağlı, üç haftada bir yayınlanan televizyon dergisi ‘Panorama’ dergisi tarafından gündeme getirilmişti.
Söz konusu karar, Almanya’da 27 Haziran 2024'te yürürlüğe giren yeni vatandaşlık yasasında yer alıyor. Yeni yasaya göre, Almanya'da çalışan ve iyi entegre olmuş kişiler, daha önce 8 yıl yerine, artık 5 yıl içinde Alman vatandaşlığına geçebilecekler. Ancak bir farkla. Alman makamları, yeni düzenlemede ‘özgürlükçü ve demokratik temel düzene bağlılık’ konusundaki gereksinimleri sıkılaştırdığını açıkladı.
Bu ‘sıkılaştırmanın’ bir sonucu olsa gerek, İçişleri Bakanlığının Alman vatandaşlığına geçecekler için hazırladığı yönetmelikte, "Nehirden denize" sloganını sosyal medyada kullananların, beğenenlerin ve yorumlayanların Alman vatandaşı olamayacağı kaydediliyor.
Yayınlanan belgeler, Alman İçişleri’nin eyaletler için yayınladığı ‘uygulama talimatlarının’ bir parçası. Bu talimatlar, vatandaşlık işlemlerini yürüten eyalet makamları için ‘resmen’ bağlayıcı değil, ancak, Alman basınına konuşan bir Bakanlık Sözcüsü, eyaletlerin vatandaşlık işlemlerinde içişlerinin talimatlarına uyduklarını söylemişti.
Panorama’nın yayınladığı yönetmelikte, ‘özgür demokratik temel düzene etkili bir bağlılıkla çelişen’ başlıklar şu şekilde sıralanmış:
“2. Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanyası ve destekçileri tarafından Avrupa'daki Yahudilere yönelik soykırımın (Holokost) gerçekliğini veya boyutunu inkâr etmek, Yahudilere veya İsrail Devleti'ne karşı, Holokost'un uydurulduğu veya abartıldığı suçlamasında bulunmak,
Aşağıdaki veya benzeri ifadeler:
- "From the River to the Sea" (Nedirden denize) -gerekirse "Palestine will be free" (Filistin özgürleşecek) eklemesiyle,
- "Tel Aviv’i bombalayın", "Öl, öl, İsrail", "Ruhumuz ve kanımızla seni kurtaracağız, Aksa", "Çocuk katili İsrail",
- İsrail Devleti ve Filistin Otoritesi topraklarının tamamen Filistin bayrağının renkleriyle (siyah, kırmızı, beyaz, yeşil) kaplandığı haritaların kullanımı…
Bu eylemler, İsrail Devleti'ne yönelik açık bir şiddet çağrısıyla bağlantılı olduğunda, özellikle İsrail'in yok edilmesi veya bugünkü İsrail topraklarında tamamen Filistinli bir devlet kurulması talepleri durumunda geçerlidir. Bu durum, örneğin HAMAS gibi terör örgütleriyle açık bir bağlantı olduğunda veya 7 Ekim 2023'teki HAMAS’ın İsrail'e yönelik terör saldırısıyla doğrudan ilişkilendirildiğinde kabul edilebilir.”
Öte yandan, Alman devleti, yukarıda saydığı maddelerin vatandaşlık için oluşturacağı engeli de şarta bağlamış. Bu ihlaller, ‘Almanya'nın Yahudi yaşamına yönelik tarihi sorumluluğuyla çeliştiği’ takdirde anayasaya aykırı sayılacak.
'İhlale' kim karar verecek?
Bir yasanın herkese eşit bir şekilde işleyebilmesi için, o yasanın net ve tartışmaya kapalı detaylara sahip olması gerekir. Ancak, vatandaşlık yasasında kağıt üstünde konan bu ‘şerhin’ pratikte nasıl işleyeceği, ihlalin neye göre ve kim tarafından saptanacağı belirsiz. Dolayısıyla yoruma açık bu yasanın uygulanması sürecinde yaşanacak aksaklıkları tahmin etmek zor değil.
Zira, Alman devleti, Filistin yanlısı her eylemi veya açıklamayı, ülkede yaşayan Yahudilerin hayatlarına yönelik bir tehdit olarak okumaya meyilli.
Öte yandan, Alman yargısının da aslında bu konuda kafa karışıklığı içerisinde olduğunu söylemek mümkün. Panorama’dan okumaya devam edelim: Mannheim Eyalet Mahkemesi Mayıs ayında bu sloganın açık bir suç unsuru taşımadığını kararlaştırmış. Tersinden, Düsseldorf İdare Mahkemesi ise Eylül ayındaki kararında söz konusu sloganı ‘yasaklı örgütler’ Samidoun (Filistinli Tutsaklarla Dayanışma Ağı) ve Hamas'ın bir işareti olarak değerlendirilmiş.
Sınırları oldukça silik görünen söz konusu ihlallerin gerçekleşip gerçekleşmediği ise ‘kapsama’ bağlanıyor.
Yani, Alman yetkililer, İsrail’in katliamlarını lanetleyen veya “Filistin’e özgürlük” paylaşımı yapan, veya ilgili paylaşımları beğenen vatandaş adaylarını inceleyecek, bu ‘ihlallerin’ İsrail devletine yönelik şiddet çağrılarıyla ilişkili olup olmadığına karar verecek ve ‘özgürlükçü demokratik temel düzene içtenlikle bağlı olmadığına veya antisemitik bir duruş sergilediğine’ karar verirse, adayın vatandaşlık başvurusu reddedilecek.
Alman devletinin bu kararı, her şeyden önce, Batı demokrasilerinin sıkça atıfta bulunduğu ‘ifade özgürlüğü’ kavramını tartışmaya açan bir niteliğe sahip. ABD başta olmak üzere çok sayıda Batı ülkesi, ‘Anti-Semitizm’ ve ‘demokratik değerler’ maskesiyle İsrail çıkarlarını korumaya alıp bireylerin politik tutumlarını yansıtan eylemlerine karşı hızla harekete geçerken, Birleşmiş Milletler (BM) kararları başta olmak üzere, İsrail’in ihlalleri karşısında sessizliğini koruyor.