Geçtiğimiz Cuma günü nihayet, Uluslararası Adalet Divanı, İsrail’in Gazze katliamıyla ilgili kararını verdi. İsrail'in tüm itirazlarına rağmen Uluslararası Adalet Divanı davayı görmeye devam edeceğini söyleyerek soykırım işlendiğine yönelik belirtilerin olduğunu söyledi ve geçici önlemlerin alınmasına karar verdi. Uluslararası Adalet Divanının almış olduğu kararlar tarafları bağlayıcıdır; ancak taraflar karara uymadıkları zaman buna karşı uygulanacak müeyyide  olmaması nedeniyle kararların uygulanması tamamen tarafların iyi niyetine kalmış durumdadır. Her ne kadar uyulmadığı zaman Uluslararası Adalet Divanı, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine başvurma yetkisi olsa da örneğin İsrail özelinde olduğu gibi ABD ve İngiltere’nin vetosuyla karşılaşma ihtimali yüksektir. Davayı açan Güney Afrika Cumhuriyetine göre Uluslararası Adalet Divanı geçici önlemler alma kararı vermiştir. Fakat geçici önlemler kararının uygulanabilmesi için olmazsa olmaz ateşkes kararını vermemiştir. Bu bağlamda Batı’da Uluslararası Adalet Divanı'nın kararını ortada bir karar olarak yani her iki tarafı da gözeten bir karar olarak nitelendirilmiştir. Özetle, geçici önlemler şu hususları kapsayacak: - Gazze'deki askeri operasyonları derhal durdurmasına, - Kontrolü altındaki herhangi bir grup tarafından, Gazze'deki herhangi bir askeri operasyonu ilerletecek adımlar atmamasına, - Filistinlilere yönelik soykırımın önlemesi için gerekli tüm makul tedbirleri almasına, - Soykırım Sözleşmesi'nin 2. maddesi kapsamına giren her türlü eylemden kaçınmasına, - Yerlerinden edilenlerin evlerine dönerek yeterli gıda, su, yakıt, tıbbi ve hijyen malzemeleri, barınak ve giysi dahil olmak üzere insani yardıma erişiminin sağlamasına, - Soykırıma karışanların cezalandırılmaları için gerekli adımları atmasına, - Soykırımın delillerini muhafaza etmesine ve bu amaçla gelen uluslararası görevliler ve diğer yetkililerin Gazze'ye erişimini engellememesine, - Verilen tedbirleri uyguladığına ilişkin Divan'a düzenli rapor sunmasına, - Davayı zorlaştıracak veya uzatacak eylemlerden kaçınmasına hükmetmesini istiyor. Sonuç ne olursa olsun Filistin tarafı Gazze’de soykırım suçu işlendiğini mahkeme tutanaklarına geçirmiş, mahkemenin de bu yönde karar almasını sağlamıştır. Her ne kadar esasa ilişkin sonuç yıllar sonra çıkacak olsa da geçici önlemler kararının verilmesi Gazze coğrafyasında yaşanan vahşetin  uluslararası bir mahkeme tarafından tespit edilmiş olması açısından önemlidir. Ayrıca, sadece devletlerin yargılandığı Uluslararası Adalet Divanında alınan bu kararlar bireylerin soykırım ve insanlığa karşı işlediği suçlardan dolayı yargılandıkları Uluslararası Ceza Mahkemesi için de bir emsal hatta bir delil oluşturacaktır. Dolayısıyla, Netanyahu ve öteki sorumluların  Uluslararası Ceza Mahkemesinde yargılanması daha kolay hale gelecektir. Büyük ihtimalle ABD, Uluslararası Adalet Divanında  İsrail aleyhine bir soykırım kararı çıkmaması için elinden geleni yapacaktır. Başlangıçtan bugüne kadar İsrail’in uluslararası hukuk kurallarını çiğnemesine ve Birleşmiş Milletler teşkilatını hiçe saymasına göz yuman ve ses çıkarmayan ABD’nin bu tavrı uluslararası kamuoyu tarafından eleştirilmektedir. Oysa 1948’den  beri ABD’nin İsrail politikası beka kavramı üzerinden şekillenmiştir ve gayet net ve açıktır. İsrail'in bekası kavramı uluslararası ilişkiler literatürüne dahi girmiş ve  on yıllar boyunca beka kavramın İsrail ile özdeşleştiği bir durumu yansıtmıştır. İsrail'in bekası meselesi İsrail'den daha fazla ABD’nin  bir sorunu haline gelmiş, 1948'den bu tarafa bu meselenin temel tarafı olmuştur. Öyle ki, Irak'ın işgali, Saddam'ın asılması, Kaddafi’nin linç edilmesi, Mübarek'in hapse atılması ve Suriye’nin fiili olarak Rusya ve ABD arasında bölünmüş olması hepsi İsrail'in bekası için olmuştur. Daha vahimi son dönemde Körfez ülkelerinin İsrail'in bekasının kendi bekalarının bir teminatı olduğu şeklinde bir inancı benimsemiş ya da benimsemek zorunda kalmış olmalarıdır. Zira ABD'nin öfkesi de sevgisi de İsrail üzerinden şekillenmektedir. Bir başka deyişle Ortadoğu monarşilerinde tahtın bekası için ABD-İsrail ikilisiyle iyi geçinmek gerekiyor. Kuşkusuz, sadece tahtın bekası için değil aynı zamanda İran tehdidine karşı da İsrail bölgede önemli bir caydırıcı güç olarak Körfez ülkeleri tarafından görülmektedir. 1948'den beri ABD'nin temel Ortadoğu politikası İsrail'in bekası ve onu koru-kolla-yaşat üzerine kuruludur. ABD için Ortadoğu'da tek politik gerçek İsrail'in bekasıdır. Öyle ki İsrail halkından veya hükümetlerinden çok ABD, İsrail'in bekası savunmaktadır. ABD, kendisini İsrail'e o kadar angaje etmiştir ki görevdeki Başkan Biden, ben Yahudi olmayan bir Siyonist’tim deme gafletinde bile bulunmuştur. Tahmin edilebileceği üzere Yahudiler Biden'ın bu çıkışına çok da rağbet etmemişler hatta rahatsız bile olmuşlardır. Biden'ın bu açıklamasını bir bakıma Siyonizm’in ve  Yahudi kimliğinin aşağılanması olarak görmüşlerdir. Dolayısıyla, onların gözünde Biden, Yahudi halkının dostu olmaktan çok Yahudilerin oylarının dostudur… Sonuç olarak, ABD, İsrail’e karşı yöneltilen soykırım suçunu hasıraltı etmek adına yine İsrail’in bekası kavramı üzerinden hareket edecektir. Şimdi özellikle ABD ve İsrail ikilisi Uluslararası Adalet Divanı önüne bir başka ülkeyi soykırım suçuyla çıkarmak için bir arayışın içerisindeler. Bu bağlamda Ukrayna, daha önce  Rusya’nın Ukrayna’da insanlığa karşı suç ve soykırım suçu işlediğine yönelik iddiaları gündeme getirmişti. Şimdi, ABD, Ukrayna’nın bu tezine sarılabilir ve Rusya’yı Uluslararası Adalet Divanı önüne getirebilir. ABD’nin amacı Uluslararası Adalet Divanındaki süreci sulandırmak ve bu sürece destek veren ülkelere gözdağı vermek. Diğer bir husus ise Netanyahu’nun  savaş kabinesi ile başının dertte olmasıdır. Savaş kabinesinde görüş ayrılıkları had safhada. Bazı bakanlar Netanyahu’nun erken seçime gitmesini istiyorlar. Çünkü Netanyahu'ya kamuoyunun güveni yok. Netanyahu, gün geçtikçe siyaseten kan kaybediyor. Tüm bu süreçte tek bir gerçek var o da soykırımdan mağdur olmuş bir ulusun bir devletin bugün Uluslararası Adalet Divanı'nın önünde soykırım suçu nedeniyle yargılanıyor olmasıdır. Netanyahu, İsrail’i soykırım suçundan yargılatan başbakan olarak İsrail’in tarihine geçmiştir. YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYIN