Geçtiğimiz çarşamba günü bölgenin iki önemli jeopolitik  aktörü ve aynı zamanda da iki  önemli rakibi olan İran ve Türkiye Cumhurbaşkanları Ankara’da bir araya geldiler. İran Cumhurbaşkanı Reisi, Ankara ziyaretini iki defa etelemek zorunda kaldı. Bu ziyaretler bölgesel ve yerel gelişmeler nedeniyle bir türlü gerçekleşmemişti. Hatırlanacağı üzere Ankara ziyaretinden bir gün önce  Kirman’da terör saldırıları meydana gelmişti. Birbirleriyle sürekli uğraşan ama birbirlerinden de vazgeçemeyen iki kardeş ülke aslında ortak bir tarih ve kültür geçmişine de sahip. Dolaysıyla, hükümetler arasında krizler yaşansa bile iki halkın arasındaki yüzyıllar boyunca süren bağlar devam ediyor. Cumhuriyetin ilk döneminde özellikle Atatürk döneminde İran, Türkiye için önemli bir komşu ve önemli ortaktı. Atatürk’ün Şah Rıza Pehlevi ile özel bir dostluğu bulunmaktaydı. Bu dostluk Şah’ın Türkiye’yi ziyaretinde de kendisini göstermişti. İtalya’nın Habeşistan’ı işgal etmesi ve ardından ortaya çıkan İtalya tehlikesine ve üye ülkelerin aralarındaki sınır sorunlarını çözmek adına iki ülke 1937’de önemli bir bölgesel güvenlik yapılanması olan Sadabat Paktı’nın kuruluşunda yer aldılar.  Daha sonraki dönemlerde İran, Türkiye’nin doğusunda  güçlü bir komşu olarak varlığını devam ettirdi. 1941’de İngilizlerin desteğiyle babasını tahttan  indirerek yerine geçen oğlu Muhammed Rıza Pehlevi döneminde İran’ın Türkiye ile ilişkileri babası döneminde olduğu kadar sıcak değildi, ancak yine de Soğuk Savaş döneminin gereği olarak bir bölgesel güvenlik paktı olan Bağdat Paktında birlikte yer aldılar (daha sonra bu pakt Irak’ın çekilmesiyle birlikte CENTO adını alacak ve İran İslam Devrimi'nin gerçekleşmesi üzerine  feshedilecektir.) Oğul Şah, baba Şah kadar Türkiye’ye düşkün değildi. Muhammed Rıza Pehlevi zaten bölgede ABD ve İsrail ile güçlü bir ortaklık kurmuştu. Bölgenin en güçlü ordusuna sahipti. Petrol gelirlerini silahlanmada çekinmeden kullanıyordu. İran halkı ise petrol gelirlerinden bir pay alamadığı gibi yoksullukla mücadele ediyordu. Şah açıkçası kendi halkına karşı yabancılaşmıştı.  1979’da Ayetullah Humeyni’nin öncülük ettiği halk hareketi Şah’ı devirdi. Bu gelişme İslam Devrimi olarak adlandırıldı ve monarşi yönetimi yerine İslam Cumhuriyeti kuruldu. İslam Devrimi sonrası İran ise bambaşka bir rotayı benimsedi ve karşılaşmış olduğu uluslararası yaptırımlara karşı kendisini daha fazla yalnızlaştıran bir politika benimsedi. Ne batı ne doğu diyerek bağımsız bir dış politika savundu. Orta Doğu’da İran gibi önemli bir müttefiki ve ortağını kaybeden ABD, vakit kaybetmeden İran’ın yerini Türkiye ile doldurmaya karar verdi. O sıralar Türkiye’de anarşi, terör ve kaos hakimdi. Politik anlaşmazlık ve ekonomik kriz Türkiye’nin belini bükmüştü. ABD’nin  buna da bir çözümü vardı: Türk Silahlı Kuvvetleri yönetime el koydu. Hızlı bir şekilde Türkiye’de düzen tesis edildi. Yeni bir siyasi zemin ve ekonomik model uygulanmaya kondu. ”Bizim çocukların” yaptığı darbeyle Türkiye, İran’ın yerine  ABD’nin ve İsrail’in Orta Doğu’da bir numaralı müttefiki olmuştu. 10 yıllar boyunca Türkiye ile İran bölgede sürekli bilek güreşi yapan iki bölgesel güç olarak ön plana çıkmıştır. Bu süreçte Türkiye, İran halkının uygulanan yaptırımlardan zarar görmemesi için bu yaptırımlara destek vermediği gibi her zaman İran’ın yanında durmuştur. Bu durumu, Cumhurbaşkanı Erdoğan da görüşmede hatırlatmıştır. Çarşamba günü gerçekleştirilen görüşmelerde iki lider de çantası dolu olarak masaya geldiler. Başta enerji, ticaret, güvenlik ve terörle mücadele ve Gazze meselesi  olmak üzerine birçok başlık gündeme geldi ve bu bağlamda da 10 anlaşma imzalandı. Türkiye, İran’a yeni sınır kapıları açacağının da müjdesini verdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, İran’ın Türkiye’nin Asya’ya açılan kapısı olarak ifade ederken, Türkiye’nin de İran’ın Avrupa’ya açılan kapısı olduğunu belirtti. Bir başka deyişle her iki ülke de Avrasya’nın merkez ülkeleri olarak jeopolitik anlamda paha biçilemeyen jeopolitik bir kıymete sahipler. İran Cumhurbaşkanı Reisi de yapılan basın toplantısında teröre vurguda bulunarak,  terörün Batı’nın desteğiyle gerçekleştiğini ifade ederek bu konuda tereddüt olmadığını söyledi. Reisi, Gazze ve Orta Doğu’da yaşananların  hepsinden ABD sorumludur dedi. Ayrıca,  Türkiye’nin güvenliğinin İran’ın güvenliği olduğunu söyledi. Hatırlanacağı üzere aynı ifade daha önce de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2022’de İran ziyareti esnasında görüştüğü İran dini lideri Ali Hamaney’den gelmişti. Hamaney, İran’ın güvenliğini Türkiye’nin güvenliği olarak kabul ettiklerini söylemişti. İran artık dünyada yalnızlaştırılmış, terk edilmiş bir ülke değil. İran bugün Şangay İşbirliği Örgütü'nün ve BRICS’in tam üyesi. Avrasya blokunun önemli bir parçası. Rusya ve Çin’le stratejik ortaklıkları bulunan önemli bir ülke. Özellikle, Ukrayna Savaşı’yla birlikte İran’ın Rusya ile savunma işbirliği de oldukça gelişmiş durumdadır. Son dönemde İran’ın balistik füze teknolojileri ve insansız hava araçları üzerine yaptığı çalışmalar dikkat çekicidir. Bunlar sahada etkinliklerini kanıtlamıştır. Özellikle,  İran’ın son İdlib saldırısında kullanmış olduğu balistik füzeyle 1.300 kilometrelik bir mesafeden hedeflerini vurması İran’ın balistik füze teknolojisinde geldiği konum açısından önemlidir. Bu bağlamda yakın gelecekte Türkiye ile İran arasında savunma sanayi alanında özellikle balistik füze teknolojisi kapsamında bir iş birliği imkânı da ortaya çıkabilir.  ABD, İran’daki bu son dönem teknolojik atılımların arkasında Rusya’nın bulunduğunu iddia etmektedir. İsrail de İran’ın nükleer silah yapımına yaklaştığını söylemektedir. Türkiye ve İran coğrafi konumları itibariyle aslında Asya ve Avrupa arasında bir  geçiş bölgesi teşkil ediyor ki bu durum suç örgütlerinin, terör örgütlerinin, insan kaçakçılarının düzensiz göçmenlerin ve  uyuşturucu kaçakçılarının faydalanmak istediği bir durum. Bu nedenle, başından beri Türkiye, bölgede güvenlik tabanlı bir işbirliği platformunun oluşturulması tezini savunuyor. Bu, Azerbaycan-Ermenistan Savaşı’ndan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından dile getirilen altılı işbirliği formu veya paktı olarak da biliniyor. Rusya başından beri bu pakta destek veriyor. Fakat Gürcistan ve Ermenistan sıcak bakmıyor. İran da temkinli. İran Cumhurbaşkanının Ankara ziyareti Zengezur koridoru konusunda umutları biraz daha yeşertti. Eğer Türkiye İran’ı da Zengezur koridoru projesine dahil edebilirse asrın başarısına imza atılır. Şu unutulmamalıdır ki 7 Ekim saldırıları Orta Doğu’da bir milattır. Bunun tersine çevrilmesinin imkanı yoktur. Görmezden de gelinemez. Esas bundan sonra Orta Doğu bölgesinde ortaya çıkacak türbülansın nasıl yönetileceğini kurgulamak gerekiyor. İsrail, Gazze savaşını ABD’nin bir savaşı yapmak için çok uğraşıyor. Netanyahu, bu yükü Biden ile kaldırmak istemiyor. Trump’ı bekliyor. Sonuç olarak birisi NATO üyesi diğeri ise Şanghay İşbirliği Örgütü üyesi iki ülke bir araya geldi. Kuşkusuz ana gündem maddesini güvenlik konuları oluşturdu. Kapalı kapıların arkasında neler konuşuldu bilmiyoruz ama bir gerçek var ki o da Türkiye-İran sınırı aynı zamanda NATO-Şanghay İşbirliği Örgütü sınırıdır. Bu pencereden baktığınızda ise bambaşka bir manzara görülmektedir.  Barış Adıbelli  YAZARIN DİĞER YAZILARI İÇİN TIKLAYIN