Nihayet 7 Ekim’den bu tarafa beklenen gelişme oldu  ve İsrail ile Hamas arasında kısa süreli olsa da rehine takası için bir ateşkes ilan edildi. Ateşkes geçtiğimiz cuma günü başladı pazartesiye kadar devam edecek. İlk rehineler cuma akşam saat 17’de  teslim edildi. Rehinelerin teslim edildiği akşam ABD Başkanı Joe Biden da bir konuşma yaparak varılan sonucun ABD’nin  yoğun diplomasi çabasının  sonucu gerçekleştiğini söyledi. Çatışmaların başlamasından bu tarafa Katar’da gizli bir müzakere yürütüldüğü de Amerikan medyasında yer aldı. Bu süreçte Katar, ABD, İsrail ve Mısır rol aldı. Bu yazının kaleme alındığı ana kadar rehine takasında Cumartesi günü ufak bir pürüzün yaşanmasından başka herhangi bir aksaklık meydana gelmedi. Zaman zaman İsrail’in ateşkesi ihlal ettiği yönünde bilgiler gelse de süreci etkilemedi. Şimdi en çok merak edilen konu ve sorulan soru bu geçici ateşkesin ya da İsrail’in ateşkes yerine daha çok telaffuz ettiği insani molanın kalıcı bir ateşkese dönüşüp dönüşmemesidir. Bilindiği üzere, çatışmaların başından beri ABD’nin ısrarına rağmen Netanyahu ve kabinesi bir ateşkes ilanına hep karşı çıktılar. Bu nedenle ABD de bir ara formül bulma adına uluslararası hukukta veya literatürde olmayan “insani mola” kavramını icat etti. Açıkçası, hukuku arka kapıdan dolaşma anlamına gelen bu durum mevcut uluslararası hukuk kurallarının hiçe sayılmasını, Birleşmiş Milletler mekanizmasının dikkate alınmamasını ve bir devleti sınırlayabilecek her türlü mekanizmanın çiğnenmesini meşru gösterecek yeni bir yöntem olarak tarihe geçti. Bu geçici ateşkesin imzalanması sürecinde Netanyahu ve kabine üyeleri ateşkesin bitmesiyle birlikte savaşın da kaldığı yerden devam edeceğini hemen her fırsatta vurguladılar. Hatta son günlerde çatışmaların güneye doğru genişleyeceği yönünde işaretler olduğu söylenmektedir. Bu ateşkes sürecinde aşırı sağcı kabine üyeleri eğer ateşkes sağlanırsa kabinedeki görevlerinden istifa edecekleri konusunda Netanyahu’yu tehdit ettiler. Dolayısıyla, Netanyahu hem içeride hem dışarıda yoğun bir baskı altında. Özellikle, içeride rehinelerin ailelerinin oluşturduğu yoğun bir kamuoyu baskısı başlamış giderek İsrail siyasetinde de bu ailelerin talebi daha çok duyulur hale gelmiştir ve bu ailelerin taleplerine ve eylemlerine İsrail kamuoyu da destek vermektedir. Başta ABD olmak üzere Avrupa’da ve dünyanın diğer yerlerinde giderek İsrail’e karşı büyüyen bir öfke ortaya çıkmış, bu öfke Filistin’e dünya çapında güçlü bir desteğe dönüşmüştür. Bir diğer husus ise iç politikada Netanyahu’nun bir türlü 7 Ekim saldırılarının sorumluluğunu kabul etmemesi, üzerine almaması meselesidir. Hem içeride hem dışarıda çeşitli platformlarda Netanyahu sorumluluğu almayacağını ifade etmektedir. Oysa diğer kabine üyelerinin hepsi muhalefet de dahil olmak üzere bu saldırıların sorumluluğunu üzerlerine almışken Netanyahu’nun bundan kaçınması iç siyasette de büyük bir tepki ve öfkeye neden olmuştur.  Özellikle, konuyla ilgili Amerikan medyasının sorularına karşı sürekli Pearl Harbour baskını ile 11 Eylül saldırılarını örnek olarak vererek Amerikan kamuoyunun duygularını suistimal etmeye çalışıyor. Anayasa reformu nedeniyle zaten topun ağızında olan Netanyahu şimdi büsbütün siyasi hayatı bitmiş durumda uzatmaları oynuyor. Hamas’ın İsrailli sivil rehineleri bırakarak elini zayıflatabileceği endişeleri karşısında Hamas’ın bu konudaki mecburiyeti insani bir durumun gereği olduğu açıktır. Hamas, Gazze’yi savunma sorumluluğuna sahip olduğu kadar aynı zamanda 2,5 milyonluk Gazze halkının yaşamını sürdürmesinden de sorumludur, yani onların temel ihtiyaçlarını karşılamakla yükümlüdür. Bu nedenle, Gazze’de şu anda yiyecek, ilaç, bebek  maması, yakıt, tıbbi gereçler, anestezi  gibi birçok temel ihtiyaç maddesine şu anda ihtiyaç var. Havalar soğumaya başladı.  Kışlık giyeceğe ihtiyaç var. Dolayısıyla, insanların evleri yıkıldı, paraları, kıyafetleri ve her şeyleri bu enkazların altında kaldı. 1,7 milyon Filistinli kuzeyden güneye geçti. Bunların sonucu olarak  Gazze halkının ihtiyaçlarının giderilmesi lazım ve rehineler de bu süreçte en geçerli akçe. Bu nedenle, Hamas elindeki stratejik kozu kaybetme pahasına rehinelerin bir kısmını verdi ve karşılığında daha fazla yardım tırının Gazze'ye girmesine, yakıtın Gazze’ye gelmesine sağlamış oldu. Böylece, yakıtı bitmekte olan veya  bitmiş olan hastaneler yeniden faaliyete geçebilecek, ameliyatlar anestezi altında yapılacak. Ancak Hamas’ın esas kozu sivil rehineler değil. Hamas'ın esas kozu elinde bulunan ve 7 Ekim’de ve daha sonra başlayan kara harekatında ele geçirdiği İsrail askerleridir. Geçmişte 1 İsrail askerine karşı 1000 Filistinli mahkumun salıverildiği göz önüne alındığında rehine askerlerin  kıymeti daha da iyi anlaşılacaktır. Hamas’ın anladığımız kadarıyla pazarlık stratejisi İsrailli sivil rehineler üzerine değil rehine askerlerin üzerinden kurgulanmıştır. Bunu çatışmanın ilerleyen sürecinde daha net bir şekilde göreceğiz. Sonuç olarak, Pazar gecesi İsrail ordu sözcüsü yaptığı açıklamada “bugün yani pazartesi günü ateşkesin sona ermesinden sonra vakit kaybetmeden savaşa devam edeceğiz” dedi. Ancak Hamas eğer devam ederse rehine bırakmaya İsrail bu ateşkesi uzatabileceğini de söylemişti. Dolayısıyla bugün Hamas’tan bir sürpriz de gelebilir. Bekleyip göreceğiz…