Geçtiğimiz Pazar günü CIA direktörü Nicholas Burns ile İngiliz istihbarat servisi’nin direktörü Richard Moore, Londra’da Financial Times hafta sonu festivali nedeniyle kamuoyu önüne çıkarak açıklamalarda bulundular ki ki bu daha önce hiç görülmüş bir şey değildi. Aslında ikili bir gün önce de Financial Times gazetesine ortak bir yazı kaleme almışlardır. Tahmin edileceği üzere yazının ana konusu Ukrayna savaşı Rusya ve Çin’di . Çin için ifade aynen şöyleydi: “Hem CIA hem de MI-6 için Çin'in yükselişi 21. yüzyılın başlıca istihbarat ve jeopolitik zorluğudur ­ve hizmetlerimizi bu önceliği yansıtacak şekilde yeniden düzenledik.” Aslında meseleyi takip edenler için yeni bir değerlendirme değil. Başından beri Ukrayna, Rusya ve öteki her şey aslında Çin’i frenlemek, kuşatmak ve çevrelemek için bir bahaneydi. Bugün bu çaba farklı kulvarlarda farklı araçlarla devam ediyor.

Ayrıca,  halka açık bir sohbet etkinliğine de katılan iki istihbarat lideri küresel düzenin tehdit altında olduğunu belirterek Ukrayna savaşına dikkat çektiler. İki istihbaratçı, Ukrayna’nın Kursk saldırısını da desteklediklerini söylediler. Başından beri Ukrayna sahasında Amerikan ve İngiliz istihbaratı Zelensky yönetiminin yanında yer alıyordu ve Kursk saldırısının CIA’in bilgisi dahilinde yapıldığı, CIA ile istişare edildiğine yönelik haberler  Amerikan medyasında çıkmıştı. Ukrayna’da CIA, İngiliz istihbaratıyla  ortak faaliyet yürüttüklerini zaten Financial Times’da ortak yazdıkları makalede itiraf ettiler.

Çin, Rusya, İran ve Kuzey Kore'den gelen tehditlere değinen İngiliz istihbarat direktörü  Moore, bu ülkeler arasında çok fazla "pragmatik iş birliği" olduğunu söyleyerek, "Bunu elbette, ne yazık ki, Ukrayna'daki savaş alanında görebilirsiniz. Kuzey Kore'yi, Kuzey Kore silahlarını görebilirsiniz. İran'ın insansız hava araçlarını görebilirsiniz. Çinlilerin çift kullanımlı tipte malzemelerle sağladığı yardımları görebilirsiniz. Bunların hepsinin dünyamızda gerçekleştiğini görüyorsunuz."

İngiliz istihbarat direktörü bunları ifade ederken CIA direktörü Nicholas Burns dikkat çekici bir açıklamada bulunarak  “Çin'in Ukrayna'da kullanılmak üzere Rusya'ya silah ve mühimmat sağladığına dair henüz "doğrudan bir kanıt" olmadığını söyledi.” Ancak şunları da ekledi: "Richard'ın da söylediği gibi, çift kullanımlı ürünler açısından, Putin'in son 18 ay boyunca savunma sanayi üssünü önemli ölçüde yeniden inşa etmesini sağlayan ve gerçek bir tehlike oluşturan türden…

Şimdi bu çift kullanımlı malzemeler meselesi Ukrayna Savaşı'nın çıktığından beri ABD’nin sık sık kullandığı ve tıpkı 2003 yılında Irak’ın işgal edilmesinden hemen önce Irak’ta dumanı tüten silahların varlığı  söylemi gibi  yine masa başında ürettiği Çin’i bir şekilde Ukrayna Savaşı’nın bir parçası haline getirmeyi amaçlayan bir tür yeni strateji. İşin Türkçesi şu: “Satın alınan bir meyve bıçağı istenirse meyve  soyar istenirse bir canlıya zarar verir.” Şimdi burada bir çifte kullanım var ama bu nereden bakıldığına ve kullanım niyetine bağlı. Kullanıcının meyve bıçağını  hangi amaçla kullandığı üreticiyi veya satıcıyı bağlamaz. Kullanıcı sonuçlarından kendisi sorumludur.

İşte bu örnekte  olduğu gibi ABD de buradan yola çıkarak diyor ki Çin’in Rusya’ya sattığı askeri olmayan sivil malzemeler  istenildiği zaman askeri amaçlarla da kullanılabiliyor. Buna çifte kullanımlı malzeme diyorlar. Esas soru şu: CIA direktörünün dediği gibi Çin’in doğrudan bir askeri yardım yaptığı konusunda elde şu ana kadar bir kanıt yok. Bir türlü bir kanıt bulunamadı. Dolayısıyla, ABD, tabiri caizse sinekten yağ çıkarırcasına bir şekilde kanıt üretip Çin’i  bu savaşa bulaştırıp Avrupa  ile ilişkilerini kopartmak. ABD’nin en büyük korkusu bir gün AB ile Çin’in ABD’ye karşı ittifak kurmasıdır!

Bu etkinlikte CIA direktörü kasıtlı veya bilmeden aslında çok büyük bir gaf yaptı ve Çin’in Ukrayna savaşında Rusya’ya askeri destek vermediğini  bir bakıma itiraf etmiş oldu. Her ne kadar sonradan düzeltmeye çalışsa da meselenin özü anlaşılmış oldu.

CIA direktörü Nicholas Burns’un gafını düzeltmek ise Dışişleri Bakan yardımcısı Kurt Campell’a düştü. Politico haber sitesinde yayınlanan habere göre ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Kurt Campbell Salı günü Brüksel'de Avrupa Birliği ve NATO toplantılarına katıldıktan sonra  bir grup gazeteciye yaptığı açıklamada, Pekin'in Moskova'ya savaş makinesini güçlendirmek için "çok önemli" yardımda bulunduğunu, karşılığında Rusya'nın da denizaltılar ve füzeler konusunda sıkı bir şekilde korunan askeri teknolojisini teslim ettiğini söyledi. Campbell, Çin'in Rusya'ya verdiği son malzemelere atıfta bulunarak, "Bunlar çift kullanımlı yetenekler değil," dedi. "Bunlar temelde doğrudan Rus savaş makinesine uygulanıyor." Campbell’a göre, bu alışveriş çok gizili yapılıyor ve yeraltından yürütülüyor. Açık etmiyorlar.

ABD Dışişleri Bakan yardımcısının iddiasına göre Pekin’in yardımına karşılık Rusya, Çin'e denizaltı, füze ve diğer hassas teknolojiler vermeye başladı. Bilindiği üzere, tarihsel olarak Moskova, Pekin'e gelişmiş  askeri teknolojisini verme konusunda pek istekli değildi.

Yine Dışişleri Bakan yardımcısı Campbell'a göre Pekin'in aldığı yeni teknolojiler sadece ABD için değil, aynı zamanda Hindistan, Avustralya, Japonya ve Güney Kore için de tehlike oluşturacak.

Sonuç olarak ABD yetkilileri, Rusya'nın Ukrayna'ya karşı yürüttüğü savaşta Pekin'in Moskova'ya verdiği desteğe daha sert yanıt vermesi için Avrupa'ya baskıyı artırıyor. Niye baskıyı artırdığı sorusunun cevabı yukarıda verilmişti.

Açıkçası bu iddialar yeni değil, bu iddialar Ukrayna savaşı öncesinde de vardı. Amerikalı stratejistlerin en büyük korkusu Çin-Rusya ilişkilerinin askeri alanda bir teknoloji transferi sürecine  dönüşmesidir. Çin sivil alanda teknolojiyi Rusya’ya verirken, Rusya da askeri alandaki teknolojiyi ve daha önemlisi  know how’ı Çin’e vereceği endişeleri ABD’ye hakim.

Lakin burada eğer objektif ve adil olunacaksa ABD ve İngiltere’nin Pasifik’te barışçıl ve pasif bir ülke olan Avustralya’yı bir anda nükleer denizaltılarla güçlendirilmesi meselesini de ABD’nin ve İngiltere’nin açıklaması lazım. Zira Rus teknolojisiyle birlikte geliştirilecek veya geliştirilmiş olan Çin denizaltıları başta Japonya, Avustralya, Filipinler, Hindistan  ve Güney Kore’ye karşı bir tehdit ise, 2021 yılında kurulan  AUKUS çerçevesinde Avustralya’ya taahhüt edilen nükleer denizaltılar ve Avustralya’nın nükleer bir güce kavuşturulması planları da  açıkça Çin’e bir tehdit olduğu kadar Pasifik bölgesine de bir tehdittir ve aleni bir şekilde bölgeyi silahlanmaya kışkırtmadır.

Sonuç olarak, bir kez daha büyük güçlerin çifte standartına şahit olmaktayız . ABD ve müttefikleri Ukrayna’yı tepeden tırnağa silahlandırırken, Doğu Akdeniz’de ve Ege’de askeri yığınaklar yaparken Pasifik’te Avustralya, Tayvan, Japonya ve Filipinleri silahlandırırken tehlikeye girmeyen uluslararası güvenlik ve uluslararası düzen her ne hikmetse kendileri dışında ülkeler silahlanınca tehlike altına giriyor. İşte bu anlayıştır ki bugün İsrail’i BM Teşkilatını, Uluslararası hukuku ve diplomasiyi hiçe sayarak Gazze’de katliam yapmaya itmiştir.