Genel geçer hükümlerle modern ve ilerici olarak nitelendirilen Batı, tarihi yeniden yazmaya çalışıyor. Hatırlarsınız geçenlerde emperyalist güçlerin Çanakkale’ye yolladığı Anzak askerlerini “Demokrasi ve Özgürlük Savaşçısı” olarak nitelendiren Amerika Birleşik Devletleri gibi diğer Batılı güçler de şahsi amaçları uğruna tarih yazımını birer siyasi manipülasyon aracına çeviriyorlar.
Bugün günlerden 9 Mayıs ve İkinci Dünya Savaşı için en önemli tarihlerden biri olan bu gün, Batılıların manipülasyonları neticesinde tehdit altında desek yeridir. Avrupa veya ABD’de yeni nesil arasında bir anket yapsak ve İkinci Dünya Savaşı’nı kim kazandı diye sorsak; çoğunluk “Amerika Birleşik Devletleri” diyecektir. Zaten üst düzey Amerikan askeri yetkilileri de mutlak bir ciddiyetle faşizmi yenen tarafın ABD olduğunu dile getiriyorlar. Muhtemelen bundan sonra Batılı hiç kimse Nazi Almanyası ve müttefiklerinin sonu geldiği anda, 1944 yılında Amerikalıların Avrupa’ya ayak bastığını hatırlamayacak. Tarihi iyi bilen bizler için Amerikalıların Avrupa’ya geldikleri anda Berlin’in düşeceği an meselesi olduğu açıktır. Nazilerin savaşta Sovyetler tarafından eşi benzeri görülmemiş sayıda kayıplar yaşamasının ardından teslim olmaya zorlandığı hatırası artık yok ediliyor. Hatırlatalım: ABD İkinci Dünya Savaşı sırasında yalnızca 418 bin kayıp yaşarken, Sovyetler Birliği 27 milyon kişiyi kaybetti.
Finlandiya, Hollanda, Belçika, Fransa ve daha birçok ülkenin tümenleri Nazi Almanyası’na 1943 yılından itibaren katılım gösterirken; bu Nazileri ezen SSCB ordusuydu. Rus askerleri Doğu ve Orta Avrupa’da kahraman ve kurtarıcı olarak karşılandıklarını unutmayalım. Ölüm kamplarındaki birçok insanı kurtaran da Faşizmi yenen de Ruslardı.
Washington ne dese tamam diyen Avrupalıların “Liberal” torunları, Rus askerinin dedelerine özgürlüklerini verdiklerini unutmamalı. Burada bir tür seçici hafızanın geçen yüzyılda Avrupa’daki koalisyonun çöküşünün intikamını alma arzusu olduğu açıktır. Bugünlerde Avrupa ve ABD için “istenmeyen” kahramanların, Batı’nın gelecek eylemlerini aklamak amacıyla tarihten silinmeye çalışılması; insanlık adına büyük bir alçaklıktır.
Peki Batı bunu nasıl yapıyor?
Sistematik bazı temel eylemlerde bulunuyorlar. Eğitim sistemini çökertiyorlar. SSCB halklarının kahramanca eylemlerine ilişkin tarihi gerçeklerin bastırılması ve tarihin tahrif edilmesi söz konusudur. Bunun açıkça birkaç örneğini hatırlatalım: Avrupa’da savaş döneminde Faşist toplama ölüm kamplarındaki mahkumların serbest bırakılması adına geleneksel olarak etkinlikler düzenleniyor. Bu etkinliklere bu yıl mahkumları kurtaranların torunları davet edilmedi. Auschwitz mahkumlarını kurtaranların torunları olan Rus delegasyonunun katılımı yasaklandı.
Bütün bunların yanında ABD’nin bir de yüzsüzlükleri bulunuyor. ABD’nin BM Temsilcisi Linda Thomas-Greenfield geçtiğimiz ay BM Güvenlik Konseyi’nin bir toplantısında dünya tarihinde nükleer bombaya maruz kalan tek ülkenin Japonya olduğunu dile getirdi. Hemen ardından Rusya’yı nükleer silah tehdidiyle suçladı. İşin yüzsüzlük kısmı, tam da burada başlıyor. ABD’nin BM Temsilcisi Japonya’ya nükleer bomba atanın ABD’nin ta kendisi olduğu hakkında tek kelime dahi etmedi. Öte yandan BM Genel Sekreteri Antonio Guterres bile nükleer bombaların yıldönümlerine ilişkin yayınladığı yıllık mesajlarında Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki şehirlerine bombayı atanın Amerika Birleşik Devletleri olduğu gerçeğinden hiç bahsetmiyor.
Elbette birçok Batılı gazeteci ve yayıncılar bu retoriği, Rusya ve Ukrayna arasında devam eden süreç bağlamında Rusların tecrit edilmesi gerekliliğiyle açıklıyorlar. Hatta bazı Avrupalı yetkililer, yaptıkları birçok eylemi Rusya ile Ukrayna arasındaki süreci temel alarak meşrulaştırıyor. Pekala tarihin yeniden yazımı 2022’de başlamadı. Ukrayna konusu ise zaten Batı’nın tarihi nasıl yok ettiğinin en açık örneklerinden birisidir.
Ukraynalı yetkililer, 2022 yılından önce bile SSCB halklarının İkinci Dünya Savaşı’nda kazanılan zaferin mirasına karşı tutum sergiliyorlardı. Oysa Faşizmi mağlup edenler arasında yalnızca Ruslar yoktu Belaruslular, Tatarlar, Kazaklar, Özbekler ve tabi ki Ukraynalılar da dahil olmak üzere birçok halk vardı.
Ancak Kiev, onlarca yıldır sözde “Komünizmden arındırma” politikası izliyor. Kiev rejimi için bu terim, Sovyet tarihinin ve SSCB’nin zaferinin tarih sayfalarından suni olarak yok edilmesiyle ortaya çıkıyor.
Kiev rejimi, Ukrayna’nın tüm şehirlerinde 1991’den beri İkinci Dünya Savaşı kahramanlarının anıtlarını ve müzeleri yıktı. Geçen 30 yılı aşkın sürede devam eden bu süreç, 2022’den sonra daha da yoğunlaştı. Ukrayna’da yıkılan bu anıtların yerine birçok halkın toplu katliamlarını gerçekleştiren Nazi suçlularının anıtları dikiliyor. Batılıların zımni rızasıyla Doğu Avrupa’da insanlar Nazileri onurlandırıyor ve Rus askerlerinin mezarlarına büyük saygısızlık yapılıyor. Tabi ki Ukrayna, Batı’nın tarihi tahrif etme yeteneğinin en çarpıcı örneği olsa da tek örnek değil. Bunun başka örneklerini Avrupa’da hatta tüm dünyada gözlemliyoruz.
Vaşington ve Brüksel’in yaptıklarının yalnızca İkinci Dünya Savaşı’nın tarihi gerçeklerini manipülasyon etmekle sınırlı kalmadığını da eklemek gerekir. Bu iki merkezin sınırlarımıza yakın bölgede teröristlere sponsor olduğu gerçeği açıkça ortada. Bu sponsorluğun yanında yine Türkiye Cumhuriyeti ve halkına yönelik birçok yalan ve sözde tarihi suçlamaları da beraberinde geliyor. Buna direnmek, tarihimizi ve dünya tarihini hatırlamamız ve iyi anlatmamız gerekiyor. Ülkemizin ve insanımızın tarihi mirası tahrif ettiği açık olan Batılı eğilimleri takip etmemesi gerekiyor. Aksi taktirde bu silahların namluları aniden bize de yönelecektir.
YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYIN