Raporda yer verilmeyen en önemli unsur, ABD ve Avrupa ülkelerinde ekonomik problemler, göç ve iklim krizi ve siyasi istikrarsızlık nedeniyle biriken toplumsal enerji. Bu durum, asıl cephenin toplumsal alanda açılmasına, kaynaklarının çoğunu ekonomik istikrar yerine militarizasyona harcayan Kolektif Batı’nın ‘Çin ve Rusya’dan önce’ kendi halklarıyla savaşmak zorunda kalmasına yol açacak.

ABD Ulusal Savunma Komisyonu, 29 Temmuz’da uzun süredir beklenen yeni raporunu yayınladı. 

Raporda ABD için sıralanan ‘tehditler’ aslında yeni değil: Çin, Rusya, Kuzey Kore, İran…

Ancak, raporun en dikkat çekici noktası ise ‘endişeli’ dili. 

Raporda neler var?

Komisyon tarafından yayınlanan 114 sayfalı raporun Başkan Jane Harman ve Başkan Yardımcısı Eric Edelman imzalı önsözünde yer alan ifadeler, raporun ‘endişesini’ gösterir nitelikte:

“Amerika Birleşik Devletleri acil ve devasa zorluklarla karşı karşıya. Bunlarla başa çıkmak için cesur liderlik, fikir birliği ve rota değiştirme isteği gerekecektir. Bu raporun bu değişim için yön ve ivme sağlamaya yardımcı olmasını umuyoruz.”

Raporun genelinde, ABD'nin 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana karşılaştığı en ciddi tehditlerle yüz yüze olduğu ve büyük çaplı bir savaşa hazırlıklı olmadığı fikri işleniyor. Çin ve Rusya’nın ABD’nin ‘küresel etkisini zayıflatma çabası içinde olduğuna’ dikkat çekiliyor ve ‘savunma stratejilerinde köklü değişiklikler yapılmasının zorunlu olduğu’ vurgulanıyor. 

‘Çin birçok yönden ABD’yi geride bıraktı’

Komisyona göre, ABD’nin karşısındaki en büyük tehdit beklendiği üzere Çin. Çin’in savunma harcamalarının 700 milyar doları aşması, bölgesindeki konumunun güçlenmesi ve Güney Çin Denizi’nde yaşanan gelişmeler, ‘ABD’nin müttefikleriyle ilişkisini zayıflatma çabası’ olarak aktarılıyor:

“Komisyon, Çin'in birçok yönden Amerika Birleşik Devletleri'ni geride bıraktığını ve Batı Pasifik'teki ABD askeri avantajını büyük ölçüde ortadan kaldırdığını tespit etti. Amerika Birleşik Devletleri tarafından önemli bir değişiklik yapılmadığı takdirde, güç dengesi Çin lehine değişmeye devam edecek.”

Çin, Rusya, İran, Kuzey Kore…

Raporda ayrıca, Rusya’nın Ukrayna’daki savaşta ‘zayıf bir askeri performans’ sergilediği belirtilirken, Moskova’nın askeri kapasitesini yenilediği, siber saldırılar ve uzay teknolojilerine yaptığı yatırımlarla ABD'ye stratejik bir tehdit oluşturduğu vurgulanıyor. 

Komisyonun vurguladığı asıl tehdit ise, Rusya’nın Çin’le kurduğu ‘sınırsız’ ortaklık. 

“Bu iki büyük gücün iş birliği, ABD’nin küresel güvenlik stratejisi üzerinde büyük bir baskı oluşturuyor” ifadelerinin yer aldığı raporda, Çin-Rusya ortaklığının yaratacağı tablo şu ifadelerle aktarılmış:

“Şubat 2022'de Rusya'nın Ukrayna'yı işgal etmesinden sadece birkaç gün önce kurulan Çin ve Rusya'nın ‘sınırsız’ ortaklığı, her biri ABD çıkarları için önemli bir tehdit oluşturan İran ve Kuzey Kore ile askeri ve ekonomik bir ortaklığı da içerecek şekilde derinleşti ve genişledi.

ABD çıkarlarına karşı çıkan ulusların bu yeni birliği, çok taraflı veya küresel bir savaşa dönüşme olasılığı olmasa da gerçek bir risk yaratıyor. 

ABD'nin, ulusal gücün tüm unsurları olarak tanımladığımız, onlarınkine denk, caydırıcı ve üstesinden gelecek benzer şekilde entegre bir yaklaşıma ihtiyacı var.”

Eleştiri ve öneriler

Komisyon ayrıca, ABD’nin güvenlik stratejisinin yukarıda sayılan ülkelere karşı oldukça yetersiz olduğu yönünde bir eleştiri de sunuyor. ABD’nin ‘caydırıcılığının’ yalnızca askeri güçle sağlanamayacağı vurgulanan rapor, Washington’a Çin ve Rusya’yla başa çıkmak için çok yönlü bir harekat planı öneriyor.

“2022 Ulusal Güvenlik Stratejisi ‘entegre caydırıcılık’ kavramını teşvik ediyor, ancak hiçbiri bu yaklaşımı uygulamak için bir plan sunmuyor ve ABD hükümetinin ulusal güvenlik araçlarını tutarlı bir şekilde entegre ettiğine dair çok az gösterge var. ABD ordusu, ABD caydırıcılığı ve gücünün en büyüğü, ancak tek bileşeni değildir” ifadelerinin yer aldığı raporda, ABD’li politika yapıcılardan ‘diplomasi, ekonomik yatırımlar, siber güvenlik, ticaret, eğitim, endüstriyel kapasite, teknik yenilik, vatandaş katılımı ve uluslararası işbirliği alanlarında da çaba göstermeleri’ isteniyor. 

‘Savunma sanayisi ve askeri kapasite yetersiz’

Raporun dikkat çekici kısımlarından bir diğeri ise, ABD ordusunun mevcut kapasitesinin, ‘Çin ve Rusya gibi büyük güçlerle başa çıkmak için yetersiz kaldığı’ vurgusu. 

Raporda, özellikle ABD savunma sanayisinin ihtiyaç duyulan ekipman ve mühimmat üretim kapasitesine sahip olmadığı ve mevcut üretim hızının büyük bir çatışmaya uzun süre dayanacak seviyede olmadığı vurgulanıyor. 

‘Çok cepheli savaş riski var’

ABD’nin birden fazla cephede yaşanacak bir çatışmaya hazırlıklı olması gerektiği vurgulanan raporda, savaşın tanımı ise askeri hareketliliğin sınırlarını aşıyor. Raporun yazarları, ABD’nin savunma stratejisini ‘hem Çin hem de Rusya’ya karşı aynı anda mücadele edecek şekilde’ geliştirmesini, bunu yaparken de ‘ekonomik ve diplomatik cephede güçlü bir koordinasyon sağlaması ve müttefikleriyle daha yakın işbirliği kurması gerektiğini’ söylüyor. 

Reform çağrısı

Raporun sonuç kısmında ise, ABD’nin mevcut savunma stratejisinin 'günümüzün karmaşık ve çok boyutlu tehditlerine yanıt vermekte yetersiz olduğu' vurgulanıyor ve savunma, daha da önemlisi siyaset ve kamuoyu desteği oluşturulması amacıyla güçlü bir reform çağrısında bulunuluyor. 

Rapor aslında ne anlatıyor?

ABD Ulusal Savunma Komisyonu, raporda Washington yönetimine kabaca şunları söylüyor:

• Birden fazla cephede savaş riski var
• Çin çok güçlendi
• Çin-Rusya işbirliği İran ve Kore’yi de katarak ilerliyor
• Askeri çatışmalar konusunda yetersiziz
• Yeterli mühimmat üretemiyoruz
• Gücümüzün yetmediği yerde müttefiklerimizi sahaya sürelim

Aslında, raporda yer alan uyarılar yeni değil, ABD siyasetinde sıkça dile getiriliyor. 

Etkisiz diplomasi, kapasite yetersizliği, askeri açıdan dezavantajlı duruma düşmek gibi ‘problemler’, özellikle Cumhuriyetçi siyasetçilerin en büyük argümanlarından. 

Ancak komisyon, raporunda benzer sorunlara dikkat çektiği halde çözümü daha fazla militarizasyonda ve krizin faturasını müttefiklere daha fazla bölüştürmekte görüyor.

Rusya - Ukrayna ve İsrail - Filistin çatışmaları, son dönemde Venezuela’da izlediğimiz, çok sayıda ülkede örgütlenen renkli devrim girişimleri, Tayvan’ın Çin’e karşı kullanılma çabası, NATO’nun genişlemesi, Afrika’da çatışmalar, Suriye - Irak - İran hattında radikal İslamcı terör, NATO’nun genişlemesi, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’ne (KDHC) yönelik askeri provokasyonlar… 

Dünyada an itibariyle devam eden bütün askeri/siyasi gerilim hatlarında, ABD’nin doğrudan ya da dolaylı olarak gerilimin bir tarafında yer aldığını görüyoruz. Raporda vurgulanan ‘birden fazla cephede savaş’ riski, ABD’nin dış politikasını oluşturan müdahalecilik ve başka ülkelerin iç işlerine karışma gibi reflekslerin doğal sonucu.

Rapordaki ‘müttefiklik’, ‘entegrasyon’, ‘etkileşim’ gibi kavramlarla açıklanan çözümler ise, NATO üyelerini ve Avrupa Birliği (AB) ülkelerini işaret ediyor. Savaş riski artarak devam ediyor, Washington ise, bu yükü ‘müttefiklerine’ yüklemeye kararlı. 

Ancak, raporda yer verilmeyen en önemli unsur, ABD ve Avrupa ülkelerinde ekonomik problemler, göç ve iklim krizi ve siyasi istikrarsızlık nedeniyle biriken toplumsal enerji.

Bu durum, asıl cephenin toplumsal alanda açılmasına, kaynaklarının çoğunu ekonomik istikrar yerine militarizasyona harcayan Kolektif Batı’nın ‘Çin ve Rusya’dan önce’ kendi halklarıyla savaşmak zorunda kalmasına yol açacak.