Suriye ile görüşme safahatı yeniden gündeme geldi.

Geçtiğimiz Haziran ayı sonunda Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye ile Suriye arasında yeniden diplomatik ilişkiler kurulmasıyla ilgili bir soruya şu yanıtı verdi:
“Biz Suriye'yle bu ilişkileri geliştirmekte geçmişte nasıl birlikteydik, yine aynı şekilde birlikte hareket ederiz. Suriye'nin iç işlerine karışmak gibi bir derdimiz, bir hedefimiz asla olamaz. Çünkü Suriye halkı, bizim kardeş halklar olarak beraber yaşadığımız bir topluluktur.

Nasıl ki biz Suriye'yle ilişkilerimizi geçmişte çok canlı tuttuysak, ailece görüşmelere varıncaya kadar Sayın Esad ile bu görüşmeleri yaptık. Yarın olmaz diye bir şey kesinlikle mümkün değil, yine olur. Suriye'nin iç işlerine karışmak gibi de bir derdimiz asla yok.”

İfadeler oldukça açık ve net.

Ancak son iki ay içerisinde Milli Savunma Bakanımız Sayın Yaşar Güler, çıktığı iki televizyon programında Suriye ile ilişkilerin normalleşebilmesi için Şam yönetiminin yerine getirmesi gereken yükümlülükleri vurguladı.

Özetle, Suriye için yeni bir Anayasa, tüm tarafların katılacağı bir genel seçim ve sınır güvenliğimize yönelik tehditlerin ortadan kalkması gerektiğini belirtti.

BMGK KARARLARI AYET Mİ?

Yeni bir Anayasa ve geniş katılımlı, Batı tarafından sıkı denetlenen bir seçimin olması, zaten BMGK'nin 2254 sayılı kararı gereği. Özetle, Sayın Bakan, Şam’a aslında BMGK'nin 2254 sayılı kararının gereğini yerine getirmesi gerektiğini ifade ediyor.

BMGK'nin kararı önemli, ancak “uygulanması gereklidir” dayatması bizim önceliğimiz olmalı mı? Ya da Türkiye, BMGK’nın kararlarının tamamını uyguluyor mu? Örneğin, Kıbrıs meselesi konusunda BMGK’nın kararlarını uyguladık mı?

Hayır. Nedeni ise milli çıkarlar.

Ankara, Kıbrıs meselesinde doğru ve haklı olarak bu kararları görmezden gelmektedir, gelmelidir. Ancak mesele Suriye olduğunda bu kararların uygulanması dayatması anlaşılır değildir.

Suriye ile normalleşme ya da ilişkilerin 2011 öncesine dönüşü, aslında tam da milli çıkarlarımızın gereğidir.

Sınırlarımızda ABD güdümünde bir terör devleti yapılanması devam ediyor. Suriye Devlet Başkanı tarafından “Türkiye ile birlikte terörle mücadele” çağrıları gelirken, ülkemizde misafirimiz olan Suriyeli sığınmacıların ülkelerine “güvenli ve onurlu” bir şekilde dönmeleri konusunda toplumumuzda büyük bir beklenti varken, milli çıkarlarımız Şam hükümeti ile doğrudan görüşmemizi gerektiriyorken neden hala BMGK kararlarını öne sürüyoruz?

“ÜÇ GÖRÜŞME TALEBİNİ REDDETTİK”

Suriye Dışişlerinden önemli bir isimle görüştüm. “İstihbarat başkanları, dışişleri ve savunma bakanlarının Rusya zirvesinin ardından adına güvenlik toplantıları dediğimiz, zaman zaman buluşmalar gerçekleştirdik. Ancak Türk hükümet yetkililerinin medya önünde ifade ettikleri ile eylemsellik alanında attıkları adımlar örtüşmediği için Ankara’dan gelen son üç toplantı çağrısına olumsuz yanıt verdik” dedi.

LİDERLER DİPLOMASİSİ ŞART

Bir an evvel Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan’ın Haziran ayının sonunda yaptığı açıklama özünde liderler zirvesinin gerçekleşmesi gerekmektedir. Sayın Cumhurbaşkanının ifadeleri, Türkiye’nin milli çıkarları ile örtüşen ve diplomasi ile bürokrasimizin geç kalmadan harekete geçmesini gerektiren bir çerçeve çizmektedir.

Diplomasi ve bürokrasimizin doğru temellerde yeniden ilişki tesisi için de öncesinde liderler diplomasisinin gecikmeden gerçekleşmesi gerekiyor. Aksi halde, Türkiye’nin güneyinde aşılması güç emperyalist planlar daha fazla ilerler. Bir süre sonra normalleşmenin de liderler buluşmasının da hiçbir anlamı kalmaz.