Sabra ve Şatilla’dan Gazze’ye
Tunca Arslan
Bundan 41 yıl önce, 16 Eylül 1982’de, Batı Beyrut’ta bulunan iki Filistin mülteci kampı Sabra ve Şatilla, İsrail ordusunun gözetimindeki Hıristiyan Falanjistler tarafından basıldı ve büyük bir katliam gerçekleştirildi. Katliamın ardında, doğrudan İsrail’in eski başbakanlarından, o sırada savunma bakanı olarak görev yapan Ariel Şaron vardı ve birkaç saat içinde yaşlılar, kadın ve çocuklar dahil 3500 Filistinli öldürüldü.
Hıristiyan Falanjistlerin lideri Beşir Cemayel kısa süre önce bombalı bir saldırıyla hayatını kaybetmiş, intikam peşindeki milisler Beyrut’u işgal eden İsrail ordusunun açtığı yoldan yürümüş ve dünya yakın tarihin gördüğü en vahşi saldırılardan birine tanıklık etmişti. Ama bu tanıklık pek bir işe yaramadı, başlatılan uluslararası soruşturmalar savsaklandı. Bu iki kamp, güya “uluslararası sözleşme ile koruma altına alınmış” durumdaydı, yine de uluslararası vicdan harekete geçemedi, adı “Beyrut kasabı”na çıkan Ariel Şaron ve diğer sorumlular hiçbir ceza almadı. İkinci Dünya Savaşı’nda Naziler tarafından soykırıma uğrayanlar, Filistinliler üzerinde yeni zamanların soykırım uygulamasının yolunu döşemeye başlamıştı. Dönemin İsrail İçişleri Bakanı Yosef Borg’un “Hıristiyanlar Müslümanları öldürdü, Yahudilerin ne suçu var!” demiş olduğunu da ekleyeyim.
ARİ FOLMAN’IN HATIRLADIKLARI
İsrailli yönetmen Ari Folman, 2008’de çektiği “Beşir’le Vals” (Vals Im Bashir) adlı animasyon filminde Beyrut’un işgalinin ardından Sabra ve Şatilla’daki katliamı anlatır. Beyazperdeye yansımış bir çizgi-roman estetiğindeki filmde Folman, başrole kendisini oturtur, çünkü 1982’deki işgale İsrail ordusunun 19 yaşındaki bir askeri olarak bizzat katılmıştır.
Filmin açılışında Ari Folman, barda eski askerlik arkadaşlarından biriyle sohbet etmektedir. Her gece, köpekler tarafından kovalandığı bir kâbus gördüğünü belirten arkadaşı, bunun nedeni olarak 1982’de istemediği halde yapmak zorunda kaldığı bir olaydan söz eder. Ari ise savaş sonrasında bunalıma girdiği ve buna bağlı olarak kısmi hafıza kaybı yaşadığı için, işgal günlerinden hiçbir şey hatırlamadığını fark eder. Bir başka arkadaşından yardım ister ve dört bir yana dağılmış asker arkadaşlarıyla görüşmeler yapmaya başlar. Her görüşmede anılar tek tek canlanır ve sonunda Filistin kamplarıyla ilgili büyük resim ortaya çıkar.
ABD UÇAK GEMİLERİNİN KORUMASI ALTINDA
Bir arkadaşının “Sanki bir mezbahadaydık, tam anlamıyla uyuşturucu almış gibiydik” diyerek anlattığı katliam, ailesi İkinci Dünya Savaşı’nda Nazilerin toplama kamplarından geçmiş, İsrail sinemasının barış yanlısı ve anti-militarist kanadının temsilcilerinden Ari Folman tarafından bilinçaltından çıkarılıp gözler önüne serilir “Beşir’le Vals”te. Aslında bir belgesel boyutu da taşıyan 90 dakikalık filmin Max Richter tarafından hazırlanan müzikleri de ayrıca dikkat çekicidir. Folman savaşta ve kamplarda olan biteni hatırladıkça-hatırlattıkça gerilim yükselir, bir duvarın önüne dizilip öldürülen Filistinli aileler, aradan geçen onca yıla rağmen bugün de yürekleri kanatır.
İsrail katliamlarını halen sürdürüyor, Sabra ve Şatilla’dan günümüzün Gazze’sine uzanan çizgide, çoluk çocuk, genç yaşlı, erkek kadın demeden Filistinli öldürmeye devam ediyor ve Akdeniz’e demirleyen ABD filosu tarafından korunuyor. Gazze’deki El Ehli hastanesinde yüzlerce Filistinlinin öldüğü katliam da “uluslararası kamuoyunun” gözleri önünde gerçekleşiyor.
Nazilerin vahşetini ve Yahudi soykırımını daha çok filmler aracılığıyla öğrendik. Günümüzün Nazilerinin, İsrail’in vahşetini ise televizyon ekranlarındaki canlı yayınlardan izliyoruz. İkisinin arasındaki fark bu kadar.
Tunca Arslan