Dünya halen 22 Mart günü Moskova’da bir konser salonunda düzenlenen terör saldırısını konuşuyor. Saldırının faillerinin yakalanması ve arkasındaki terör örgütünün belli olmasına rağmen Putin bu saldırının Ukrayna ile bağlantılı olduğunu sürekli dile getiriyor. Terör saldırısını gerçekleştiren IŞİD Horasan örgütü olmasına rağmen esas bu saldırı emrini veren bu saldırıyı sipariş eden  ülkenin Ukrayna olduğunu Rusya ısrarla dile getiriyor. Oysa daha saldırının başından itibaren ABD Ukrayna’nın bu saldırıda parmağının olmadığını söylemişti. Rusya tarafı ise saldırının radikal İslamcı grupların profiline uymadığını açıkça söylemektedir. Bu grupları oldukça yakından bilen Rusya gelen saldırganların saldırıyı gerçekleştirdikten sonra hızlı bir şekilde kaçmaları ne IŞİD profiline ne de öteki radikal İslami örgütler profiline uymadığını söylemektedir. Zira bilindiği üzere bu örgütlere mensup  saldırganların saldırıdan sonra kaçmak yerine daha çok  eylemin sonunda ya çatışarak ya da üzerlerindeki bombayı patlatarak hayatlarına son vermektedirler. Rus basını saldırganların medyada yayınlanan itiraf görüntülerini tiyatro olarak adlandırdı. Özellikle saldırganların kendilerini Telegram’dan para karşılığında bu saldırı için kiralandıklarını söylemeleri tamamen IŞİD profiline aykırı bir durum teşkil ettiği de ortaya çıktı. Buna benzer daha birçok çelişkili ifadeler, giderek bu saldırının IŞİD-Horasan'la ilgisini zayıflatmaktadır. Sanki birileri bu saldırı fiilini işlemiş sorumluluğunu ise IŞİD-Horasan örgütü üstlenmiştir. Görüntülerde saldırganların askeri eğitimli oldukları anlaşılırken, yakalanan saldırganların hiç bu profile uymadığı da gözükmektedir. Elleri titremeden soğukkanlı bir şekilde sivillerin üzerine ateş açan saldırganlar, her ne hikmetse sorgu sırasında tir tir titremekteydiler. Özetle, Rusya’ya göre bu terörist saldırı çaresizlik içinde kalan Ukrayna’nın son çırpınışlarının bir göstergesidir. Daha önce de belirtildiği gibi bu terör saldırısı Rusya’daki iç denge ve iç barışa yönelik de bir eylemdi. Putin bu noktada yaptığı açıklamada Rusya’nın çok uluslu yapısına nifak tohumlarının ekilmesine izin vermeyeceklerini söyledi. Kuşkusuz tüm bunlar Rusya’da bir istihbarat zafiyeti var mıydı yok muydu tartışmalarını gündeme getirdi. Çünkü verdikleri ifadeye göre amatör olan saldırganlar silahların kendilerine başkaları tarafından teslim edildiğini söylediler. Unutulmamalıdır ki Rusya şu anda savaş halinde olan bir ülke dolayısıyla olağanüstü şartların geçerli olduğu bir ülke. Bu nedenle sıkı güvenlik önlemleri var. Dolayısıyla, ellerini kollarını  sallayarak uzun namlulu silahlarla Moskova’nın göbeğindeki bir konser salonuna saldırı düzenlenebiliyorsa burada bir istihbarat zafiyeti veya açık bir ihanetten söz edilebilir. Hatırlanacağı üzere geçtiğimiz yıl Rus paralı askerleri yani Wagner grubu tüm emirlere karşı çıkarak isyan etmiş ve Moskova’ya doğru yürüyüşe geçmişti. Bu süreçte Wagner'e Putin karşıtı devlet içinde hem siyasi kanattan hem de askeri kanattan destek verenlerin olduğu söylenmişti. Putin bunların tamamını deşifre edemedi,  tasfiye edemedi. Bu nedenle  bugün Putin karşıtı bu kripto gruplar hala devletin önemli noktalarında yer alıyor gibi duruyor. Dolayısıyla bu istihbarat zafiyeti gibi duran meselede acaba yine  devlet içindeki muhalif grupların  bir desteği mi var sorusunu akıllara getiriyor. Putin saldırganların  olaydan sonra hızlıca Ukrayna’ya kaçmak için sınır bölgesine gittiğini söyleyerek bu durumun  teröristlere açıkça Ukrayna’nın kucak açtığını gösteren  en büyük delildir şeklinde açıklamada bulunmuştur. Rusya'nın bu terör saldırısına nasıl cevap vereceği merak konusu. Bu bağlamda, Rusya, muhtemelen  üç  önemli adım atacak:
  • Rusya, ülke içindeki radikal İslami gruplara ve özellikle IŞİD hücrelerine karşı çok yoğun bir operasyon yapacak
  • Afganistan ve Suriye sahalarında IŞİD'le mücadele önlemlerini artıracak
  • Ukrayna’yı cezalandıracak
Rusya, Ukrayna'nın cezalandırılmasına yönelik ilk adımı attı. Saldırılardan hemen sonra düzenlenen Rus füze saldırısında Ukrayna istihbaratına ait bir binayı imha etti. İkinci bir adım olarak Kolektif Güvenlik Antlaşma Örgütü üzerinden özellikle Orta Asya’daki radikal gruplara yönelik yeni bir mücadele stratejisi ortaya konacaktır. Bu bağlamda Tacikistan merkezi bir rol oynayacaktır. Ayrıca Şangay İşbirliği Örgütü terörle mücadele birimi de bu noktada Kolektif Güvenlik Antlaşma Örgütü ile birlikte çalışacaktır.

Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru IŞİD-Horasan’ın hedefinde

Geçtiğimiz aylarda İran’da Kirman’da düzenlenen bombalı saldırının arkasında da IŞİD-Horasan örgütü çıkmıştı. Bu örgüt İran’ı Pakistan ile Belucistan bölgesi üzerinden neredeyse savaşın eşiğine dahi getirmişti. Moskova saldırısının hemen ardından geçtiğimiz salı günü Pakistan’ın Hayber-Pakhtunkhwa eyaletinde bir baraj inşaatında çalışan Çinlileri taşıyan bir araca intihar saldırısı düzenlendi. Saldırıda aracın Pakistanlı sürücüsüyle beraber beş Çin vatandaşı da hayatını kaybetti. Saldırıdan IŞİD-Horasan ve Pakistan Taliban’ı sorumlu tutuluyor. Pakistan, Çin ile birlikte 2015 yılında Kuşak ve Yol Girişimi kapsamında Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru projesini hayata sokmasından bugüne bu proje sürekli terör salılarının hedefi oldu. Özellikle, Çin vatandaşlarına yönelik eylemlerde artış gözlendi. Bu son saldırı da diğer eylemler gibi Çin-Pakistan Ekonomik Koridorunu sabote etmek için gerçekleştirildi. Pakistan,  her ne kadar Çin projelerini ve personelini korumaya binlerce asker görevlendirmiş olsa da bu saldırıları önlemekte başarısız oldu. Burada sorulması gereken soru şu: Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru'nun ortadan kalkması kimin işine yarar? Her şeyden önce bu projenin durmasının Pakistan halkının işine yaramayacağı açık. Zira hem devlet ekonomisi açısından önemli bir katkı sunuyor hem de yeni istihdam sahaları açarak Pakistan’da işsizlik oranını düşürmeye yarıyor. Dolayısıyla ekonomik fayda açısından bu proje zor günler geçiren Pakistan ekonomisi için hayati derecede önemlidir. Demek ki projenin durması Pakistan ve Çin dışındaki üçüncü ülkelere fayda sağlıyor. Sonuç olarak bütün burada anlatılanlar dönüp dolaşıp terör örgütlerinin arkasındaki gerçek güçlerin kim oldu sorusuna  çıkıyor. 21 yüzyılın tek gerçeği terör örgütlerinin artık büyük emperyalist güçlerin paralı askerleri haline dönüştüğüdür. ABD’nin 20 yıl boyunca Afganistan’da terörle mücadele kapsamında savaştığı ve terör örgütü olarak tanıdığı Taliban’la bir anda bir barış anlaşması imzalayarak Afganistan’da trilyonlarca dolar harcadığı Afgan devletini ve Afgan ordusunu bir gecede çöpe atıp iktidarı Taliban'a vermesi ve Suriye’de PKK'nın Suriye kolu olan YPG ve PYD ile sözde terörle mücadele koalisyonu adı altında bir terör devleti inşa etmeye çalışması ve bu örgütlerin NATO müttefiki Türkiye’ye saldırılarına göz yumulması ve teröristleri kanatları altına alınmasına buna birer örnektir. Günümüzde hiçbir terör örgütü dış destek olmadan var olamaz. Barış Adıbelli  YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYIN